Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kavala Davası’nda Adalet’in canını yakan, inciten pek çok şey olduğu aşikar.

        Kavala’dan ve temsil ettiği fikirlerden ve duruştan zerre hazzetmeyen pek çok kişi, Kavala’nın yargı sürecinin hukuksuz ve haksız olduğunu dile getirmekten çekinmiyor.

        Hukuksuzluğun en açık kanıtlarından biri de, Kavala’ya Öcalan ile aynı cezayı veren hakimlerden birinin eski bir AK Parti üyesi ve AK Parti’den milletvekili adaylığına başvurmuş olması.

        Eğer Türk yargısında, Türk Adaletinde “içtihad” diye bir şey var ise, eşitlik diye bir şey var ise, adalet diye bir şeyin zerresi kaldı ise bu zat hakimlik yapamaz.

        Yapmamalı.

        Niye mi?

        Anlatayım.

        Daha doğrusu göstereyim.

        Pek çoğunuz Ömer Faruk Eminağaoğlu ismini bilirsiniz.

        Bilmeyenler için kendisini tanıtayım.

        Daha doğrusu AK Parti’ye yakın bir gazeteden kendisi ile ilgili bölümü alayım.

        Akit gazetesi, Ömer Faruk Eminağaoğlu’nu şöyle tanıtıyor:

        “Ömer Faruk Eminağaoğlu, 1967 yılında Artvin'de dünyaya geldi. 1988 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini tamamladı. Yurdun birçok yerinde ve Yargıtay'da yargıçlık ve Cumhuriyet savcılığı görevi yapmıştır. Ömer Faruk Eminağaoğlu, halen Ankara'da avukatlık yapmaktadır. 7 Haziran seçimlerinde CHP'den milletvekili aday adayı olmuştur. Milletvekili aday adaylığı nedeniyle yargıçlık görevi ve Yargıçlar Sendikası başkanlığından ayrılmıştır.

        Kendi ilinde önseçim yapılmaması kararı alınması ve diğer yöntemlerle de aday gösterilmemesi nedeniyle milletvekili adayı olamamış, seçimler nedeniyle ayrıldığı için yargıçlık mesleğine geri dönememiştir.”

        Seçimler nedeniyle ayrıldığı, aday adayı olduğu için “Yargıçlık mesleğine dönememiştir”.

        Evet aynen öyle olmuştur.

        YARSAV Başkanı Eminağaoğlu, milletvekili adayı olmak için başvurmuş, aday olamadığı halde adaylık başvurusu nedeniyle tarafsızlık vasfını yitirdiği için yargıçlık mesleğine geri dönememiştir.

        Eminağaoğlu bu durumu “hak kaybı” iddiasıyla yargı konusu yapmış, konu en sonunda 2015/7352 sayılı başvurusu ile Türkiye’nin en üst mahkemesi olan Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış ve Anayasa Mahkemesi 26.9.2019 tarihinde kararını vermiş ve açıklamış.

        Yüce Mahkeme, Eminağaoğlu’nun hakimlik mesleğine geri dönememesi gerektiğini belirtmiş ve kararında “… Devlet, mahkemelerin ve hakimlerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesini gerçekleştirmek için milletvekili adaylığı için mesleklerinden istifa eden hakimlerin görevlerine dönmelerini engelleyecek tedbirler öngörebilir.”

        Yani Anayasa Mahkemesi’ne göre de, bir partiden milletvekili adayı olmak için istifa eden bir hakim, tarafsızlığını yitirdiği için görevine dönemez.

        Çünkü artık tarafsız değildir.

        Peki en yüksek yargının böyle bir kararı sadece CHP’den aday adayı olanlar için mi geçerlidir de, AK Parti’den aday adayı olan biri hakimliğe geri dönebilmiştir.

        Böyle bir durumda Kavala Davası, daha başından, mahkeme heyetinin oluşumu aşamasından itibaren hukuka ve yasalara aykırıdır.

        Sadece Kavala Davası değil, bu mahkemenin bu heyet ile aldığı tüm kararlar tartışmalıdır.

        E-devlet hacklenmediyse bu bilgiler ne!

        E-devlet hacklenmediyse bu bilgiler ne!
        0:00 / 0:00

        Genç gazeteci İbrahim Haskoloğlu, bir grup bilgisayar korsanının e-devlet’e sızarak çok önemli bilgileri ele geçirdiğini, bunlar arasında devletin en üst düzey yöneticilerinin de bilgilerinin olduğunu yazdı ve bilgisayar korsanlarının ele geçirdiği üst düzey yöneticilerin bilgilerini sansürleyerek paylaştı.

        Sonrasında hemen gözaltına alındı.

        Tutarsız bir biçimde hem yalan söylemekle suçlandı hem de gizli bilgileri yayınlamakla.

        İlgili bakanlık da bir açıklama yaparak e-devlet’in hacklenmesinin söz konusu olmadığını söyledi.

        Ancak daha sonra bazı başka gazeteciler de korsanların hedefi olduklarını açıkladılar.

        Dün öğle saatlerinde benim de başıma aynı şey geldi.

        Dostlarımla öğle yemeği yediğim sırada telefonuma 7 911 90551 28 numaralı telefondan mesajlar gelmeye başladı.

        Önce kimlik bilgilerim ve ev adresimi yolladılar.

        Sonra bozuk bir Türkçe ile Rus hackerlar olduklarını iddia ederek para istemeye başladılar.

        Ben yanıt vermedikçe Türkçeleri düzeldi.

        Daha sonra bana ait devletin elindeki bilgileri, özellikle de tapu bilgilerini peş peşe paylaşmaya başladılar.

        Benim bile bilmediğim, unuttuğum tapular, arazilerin kayıtlarını ele geçirmişlerdi.

        Ve bunları yaymak ve paylaşmakla tehdit ediyorlardı.

        Daha sonra e-devlet üzerinden ele geçirdikleri başka ünlülerin bilgilerini de paylaşmaya başladılar.

        Ahmet Hakan, Fatih Portakal gibi gazeteciler, oyuncular... Kimi ararsanız.

        Sonra bir başka telefon numarası üzerinden “Haraç grubu ünlüler” oluşturdular.

        Bunu “Ünlü haraç grubu” ve ardından “Fatih Altaylı fan club” diye bir başka grup takip etti.

        Diğer gazeteciler hızla gruptan çıkıp, bunları engellerken ben yazmaları için grubu açık tuttum, numarayı da engellemedim.

        Sonra sinirlenip küfürlere başladılar.

        Tehditlerin dozunu arttırdılar.

        Başından itibaren konuyu avukatlarıma ilettim.

        Yargıya başvuruyoruz.

        Ama herkes bilsin ki, İçişleri Bakanlığı'nın açıklaması gerçeği yansıtmıyor.

        E-Devlet hacklenmiş.

        Bunca bilgi başka türlü kimsenin eline geçemez.

        Hadi benimki önemli değil de.

        Kim bilir devletin ne gizli bilgileri, devleti yönetenlerin bilgileri ele geçirilmiş.

        Ve Bakanlık bu durumu gizliyor, yok öyle şey diyor.

        O zaman iki seçenek var.

        Ya bu sistemin içindeki biri bu bilgileri alıp paylaşıyor ya da hacklenme olayı doğru.

        En iyisi ben İçişleri Bakanlığı’nı da dava edeyim ki, gerçek ortaya yargı yoluyla çıksın.

        Tek soru

        Tek soru
        0:00 / 0:00

        Yıllarca Türk milliyetçisi geçinmiş istihbaratçı Enver Altaylı isimli şahıs da, Suriyeli göçmenleri savundu ve bunları katliamlardan kaçarak anavatanına geri dönmek zorunda kalan “Evladı fatihan”la aynı kefeye koydu ya, artık konuyu anlamışsınızdır herhalde.

        Enver Altaylı biliyorsunuz hapiste.

        Hakkındaki suçlamalar malum.

        FETÖ’cülük, darbeye yardım yataklık, siyasi casusluk, yabancı bir ülke (ABD) adına istihbarat toplama. Dosyasında CIA ile yazışmalar falan da bulunuyor.

        Sizce de ilginç değil mi!

        Geçmişinde FETÖ’cülük olan herkes bu Suriyelilerden yana.

        Yanlarında kim var!

        “Yetmez ama evet”çiler.

        Yanlarında kim var?

        Yurt dışından fonlananlar.

        Yanlarında kim var!

        Liberal solcular!

        Siz tüm bunların bugüne kadar Türkiye hayrına bir konuda bir araya geldiğini gördünüz mü!

        Başka sorum yok.

        İktidar niye bunlarla paralel diye de ben sormayayım, siz sorun!

        Devlet nasıl davranır örneği

        Devlet nasıl davranır örneği
        0:00 / 0:00

        Bakın bu okurum, bir “Devlet”in göçmenlik ve oturma izni gibi konularda nasıl davrandığını anlatmış.

        Belki birileri okur da. Devlet nedir, nasıl olmalıdır diye minik bir ders alır diye paylaşıyorum:

        “Fatih Bey, Selamlar. Bilmiyorum okumak için vaktiniz olur mu? Ancak ben kendi göçmenlik hikayemi sizinle paylaşmak istiyorum. 2011 yılında üniversite okumak amacı ile ailem beni yurt dışına yolladı. Hatırlarsınız o yıllarda cemaat dershaneleri veya yurtlarında eğitim görmediyseniz polis, asker olamazdınız. ÖSS soruları çalınır önce bu adamların öğrencileri bir yerlere yerleşir kontenjan kalırsa sıra bize gelirdi. Yani bizim zamanımız gerçekten zordu. Durum böyleyken ailemin de desteği ile ülkeden ayrılıp eğitimime devam ettim. Şu an uluslararası bir bilişim firmasında yönetici pozisyonundayım. Türkiye'ye dönmedim. Öğrenciyken okuldan öğrenci olduğuma dair yazı alır, kendime özel yıllık sağlık sigortası yaptırır, devlete de 100 euro yıllık oturum izni harcı öder o şekilde oturum süremi uzatırdım. Öğrenciliğim bitti, ben de öğrencilik yıllarımdan beri tanıdığım bir kızla evlendim. Kendisi buralı. Evlendikten sonra devlet benim vize statümü değiştirmedi. O yüzden Türkiye'ye geri döndüm ve yeniden vize aldım. 3-4 ay sürdü vizeyi almam. Bakın 5 yıl üniversite okuduğum ülke, evlilik üzerinden yeni vize alırken bile 3-4 aylık bir sürede beni araştırdı. Şu an bir de çocuğum var. 4 yaşında, burada doğdu, annesinden dolayı buranın vatandaşı. Peki ben nasıl burada kalıyorum? Evlilik cüzdanımın noter onaylı kopyası, eşimin noter onaylı beyanı, özel sağlık sigortası ve devlete yıllık oturum izni için ödediğim 125 euro oturum izni harcı ile. 11 yıldır buradayım. Üniversiteyi burada okudum. Evliyim. Çocuğum var. Herhangi bir şekilde karakolluk bile olmadım ve hala yıllık olarak oturum iznimi uzatıyorum.

        Galiba bu yıl uzun süreli oturum almaya hakkım olacak. Onun da süresi maksimum 5 yıl olacak şekilde pasaportumun süresi kadar. Bakın hala vatandaşlık yok. Oturma izni. Bu ülke Avrupa birliğinin en fakir ülkesi olan, yolsuzlukla mücadele Bulgaristan. Türkiye’deki durumu yazmama gerek yok zaten çok iyi biliyorsunuz. Siz bunları yazınca Kurtuluş Savaşı'nda yardım ettiler, Çanakkale’de savaştılar demagojisi başlıyor. Suriyeli ile bizim aramızda bir fark olmadığı söyleniyor. Son olarak Pakistanlılar bize kolundaki bilezikleri gönderdi edebiyatının da bitmesi için devlet kampanya yapsın. Ben kendi payıma ne kadar düşüyorsa ödemeye hazırım. Ödeyemeyen olursa onun yerine de öderim. Yeter ki sırtımızdan şunlara olan borcumuz ve mahcubiyetimiz kalksın. Bunu da köşenizden teklif ederseniz sevinirim.”

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Kendi vatanımıza düşman ordusundan beter davranmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar