Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kısa süre önce burada yalvardım neredeyse.

        “Almanya’dan zengin miyiz, 16 yıl önce kapattıkları Berlin’in Tempelhof Havalimanı’nı rekreasyon alanı, konser alanı, gezi alanı olarak kullanıyorlar. Hafta sonları piknik yapıyorlar, konser düzenliyorlar, terminal binalarını 2015 mülteci krizinde mülteci toplanma merkezi olarak bile kullandılar. Ama ne pistleri ne de terminal binasını yıktılar. İster Millet Bahçesi yapın, ister Cumhur Bahçesi yapın ama o pistleri koruyun” dedim, yakarırcasına.

        Allah muhafaza bir depremde, bir felakette, bir savaşta o pistler öyle lazım olur ki, inanamazsınız.

        Bırakın tüm bunları, geçtiğimiz kış yaşadık. Atatürk Havalimanı olmasa idi, devletin bakanları İstanbul’a ulaşamayacaktı.

        Ama kim takar ki…

        Başladılar yıkmaya.

        Her biri milyarlarca dolara yapılamayacak pistleri ortadan kaldırıyorlar.

        Dünyanın en güzel ve en kullanışlı havalimanlarından birinin izi kalmasın, esamisi okunmasın istiyorlar.

        Dünyanın en zengin, bütçesi en fazla artı veren ülkesi Almanya, Berlin’deki bir havalimanının pistlerini ve terminal binalarını kullanmasa bile koruyor, ne olur ne olmaz diye yıkmıyor, yok etmiyor.

        Biz gırtlağa kadar borçlu, ekonomisi batık, dışarıdan gelecek üç kuruşa takla atan Türkiye, milyar dolarlık pistleri yok ediyoruz.

        12 milyon metrekareyi aşkın arazisi var Atatürk Havalimanı’nın.

        Pistler dışında her yanına ağaç diksen, fidan diksen yeter.

        Ama yetmiyor.

        İlla pistleri de kıracaklar.

        Kıracaklar ki, Allah muhafaza yarın öbür gün iktidar falan değişirse, yeni cici havalimanları bırakılıp da buraya geri dönülmesin, bir alternatif olmasın.

        Normalde, bir ülkede iktidarlar ülke varlıklarının seçenekleri olmasını isterler ama bizde tam tersi olur.

        Yahu bırakın devlet yönetmeyi falan, aile bütçesini yönettiğinizi varsayın.

        Yeni bir eve taşındınız diye, eski evinizi yıkar mısınız, kırar mısınız, parçalayıp, döker misiniz!

        Çok zengin olsanız bile böyle bir şeyi yapmazsınız değil mi!

        Peki böyle bir şey yapana, üstelik de borç harç içindeyken, geçim sıkıntısı içindeyken böyle bir şey yapana ne dersiniz!

        Ona ne diyorsanız, bugün bunu yapana da aynı şeyi söyleyebilirsiniz.

        Hatta beterini söyleyebilirsiniz.

        Çünkü evini yıkan en azından kendi parası ile aldığı evi yıkmıştır.

        Burada yıkılan ise bu milletin oraya harcadığı milyarlarıdır.

        Hep mi geç kalınır!

        Hep mi geç kalınır!
        0:00 / 0:00

        Atatürk Havalimanı'nda yıkım başladıktan sonra şimdi sözde bir kıyamet koparılıyor.

        Oraya gideceklermiş de, protesto edeceklermiş de…

        İyi de perşembenin gelişi çarşambadan belli iken siz neredeydiniz!

        Niye daha önceden kıyameti koparmadınız?

        Niye aylar haftalar öncesinden bunu engellemeye çalışmadınız?

        Niye bu israf rezaletini, bu vandal felaketini başından beri milletin gözüne sokmadınız?

        Niye hep arkadan kovalıyorsunuz?

        Niye bir kez de öne geçemiyorsunuz?

        Niye!

        Mahallemde kriz yok diyenler

        Mahallemde kriz yok diyenler
        0:00 / 0:00

        Bayılıyorum kendi çevrelerine ve dar bir alana bakarak ekonomi yorumu yapan gazetecilere.

        “Bilem nereyi gezdim, kafeler dolu, barlar dolu, dükkanlar dolu, demek ki ekonomide sıkıntı yok” diye yazıyorlar ya, hastasıyım bu yazarların.

        İstanbul’un en zengin semtlerinde ya da Arap turist yoğun alışveriş bölgelerinde dolaşırsanız tabii ki ekonomi iyi zannedersiniz.

        Mesela gelin bakın Nişantaşı’na.

        Yemin ederim Louis Vuitton’nun önünde kuyruk var.

        Prada yok satıyor.

        Dünyanın en pahalı ayakkabılarını satan Berluti’den eli boş çıkan yok.

        Brioni’den, Zilli’den, Stefano Ricci’den çıkan poşetler minibüslerle taşınıyor.

        Chanel eski dükkana sığmadığı için yeni büyük dükkana taşındı.

        Hermes’in içinden çekirge sürüsü geçmiş gibi, dükkanda mal yok.

        1 milyon dolara saat satan Richard Mille’ye girin tek saat kalmamış satacak.

        Patek Philippe biraz daha güngörmüşlere hitap ettiği için tek tük de olsa saati kalmış elinde.

        Buraya göre yazarsanız kişi başı geliri 200 bin dolarlık ülke zannedersiniz.

        Peki doğru olur mu böyle bir analiz?

        Arabıyla, çorabıyla 90 milyonluk ülkede, bir de zengin Körfezli turistiyle tabii ki parası olan hem de çok parası olan bir 300-500 bin kişi olacaktır.

        Louis Vuitton poşetleri, Erbil plakalı Lamborgihini’sine sığdırmaya çalışan birilerini elbette göreceksinizdir.

        Gelir uçurumu giderek arttığı için yabancıların yanı sıra bu 300-500 bin kişi çok ama çok harcayacaktır.

        Bunlara bakarak, 17 milyonluk kentte iki alışveriş caddesine bakarak ekonomi yorumu yapılmaz.

        Yapılırsa komik olunur.

        Geçin bakalım çok uzağa değil, aynı semtte iki cadde geriye.

        Ucuzluk marketinde aldığı ürünü kasada bırakmak zorunda kalanların sayısı mı daha fazla, yoksa lüks marka önünde kuyruk bekleyenlerin sayısı mı!

        Ya da bakın bakalım kaç kredi kartı borçlusu icralık olmuş, kaç otomobil bankalara icradan geri dönüp otoparka çekilmiş, kaç eve haciz gelmiş, kaç senet protestolu, kaç çek karşılıksız. Bankaların umudu kestiği kredi miktarı kaç liraya ulaşmış.

        “Ben İstiklal Caddesi'ni gezdim, bu ülkede kriz yok” derseniz size şimdilik gülerler.

        Yarın öbür gün yemin ederim döverler.

        İsrail'i de veto edecektik

        İsrail'i de veto edecektik
        0:00 / 0:00

        Finlandiya için bir şey diyemem ama özellikle İsveç’in NATO üyeliğine karşı çıkmamızı çok ama çok doğru buluyorum.

        Gerçi daha önce İsrail’in NATO üyeliğine de karşı çıkıyorduk ama sonra nasıl oldu ise 2016 yılında onay veriverdik. Tam üyelik olmasa da, istediği oranda üye oldu İsrail.

        Mavi Marmara’dan da, “One minute”den de sonra hem de.

        Neye karşı, hangi pazarlık neticesinde asla öğrenemedik.

        Bu yüzden belli ki, Türkiye bu üyelik onaylarını yine ve bir kez daha bir pazarlığın konusu yapacak.

        Yunan basını bu pazarlığın ana unsurunun ABD’den talep ettiğimiz F-16’lar olacağını yazıyor.

        Eğer öyle ise ucuz bir pazarlık.

        Ama galiba sonucu baştan belli bir pazarlık.

        Masanın karşı tarafındakiler için tecrübeyle sabit.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Elini belli edenin poker masasında daima kaybettiğini unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar