Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Son günlerde Türkiye siyasetinin belirleyici unsuru Ümit Özdağ oldu.

        Önce göçmenlerin yarattığı tehlikeye dikkat çekti.

        Giderek sertleşen bir söylemle hükümetin göçmen politikasını eleştirdi.

        Orada iyi bir toplumsal damar bulduğunu hissetti.

        Üzerine gitti.

        Ses getirdi.

        Ardından çok ciddi bir çıkış yaparak Mansur Yavaş adını, biraz da partisinin gücünü ve haddini aşarak Cumhurbaşkanı adayı olarak gündeme taşıdı.

        Bu çıkışı günlerce tartışıldı.

        Sonra yeniden göçmen karşıtı söylemine döndü.

        Bu alanı sert biçimde tutmaya çalıştı ve başkalarının buradaki iki yüzlü siyasetini gündeme taşıdı.

        Son olarak da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile sert ve her iki taraf açısından da hoş olmayan bir tarzda polemiğe girdi.

        Tüm bunların sonucu olarak bugünlerde en çok konuşulan, gündemi belirleyen veya gündemin ortasına oturan siyasetçi oldu.

        Buna “gerilla siyaset” demek mümkün.

        Büyük bir gücünüz, güçlü bir teşkilatınız, her yere ulaşacak bir partili yapınız, medyanız ve paranız yok ise ne yaparsınız.

        Gerilla taktiği.

        Ses getirecek eylemler.

        Vur kaç hareketleri.

        Bu yolla haber olmak, gündeme gelmek.

        Özdağ’ın da yaptığı bu.

        Ses getirecek eylemler yapıyor.

        Getiriyor da.

        Kimi kızıyor, kimi beğeniyor, kimi eleştiriyor, kimi alkışlıyor.

        Ama sonuçta bayağı bir gürültü oluyor.

        Özdağ gibi bir eski ASAM Başkanı bu taktiği iyi kullanmayı bilmeyecek de kim bilecek.

        Şu ana kadar da çok doğru kullandı bu taktiği.

        Ancak giderek sınırlarda, uçlarda dolaşmaya başladı.

        Bu riskli bir durum.

        Buradaki risk “Jirinovskileşmek”.

        Bu riski Özdağ’ın da gördüğünden eminim.

        Teşkilat olmadan, gerilla taktiği ile gündem olunabileceğini ama iktidar olunamayacağını da...

        Yakında "Üç beş çapulcu" da dersiniz

        Yakında "Üç beş çapulcu" da dersiniz
        0:00 / 0:00

        Ekrem İmamoğlu’nun Trabzonspor’un şampiyonluğu sayesinde çifte bayrama denk getirdiği Doğu Karadeniz gezisi katılımcıların kimliği nedeniyle tartışılmaya devam ediyor.

        İmamoğlu’na ciddi bir kızgınlık var ancak İmamoğlu ve ekibi bu kızgınlığın nedenini anlamamakta ya da anlamazdan gelmekte ısrar ediyor.

        “Yine götürürüm, inadına götürürüm, 300-500 kişi için geri adım atacak değiliz” gibi son yılların moda AK Parti üslubu ile atarlı giderli yanıt veriyorlar.

        Gezideki katılımcıları “Ne var canım, bakın işte biz karşı mahalleden de isimleri götürdük, götürmeye de devam edeceğiz” diye savunuyorlar.

        Zaten meseleyi anlamadıkları, anladıkları kadarını da yanlış anladıkları buradan belli.

        Milleti kızdıran, daha doğrusu hayal kırıklığı yaratan “karşı mahalleden” birilerini götürmeleri değil.

        Elbette karşı mahalleden birilerini götürebilirsin.

        Hatta götürmelisin.

        Kimsenin karşı mahalleli diye bir şey dediği yok zaten.

        Buradaki sorun hangi mahallelerde olduğunda değil, isimlerde.

        Ekrem İmamoğlu veya akıl hocaları zannediyor mu ki, oraya götürdüğü bazı isimlerin herhangi bir mahallede karşılığı var.

        Akit’ten Abdurrahman Dilipak’ı götürsen kim sana ne diyecek, hatta hayatta olsa rahmetli Hasan Karakaya’yı götürsen de kimse bir şey demez. Hatta Selvi’yi götür yine ses çıkmaz.

        Çünkü bu adamların bir karakteri, bir duruşu var.

        Ama sen oraya kendi çıkarlarından başka hiçbir şeyi temsil etmeyen, bir karakteri, bir duruşu olmayan tipleri götürürsen o zaman herkes kızar.

        Ve niye kızdıklarını anlamıyorsan daha da çok kızar.

        Hele aynı gün aynı kişiler AK Parti seçmeninin bile nefret ettiği müteahhitleri aklama paklama işine girdiyse, öyle bir kızar ki şaşarsın.

        Dahası bu kızanları, tepki gösterenleri “300 kişilik bir güruh” diye aşağılarsan, Gezi’de bazılarının söylediği gibi tepkilere “Birkaç yüz çapulcu” demeye başlarsan o zaman bazılarında büyük hayal kırıklığı yaratırsın.

        İnsanları şaşkına çevirirsin.

        Ama ne yalan söyleyeyim, ben zerre şaşırmadım.

        Çünkü daha önce de İstanbul’u yöneten “kibir”i yazmış, ve “Erdoğan olamadan Erdoğan olmak” demiştim.

        Hatta bu konuda önceki gün yazdığım yazıya “RTE 2.0 loading” başlığını atmayı bile düşündüm.

        O yüzden zerre şaşırmadım.

        Ama biliyor musunuz, yine Allah’ın sevdiği bir memleketiz.

        Belki de bu gezi herkes için bir uyarı olmuştur.

        Belki İmamoğlu için bile.

        Not: Şunu da ekleyeyim. Ekrem İmamoğlu’nu aylar yıllardır Teke Tek’e davet ettim. Yanıt bile alamadım.

        Büyük göçlerin yıkmadığı devlet yoktur

        Büyük göçlerin yıkmadığı devlet yoktur
        0:00 / 0:00

        Göçmen meselesini daha fazla yazmak istemiyorum.

        Yıllardır uyarı görevimi yaptım.

        Şimdi artık gerek kalmadı.

        Toplumsal bir tavır oluştu, ensar muhacir söylemlerinin sahipleri bile tepkiye duyarsız kalamamaya başladılar.

        İlginç olan Göçmen Destek Koalisyonunun üyeleriydi aslında.

        FETÖ'cüler, Sorosçu liberaller, fondaşlar, sol liberaller, fırdöndüler, entel görünmeye çalışan cahiller, İslamcılar, Doğucular, laiklik karşıtları, anti Türkler ve hayatı çağa tanıklıktan ibaret gören tarihçi taifesi.

        Toplumsal baskı şimdi bu koalisyonu çatlatıyor.

        Kuyrukları dışarıya ne kadar bağlı ise göçmen yandaşlığını o kadar sürdüreceklerdir.

        Çünkü bu çok açık bir Türkiye’yi dönüştürme, Batı'dan koparma, modernlikten uzaklaştırma projesi.

        Kuşkunuz olmasın.

        Ama ben bu konudan uzak duracağım.

        Çünkü şu anda buradan bir provokasyon yaratıp, bundan nemalanma arzusu seziyorum.

        Elbette gerekirse yine yazarım ama şimdilik bu konudaki son sözümü söylemek istiyorum.

        Bunu bir kenara not edin.

        Bu göç dalgası durdurulmaz ve gelenlerin en az yarısı geri yollanamaz ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti tahmininizden çok daha kısa süre içinde çöker.

        Çünkü başta bu coğrafya olmak üzere, tüm büyük göçler altlarında kalan devletleri yıkmıştır.

        İki Roma dahil.

        “Biz de göçle geldik” cümlesi doğrudur.

        O zaman sorarlar “Doğu Roma’yı da siz mi yıktınız?” diye.

        Yanıt malumdur.

        Yukarıda paydaşlarını saydığım koalisyonun da amacı budur.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Katranı kaynatmanın faydası olmadığını bildiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar