Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “Show TV’den Güldür Güldür’e sansür” iddialarını okuyunca kan beynime çıktı.

        Yazılanlara çizilenlere göre, Güldür Güldür Show’da Hazine ve Maliye Bakanı Nebati’yi ele alan bir skeç, program tanıtımında geniş biçimde yer aldığı halde, program sırasında yayınlanmamış, sansür uygulanmıştı.

        Doğrusu hem şaşırdım hem üzüldüm.

        Şaşırdım çünkü aylardan beri Güldür Güldür Show'da pek çok siyasi mizah yapılmış, hiçbir yerde yapılmayan siyasi eleştiriler ve hicivler sergilenmiş ve hepsi de ekrana gelmişti.

        Kimse aksini iddia edemezdi.

        Peki ne olmuştu da, böyle bir sansür uygulanmıştı.

        Açıkçası biraz da şahsi kaygılarla Show TV üst yönetimini aradım.

        Bir yetkim olduğundan değil ama yıllardır grupta çalışmanın verdiğini düşündüğüm hakla.

        Yanıtı duyunca şaşırdım ve sizinle de paylaşmak istedim.

        Kanalın en üst yöneticisi, sansür iddialarını şaşkınlıkla izliyordu.

        Çünkü ortada bir sansür yoktu.

        “Bir şeyi sansürleyecek olsak, neredeyse yarısını tanıtımda yayınladığımız bir skeci sansürlemezdik. En başından tanıtıma koymazdık” dedi.

        Sonra meseleyi anlattı.

        “Bunu Güldür Güldür’ün yapımcılarından da teyit edebilirsiniz, bu program içinde siyasi skeçler olmasından da rahatsızlık duymadık. Tam aksine, siyasi hicivin unutulduğu bir ülkede bu geleneğin sürmesini istedik. Bugüne kadar da bir tekine bile dokunmadık. Bir tekini bile çıkarmadık. Sizin de tanıdıklarınız arayıp sorabilirsiniz.

        Bu kez de aynen öyle oldu.

        Ancak tanıtımı yayınladığımız skeç bu hafta yayınlanmadı. Doğru. Ama bu sansürden değil. Tek nedeni bayram haftası olması. Bayram haftası olduğu için ratingler genel olarak düşüktü ve biz de iyi bir skeci ratinglerin ve buna bağlı olarak reklam gelirlerinin daha yüksek olacağı önümüzdeki hafta yayınlanmasını doğru bulduk.

        Bugüne kadar çok da ağır eleştiri içeren skeçleri yayınlamış bir kanal olarak, adı geçen bakanın bile güleceği kadar komik olan bir skeci yayınlamamak aklımızdan bile geçmedi.

        Eğer böyle bir şeyden çekinse idik, siyasi skeç baştan istemez, bu skecin de bu kadar uzun bir tanıtımını yayınlamazdık. Hem bu kadar geniş bir tanıtım yapıp hem de sansür uygulayacak kadar da şuursuz değiliz.”

        Bunun üzerine şunu sordum:

        “Madem böyle bir durum vardı. Niye bir açıklama yapmadınız, niye kimseye bu durumu anlatmadınız? Ben bile sansür olduğunu düşündüm ve açık söyleyeyim kendi adıma da korktum.”

        “Kime ve neye açıklama yapacaktık. Hafta sonu sosyal medyada başladı. Gece bazı televizyon kanallarına aksetti. Ama bir tek kişi bile bizi arayıp niye yayınlamadınız diye sormadı. İlk arayan sizsiniz. Bizim de hakkımızda sosyal medyada oluşturulan her türlü ortama yanıt vermek gibi bin anlayışımız yok.”

        “Yani bu haftaki Güldür Güldür’de bu skeç yayınlanacak mı?”

        “Tabii ki yayınlanacak. Neler yayınlanmadı ki, bu yayınlanmasın. İlginç olan daha önce yayınladığımız eleştirel skeçlerin birinde bile helal olsun demeyenlerin, kendi uydurdukları bir sansür iddiası üzerinden bize saldırmaları.”

        Doğrusu ben de bu hafta yayınlanacak Güldür Güldür Show’u merakla bekleyeceğim.

        Sizi bilmem ama benim için çok önemli.

        Rahatlayın, ne düşüneceğinizi artık biliyorsunuz

        Rahatlayın, ne düşüneceğinizi artık biliyorsunuz
        0:00 / 0:00

        Neyse, açıklama iyi oldu.

        Göçmenler, tufeyli sığınmacılar hakkında bir süredir hükümet yanlısı “düşünürler” arasında bir kararsızlık oluşmuştu.

        Ne düşüneceklerini bilemiyorlardı.

        Kalmalarını mı savunmaları gerekiyordu, gitmelerini mi!

        Halkın kahir ekseriyeti göçmenlerden memnun değildi ama halkı kim takardı ki!

        Önemli olan işaret fişeğiydi.

        Ve son olarak işaret “Gönüllü olarak gidecekler. Gönüllü olmalarını teşvik için onlara Suriye’de 100 bin ev yapacağız” şeklinde verilmişti.

        Bu cümle üzerine, düşünürler yeni düşünce imalatı için manevra alanı kazanmaya çalışıyorlar, dönüşü en aç utanç verici şekilde yapabilmenin altyapısını oluşturmaya gayret ediyorlardı.

        Tam bu sırada ne düşünmeleri gerektiği konusunda rahatlatıcı bir açıklama geldi.

        Sadece Suriyeler değil, Afganlar, Pakistanlılar ve daha bilumum göçmen kardeşimizdi ve geri yollanmalarına gerer yoktu.

        Tam aksine onlara sahip çıkacaktık.

        Düşünürlerimiz rahatladı.

        Ne düşünecekleri artık netti.

        Ne olsa gün içinde Türkiye’nin iyiliğini istediği kesin olan Avrupa Birliği’nden de açıklamalar gelmiş, Türkiye’nin açık kapı mülteci politikasını desteklediklerini, mültecilerin Türkiye’de yerleşmelerinin iyi olduğunu söylemişlerdi.

        Neyin iyi olduğunu Avrupalılardan iyi bilecek halimiz de olmadığına göre, bu politika devam etmeliydi.

        Ve edecek.

        Yani yine siz hastane kapılarında randevu beklerken, sadece Suriyeliler değil, Afganlar, Pakiler gelip sizin önünüze geçerek doktora ulaşacaklar.

        Siz giderek artan oranda ilaç katılım payı öderken, onlar tüm ilaçlarını hiçbir katkı payı vermeden alacaklar.

        Siz vergilerle cebelleşirken, onlar sanki Monaco’da yaşarmış gibi vergisiz hayatın tadına varacaklar.

        Size yasalarla yasaklanmış her şey onlara serbest olacak.

        Giderek düşen bir gelirle, milyonlarca Suriyeliyi, Afgan'ı, Pakistanlıyı beslememeye çalışan devlet elbette sizin payınızı da onlara verecek.

        Ama çok da karamsar olmayın.

        Meselenin iyi tarafları da var.

        Mesela, eşiniz, kızınız sokağa çıktığında aklınız onlarda kalmayacak.

        Nereye gittiklerini, ne giydiklerini Tiktok’a girip anında takip edebileceksiniz.

        Ne de olsa bir Pakistanlının kamerasına mutlaka bir yerde takılacaklar.

        Anlayacağınız, yerli ve milli Suriyelilerimiz, Pakistanlılarımız, Afganlarımız hayırlı uğurlu olsun.

        Ne mutlu onlara.

        Bir genç okurdan mektup

        Bir genç okurdan mektup
        0:00 / 0:00

        Bir genç kardeşimden gelen mektubu paylaşıyorum.

        Sınırlarımız nasıl delik deşik olmuş, birinci elden anlamanız, bu milyonlarca kaçak göçmen başımızın üzerine nasıl geliyor görmeniz için:

        “Merhaba Fatih abi,

        Geçen yıl askerliğim Van'ın Çaldıran ilçesinde İran sınırına sıfır noktasında geçti. Sporcu kimliğim ve eğitimlerdeki başarılarımdan dolayı sınırın sıfır noktasında dış kulelerde görev yaptım.

        Size bu Afgan, Pakistan, Özbekistan ve diğer milletlerin sınır hattından nasıl ve ne şekilde kimlerin yardımı ve yataklığı ile geçtiğini, bizzat gözlerimle gördüğüm olayları anlatmak isterim.

        Aynı şekilde İran askerlerinin mültecilere ne gibi şeyler yaptıklarını da anlatmak isterim. Sorularınız varsa çekinmeden sorun lütfen. Eklere sadece 66 mülteciyi deport etmek için sınır hattına yürütürken ve yolda dinlendirilirken çektiğim görüntüleri ve dış kulede nöbetteyken çektiğim fotoğrafları da bırakıyorum.

        Öncelikle bu insanların sınırı bu kadar rahat geçmesinin sebebi bizim sınır köylerimizdeki bazı Türk vatandaşlarının, mültecilerin her birinin geçişinde dolar bazlı ödeme almaları. İran tarafındaki insan kaçakçısı bizim topraklarımızdaki köylüye para ödüyor. Genel olarak bazı Türk çobanlar sınıra çok yakın bölgelere hayvanlarını otlatmak için çok yaklaşıp sınır hattında devriyede asker var mı yok mu kontrol sağlıyor. Eğer sınır hattında devriye atmıyorsak çoban karşıdaki İranlı insan kaçakçısına sınır temiz yollayın diyor. İran tarafındaki insan kaçakçısı ise ortalama olarak adam başı 500 USD ile 1000 USD arasında para aldığı mültecileri Türk çobanın direktifine göre sınıra okul servisine benzer araçlarla sınıra 3-5 km uzaklığa bırakıyor.Bu aşamadan sonra mülteciler koşar adım sınıra hareketleniyor. Bizler tabi 7/24 esası ile dış kulelerde bu akınları önlemek için 2'şer saatlik aralarla kule tepesinde NİKON dürbünlerimizle kilometrelerce ötedeki sınır hattını tarıyoruz. Mültecileri sınır hattında genel olarak 1.5 - 2 km yaklaştıklarında görüyorduk. Hemen hızlıca silahımızı, kompozit başlığımızı ve balistik plakalı yeleklerimizi alıp mültecilerin muhtemel sınırdan giriş yapacağı bölgelere koşarak geçip pusuda bekliyorduk.Mülteciler genelde bizim pusu attığımız yere gelip 5-6 kişilik ekibin kıskacına girdiği an bizler ortaya çıkıp havaya ateş edip bağırarak durduruyorduk. Kıskaca alıp öyle ortaya çıkmamızın sebebi ise genel olarak ateş açıldığı an mültecilerin dört bir yana kaçışması... 4 taraftan sarıldıklarında havaya ateş açıldığında sola kaçan mülteci soldaki arkadaşın ateşi ile sağa kaçıyordu. Sağdaki arkadaş ateş açınca ise sınırı geçmek için ileri kaçıyorlardı. Oradaki arkadaşta ateş açınca mülteciler yakalandıklarını anlayıp çöküp bekliyordu...Zaten insan kaçakçısı İranlı kişiler bu mültecilere üstünü basa basa "TÜRK ASKERİ SİZE SIKAMAZ O YÜZDEN DURMAYIN" dediği için bazıları 1.5 metre dibinde 7.62 çapında mermi patlattığım halde bizi sıyırıp sınırı geçiyordu...Zaten sınırı ateşe rağmen geçmeyi düşünen olursa işte bu durumda 1 kişiden fazlasını yakalamamız söz konusu değildi. Çünkü bu insanlar yaz ayında üzerlerinde t-shirt ve kot pantolon ile çantasız geçmeye kalkışıyor....

        Bizim ise ön ve arka balistik plakalı çelik yeleğimiz 4 adet dolu şarjör ile 10 kg, silahımız 5 kg, kompozit başlığımız 3 kg ortalama olarak üstümüzdeki yük 25 kg. Bu yük ile üzerinde basic t-shirt olan mülteciyi at ciğeri olan asker bile en fazla 1 km koşarak kovalayabiliyor... Sınırı geçmeyi başarabilen mülteci genelde en yakın Türk köyüne doğru koşup oradan onları bekleyen okul taşıtı benzeri araçlara binip ülke toprakları içerisine girmiş oluyordu. Bizi atlattıklarında altımızda bir aracımız olmadığı için onları kovalamamız söz konusu hiç olmadı. Sınırda yakaladığımız mültecileri ise önce karakola bildiriyorduk ardından karakol da yakalan düzensiz göçmen sayısını harekat merkezine bildiriyordu. Bu işlemler ardından mültecileri tek sıra halinde sınırın öteki tarafına kovalıyorduk. Eğer mülteci sabahın ilk ışıkları ile yakalandıysa 1 gün içerisinde 3-4 kez sınırı geçme teşebbüsünde bulunuyordu. Biz de aynı grubu 3-4 kez yakalayıp tekrar İran'a atıyorduk. Hatta bazı durumlarda mülteciler bizlerle dalga geçer gibi İran sınırından bize dans ediyordu. Kısaca özetlemek gerekirse mültecilerin geçişinde en büyük yardımı ve yataklığı yine bizim vatandaşımız yapıyor. Bir mültecinin yardımsız olarak yürüyerek sınırı geçip otostopla şehir merkezlerine varması imkansızın imkansızı."

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Seçtiğimiz kişiler, seçmediklerimizin oyuncağı olmadığı zaman.

        Diğer Yazılar