Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kılıçdaroğlu’nun büyük bir haber verecekmiş gibi duyurduğu mesele, bildik bir mesele çıktı.

        ABD’deki Türken Vakfı.

        Bu vakıf Türkiye’deki iktidara yakın bir vakıf olarak ABD’de kurulmuş.

        Dünyanın en pahalı gayrimenkul bölgesi Manhattan’da yapmakta olduğu “gökdelen yurt” ile biliniyor.

        Beş altı yıl önce Kızılay’ın bu vakfa 5 milyon dolar aktarması ile gündeme gelmişti.

        “Kızılay yurt dışındaki bir vakfa niye 5 milyon dolar verir?” sorusuna karşılık Kızılay, bu paranın Başkent Gaz tarafından kendilerine yapılan şartlı bir bağış olduğunu, bu yüzden Türken Vakfı’na aktardıklarını açıklamıştı.

        Belli ki, Başkent Gaz, Türkiye’de kurulu olmadığı için bağış yapılması halinde vergiden düşülmesi mümkün olmayan bir ABD menşeli vakfa para vermek istemiş ama bunu vergiden düşmek için Kızılay’a şartlı bağış olarak yapmıştı.

        Vergi kaçakçılığı tartışmaları çıkmıştı.

        Bir diğer tartışma ise vakfın inşa ettiği öğrenci yurdunun, son derece pahalı bir bölge olan Manhattan’da olmasıydı.

        Birkaç kilometre ötede, emlak fiyatlarının çok daha düşük olduğu yerlerde aynı para ile çok daha büyük bir yurt yapılması mümkünken en pahalı yerde yurt yapılması eleştirilmişti.

        Bir diğer eleştiri ise Türkiye’de yeterli yurt yokken ve öğrenciler açıkta kalırken, dünyanın en pahalı semtinde yurt yapılması olmuştu.

        REKLAM

        Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün gece anlattığı konu aslında yıllar öncesinde tartışıldı ve bir sonuca bağlanamadı.

        Kılıçdaroğlu’nun hatası ise son derece somut bir konuyu, asla kanıtlayamayacağı bir iddiaya dönüştürmesi.

        Dahası buna dayanak gösterdiği “hukuk” yaklaşımının tutarsız olması.

        Ukrayna savaşı sonrası gelişmelerin gösterdiği üzere, para kaçırmak isteyen biri bunu ABD veya İngiltere’ye değil, Türkiye veya Körfez ülkelerine kaçırır. (Bkz. Oligarklar)

        ABD’ye kaçırılan para asla garantide değildir.

        “Türkiye’de tüm öğrenciler bir yurt sahibi oldu da sıra ABD’deki öğrencilere mi geldi?” diye haklı ve yerinde bir soru yerine, çok da gerçekçi ve akılcı görünmeyen bir “kaçma” iddiasını ortaya atmak şuursuzluk kıvamındadır.

        Ülke koşulları çok daha etkili, iktidarı çok daha yıpratıcı meselelerle dolu iken böyle bir iddia ile ortaya çıkmak iktidara zarar vermez, fayda sağlar.

        CHP liderinin muhalif bir gazeteci değil, ana muhalefet lideri olduğunu hatırlaması ve ona göre siyaset yapması gerekir.

        Kemal Bey, bu suçlamalarından dolayı kendisine açılacak davayı büyük ihtimalle kaybetmez.

        Çünkü Türken Vakfı ve ona aktarılan paraları kimse inkar edemez.

        Ama bunu bağladığı nokta gerçekleşmediği müddetçe ispatlanabilir bir iddia olmadığı için, sadece ve sadece iktidarın işine yarar.

        Ama CHP’li bir kısım seçmeni zaten inandığı şeye bir kez daha inandırmak için yaptıysa ona bir şey diyemem.

        Ama bu nevi iman tazelemeler, karşı tarafın da imanını tazeletir.

        Ev sahipleri olmasa sorun çözülür mü!

        Ev sahipleri olmasa sorun çözülür mü!
        0:00 / 0:00

        Fiyatlar artarken suçlu marketler ve üreticiler.

        Kiralar artarken suçlu ev sahipleri.

        Ama zaten Türkiye’de ev sahipleri yıllardan beri öcüdür ve kötüdür.

        Peki gerçekten öyle midir!

        Elbette öyle olanları da vardır.

        Kira sözleşmelerine aykırı bir şekilde kiracılarına fahiş zam yapmaya çalışan, kiracıya kan kusturan, yıllarca kiracısı olmuş ve kirasını zamanında tıkır tıkır ödemiş ve artışlarını uygun bir şekilde yapmış kişileri üç kuruş daha fazla kira geliri elde etmek için kapı dışarı etmeye çalışan ev sahipleri de mutlaka vardır.

        Ama edepli ev sahiplerine de haksızlık etmemek gerekir.

        Ekonomik olarak konuya bakarsak, evrensel standartlarda bir gayrimenkulün kira değeri, o gayrimenkulün 13 ila 15 yıllık kira gelirine eşit olmalıdır.

        Yani 150 bin dolarlık bir gayrimenkulün aylık kirası 1000 dolar civarındadır.

        Bu da 13 yılda 156 bin dolar eder.

        Bunun yüzde 30 civarı vergiye gider, bir o kadar da tamir bakım masrafları olur sonuçta 13 yılın sonunda getiri 45-50 bin dolar civarında olur o da 150 bin doların yıllık faizi ile elde edilebilecek gelir civarındadır.

        Peki Türkiye’de durum bu mudur!

        Türkiye’de bir gayrimenkulün satın alma bedelinin kira yolu ile geri dönme süresi yaklaşık 30 hatta 40 yıldır, hatta enflasyon dönemlerinde daha da fazladır.

        İstanbul’un bırakın şehir merkezini, merkeze 30 kilometre mesafede, Göktürk ilçesindeki yeni yapılan bir sitede 135 metrekare daire 1 milyon dolara satılmaktadır.

        Bu dairenin kira geliri ise yaklaşık 30 bin TL, dolar cinsinden 2 bin dolardır.

        Fahiş midir?

        Fahiştir.

        Ama satış bedeli üzerinden bakıldığında 500 aylık kiraya bedeldir. Bu da hemen hemen 42 yıla denk gelir.

        Kira gelirinden hiç vergi ödemese, arada evde hiç tamirat tadilat yapmasa bile 42 yılda parasını geri alacaktır.

        O da 42 yıl boyunca kiracıların kiralarını tıkır tıkır ödemesi, evin bir gün bile boş kalmaması, dava masrafı falan yapmaması ve kiranın dolar karşısında sürekli aynı düzeyi tutturması koşulu ile.

        Yani Elon Musk’un “Ev sahibi olacak kadar aptal değilim” cümlesi boşa değildir.

        O yüzden bence mesele ev sahipleri değildir.

        O ev sahipleri arasında büyük kentteki tek evini kiraya verip, daha ucuz bir kentte yaşamını idame ettirmeye çalışan yaşlı başlı amcalar teyzeler de vardır.

        Siz yabancılara daha ucuz konut satarsanız.

        TOKİ ve Emlak Konut ucuz ev üretmek yerine, ihale yolu ile arazi pazarlayarak yüksek rantlı konut üretimini teşvik ederse, saçma faiz politikaları ile konut fiyatlarını yükseltir, yükselen kur nedeniyle konut maliyetlerini arttırırsanız ev sahibi döverek sonuca ulaşamazsınız.

        Sadece hep olduğu gibi hedef saptırırsınız.

        Nasıl ki, tüm zincir marketleri kapatsanız bile fiyatları düşüremeyeceğiniz aşikar ise, ev sahipleri evlerini kiraya vermekten vazgeçerse konut sorununu da çözemezsiniz.

        Her şey iyiyse kira nerede?

        Her şey iyiyse kira nerede?
        0:00 / 0:00

        İstanbul Havalimanı tartışmaları arasında sürekli gözden kaçan ya da söylenmeyen bir şey var.

        Bu da zannederim gazeteci arkadaşların konuya tam hakim olmamasından kaynaklanıyor.

        İstanbul Havalimanı (Benim için Yeni Atatürk Havalimanı) şöyle güzel, böyle güzel, öyle başarılı.

        Ulaştırma Bakanı her yerde bunu anlatıyor ve “Garanti yolcu sayısı aşıldığı için 22 milyon Avro fazla gelir elde edildi” diye de övünüyor.

        Ve kimse de Ulaştırma Bakanı Karaismailoğlu’na “Peki Sayın Bakanım madem bu kadar başarılı, madem garanti yolcu sayısı aşıldı ve fazladan gelir elde edildi. O zaman niye burayı işleten müteahhitlerin ihale şartı olarak burası için ödemesi gereken yıllık 1 milyar Avroluk kirayı şimdiye kadar bir kez bile tahsil etmediniz ve sürekli olarak 2048 yılına öteliyorsunuz. Madem havalimanında her şey yolunda, kirayı tahsil etmemenizin gerekçesi nedir?” diye sormuyor.

        Ortada sorulması gereken bu kadar gerçek sorular varken, muhalefet hala Jerzy Kosinski kitabı kahramanı bir bahçıvan gibi farklı bir boyutta yaşıyor.

        Gerçek sorular yerine, kanıtlayamayacağı iddialarla muhalefet yapıyor.

        Oysa ortada çok basit ve yanıtsız sorular var.

        Bu kadar başarılı ve sorunsuz işleyen bir havalimanı, niye 3 yıldır ödemesi gereken yıllık 1 milyar Avro kirayı ödemiyor ve bu kira niye sürekli erteleniyor?

        Dışişleri…

        Dışişleri…
        0:00 / 0:00

        Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ki kendisini makul bir AK Partili olarak tanır, bilirim, Dışişleri Bakanı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ile sanki bir yarış halinde.

        Yok yok, yerine göz dikti anlamında söylemiyorum bunu.

        Yarış, öfkelenme yarışı.

        Erdoğan bir ülkeye 1 kızıyorsa, Çavuşoğlu anında 1,5 kızıyor.

        Erdoğan yabancı bir lidere sesini 2 yükseltiyorsa Çavuşoğlu 3 yükseltiyor.

        “Cumhurbaşkanım birine kızıyorsa haklıdır ben daha çok kızarım” mesajı veriyor sanki.

        Ama işler öyle yürümüyor.

        Herkes biliyor ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın böyle bir tarzı var ve kızıyor, bağırıyor.

        Burada Dışişleri Bakanı’nın yapması gereken eli yükseltmek değil, sakin kalmak ve ilişkiyi sürdürmek.

        Diğer ülkeler için Erdoğan’ın öfkesi bağırıp çağırması bildik ve alışıldık bir durum.

        Dışişleri Bakanı’nın buna aynen ayak uydurması değil, tam aksini yapması gerekiyor.

        Yarın Galatasaray seçimleri

        Yarın Galatasaray seçimleri
        0:00 / 0:00

        Galatasaray Spor Kulübü seçimleri yaklaşırken, Galatasaraylılar iki aday hakkındaki düşüncelerimi soruyor.

        “Niye yazmıyorsun?” diyorlar.

        Doğrusunu isterseniz, kendini batağa saplama konusunda müthiş bir yetenek sergilemiş, giderek özünden kopan bir kulüp hakkında yazmayı pek düşünmüyordum.

        Zaten spor yazmaktan da spor yazarlığının düştüğü seviye nedeniyle mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyorum.

        Ama madem o kadar istiyorsunuz, yarın kapsamlı bir Galatasaray seçimleri yazısı yazar, bildiklerimi paylaşırım.

        Yarına kadar sabredin lütfen...

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Güreşi zayıf olduğumuz mindere çekmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar