Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Suriyeli sığınmacılarla ilgili tepkilerin artması normal.

        Çünkü gözü olan herkes görüyor ki, iktidar bu sığınmacıları Türk vatandaşlarından daha üstün tutuyor.

        Türk vatandaşları vergi öderken onlar ödemiyor, Türk vatandaşları iş yeri açarken türlü bürokrasi ile uğraşırken onlar uğraşmıyor, Türk vatandaşları hastanede randevu alıp kuyruk beklerken onlar beklemiyor, Türk vatandaşları ilaçlara katkı payı öderken onlar ödemiyor, suç işleyen Türk vatandaşına işlem yapılırken, suça karışan Suriyelilere olay ayyuka çıkmadıkça dokunulmuyor.

        Ve tüm bunlar “Ama onların memleketinde savaş var, ne yapsınlar” tezi altında normalleştirilmeye, makulleştirilmeye çalışılıyor.

        Bu makulleştirme çabasına karşı öne çıkan tepki ise “Ülkesinde savaş olan, canı tehlikede olan bayramlarda, tatillerde ülkesine gidip 15 gün tatil yapıp geri dönebilir mi, çocuk mu kandırıyorsunuz” oluyor.

        Sonunda Türkiye’yi idare eden iktidar bu tepkileri duydu.

        Ve tabii genelde yaptıkları gibi “Alınabilecek en hatalı önlemi” aldı.

        Sınırı kapadı.

        Evet, sınırı kapadı.

        Ama zannettiğiniz gibi gelenlere değil, gidenlere.

        Şaka değil.

        İktidarımızın giden ve ülkesinde tatil yapıp dönen Suriyelilerin tepki çekmesi üzerine gelmelerini değil, gitmelerini engelleme kararı aldı.

        “Gitmezler ise geri gelip milleti kızdırmazlar” şeklindeki bir mantıkla Suriyelilerin ülkelerine gitmelerine yasak koyuldu.

        Oysa bu yapılabilecek en yanlış şey.

        UNHCR bu kişilerin ülkelerine gidiyor olmalarının, bir gün olası bir geri dönüşe açık kapı bırakmak olduğunu ve bunu engellememek gerektiğini bilime ve tecrübeye dayalı olarak söylüyor ama Türkiye’yi yönetenler tam tersini yapıyor.

        Ve milletin talebinin de tam tersine dönüşü engelleyeceğine, gidişi engelliyor.

        Bu saçma sapan kararın tek bir gerekçesi olabilir.

        Suriyelilerin ülkelerine dönmesi istenmiyor.

        İktidarımız Suriyelileri seviyor, Türkiye’nin Suriyeleşmesinden, Araplaşmasından çok memnun.

        Anlaşılan 3 hatta 4 çocuk talimatı yerine getirilmeyince oluşan açığı Suriyelilerle kapatmayı planlıyorlar.

        Üstelik bir de Arap olarak.

        Daha ne isterler ki!

        Arapçalaştırma

        Arapçalaştırma
        0:00 / 0:00

        Hulusi Derici’yi belki bilirsiniz.

        Şimdi başka işlere ağırlık verse de eski ve iyi bir reklamcıdır.

        Özellikle de, C sosyo ekonomik segmentindeki tüketicilere yönelik reklamlarda Ali Taran’la birlikte iki dahi reklamcıdan biridir.

        Bu Hulusi Derici, önceki gün sosyal medyada İstanbul’daki bir grup yön tabelasını paylaştı.

        Tabelalarda Türkçe ve Arapça yönlendirmeler beraber kullanılmıştı.

        Ve Derici altına şöyle yazdı:

        “Almanya’da da 4 milyon Türk yaşıyor ama tabelalarında tek kelime Türkçe göremezseniz. Bu ne be, memleket arabistan’a döndü”

        Arabistan’ı da özellikle küçük harfle yazmış olmalı.

        Siyasete falan pek bulaşmayan Hulusi Derici bile bunu yüksek sesle haykıracak hale geldiyse gerisini siz düşünün.

        Tabii Hulusi Derici’nin C sos ekonomik grubunun yani AK Parti seçmeninin ağırlık merkezini oluşturan sosyo ekonomik grubun hislerini en iyi anlayanlardan biri olduğunu da unutmayın.

        Ama şunu da bilin.

        Bu Arapçalaştırma öyle masum bir Arap turistlere ve sığınmacılara yardımcı olalım Arapçalaştırması değil.

        Hedef başka.

        Plan uzun vadeli.

        20 yıl yetmedi…

        Sebebi hadsizlik

        Sebebi hadsizlik
        0:00 / 0:00

        Garo Paylan isimli milletvekili, TBMM’ye Ermeni soykırımının tanınması için bir önerge verdi.

        TBMM de bu önergeyi hadsiz vekile iade etti.

        Paylan’ın yaptığının kabul edilebilir bir yanı yok.

        Çatısı altında bulunduğu TBMM’nin T’sinin Türkiye olduğunu unutmuşa benziyor Paylan.

        Ancak bu önergenin bugün verilmesi de tesadüf değil.

        Paylan bu hadsizliği yapmak için uygun zaman olduğunu düşünmüş belli ki!

        Acaba haksız mı!

        Türkiye’de Türklerin ve Türklerin geçmişi kötülenirse...

        Kendi geçmişiniz, kendiniz tarafından sürekli karalanırsa...

        Dersim’de katliam yapıldı diye sürekli tekrarlanırsa…

        İngiliz ajanlarınca başlatıldığı bilinen Şeyh Sait isyanını haklı gösterilmek istenirse…

        Kuruluş aşamasındaki Cumhuriyet'i yıkmaya yönelik dış destekli isyanlara devletin gösterdiği tepkiyi, hesaplaşılmaya çalışılan Cumhuriyet’i kriminal ilan etmek için kullanılırsa…

        Büyük zorlukların üzerinden gelmiş bir kurucu iradeye gereksiz karşıtlığını makul göstermek için sürekli olarak geçmiş kötülenirse...

        Sonunda birisi kalkar Meclis’e “Türkler Ermenilere soykırım uyguladı” dedirtecek bir önerge verme hadsizliğinde bulunur.

        Anlayacağınız hadsizliği yapan Garo Paylan’dır ama başlatan değildir.

        Ekonomik veriyi Diyanet'ten al

        Ekonomik veriyi Diyanet'ten al
        0:00 / 0:00

        Anladığım kadarı ile Diyanet İşleri Başkanlığı ile bir diğer kamu kurumu olan TÜİK arasında bir uyuşmazlık, bir çekişme var.

        Ve yine anladığım kadarı ile Hazine Bakanlığı’nın verilerine Diyanet İşleri Başkanlığı da inanmıyor.

        Niye mi!

        Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı bu yılki umre ziyareti ücretlerine yüzde 150 zam yaptı.

        Aslına bakarsanız “Umre ziyaretine yüzde 150 zam” yapıldı demek çok anlamlı değil.

        Çünkü 2 yıl boyunca salgın nedeniyle umre ziyareti yapılamadığı için sadece orana bağlı bir artış yeterli veri sağlamayabilir.

        Aslında meseleye karşılaştırmalı bakmak lazım.

        Veri de muhalif bir gazeteden değil, iktidara yakın Yeni Akit gazetesinden, gazetenin “Umre fiyatını duyanlar gözlerine inanamadı” başlığı ile verdiği haberinden.

        Buna göre 2022 yılının Mayıs ayında umreye gidecek olanlar 2 kişilik oda için kişi başı 19 bin 564 TL ödeyecekler.

        Son olarak umre yapılan 2019 yılında aynı ücret 7500 TL imiş.

        2019 yılında asgari ücret 2 bin 500 TL iken umre ziyaretinin bedeli 3 asgari ücrete denk geliyormuş.

        Bugün ise asgari ücret 4 bin 253 lira ve Umre ziyareti 4,6 asgari ücrete denk geliyor.

        Diyanet İşleri Başkanlığı ekonomik durumu, tüm kamu kuruluşlarından daha iyi bir biçimde ortaya koymuş oldu.

        Yine de yüzde 190 oranında artan kamu şirketlerinin huzur hakkı ücretlerine oranla insaflı davranmışlar.

        Onursuz bir galibiyet

        Onursuz bir galibiyet
        0:00 / 0:00

        Fransa’da mevcut Cumhurbaşkanı Macron, “ehveni şer” kabilinden yeniden Cumhurbaşkanı seçildi.

        Fransız basını haberi "Victoire sans gloire" yani "Onurlu olmayan bir zafer" diye manşet yapıyor.

        Hadi daha pozitif düşünelim, "Buruk bir zafer" diyorlar.

        Doğru mu?

        Bence doğru.

        Irkçı partiyi babasından miras alan Marine Le Pen yükselişini sürdürdü.

        Geçen seçime oranla oylarını 13 puan arttırdı.

        Bu artı sürer ve Fransız siyaseti Macron gibi toplumda pek de kabul görmeyen ve kerhen desteklenenler dışında bir siyasetçi çıkaramazsa, Le Pen’in yükselişi bir iki seçim sonra zafere dönüşebilir.

        Torun Le Pen için ise umut hayli yüksek.

        Vahim ve Fransa için ayıp olan aydınlanmanın beşiği, Voltaire’in, Descartes’ın, Rousseau’nun, Montesquieu’nün ülkesinde Jean Marine Le Pen’in temsil ettiği fikirlerin 13 milyon 300 bin oy almasıdır.

        Burukluğun nedeni, zaferin onursuz olmasının sebebi budur.

        Fransa'da gönüllü ya da gönülsüz 13 milyon küsur ırkçılıktan dertlenmeyen kişi var demektir.

        Yükselen siyasal İslamcılık, karşıtlığını da aynı hızla yükseltmektedir.

        Din siyasete sokuldukça, din siyasete sokulacaktır.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Tepkiye kızanlar etkilerini gözardı etmediği zaman.

        Diğer Yazılar