Galatasaray Spor Kulübü seçimleri ile ilgili yazacağım diye söz verdim.
Madem söz verdik yazalım.
Tam 1 yıl önce Galatasaray Başkanlık koltuğuna oturan Burak Elmas, burnunun dikine giderek kimseyi dinlemeden, kimseye kulak asmadan yönetmeye çalıştığı kulüpte, ciddi bir başarısızlığa ve daha önemlisi tutarsızlığa imza attıktan sonra genel kurul tarafından ibra edilmeyerek başkanlıktan düşürüldü.
Ben de o gün “Elmas’ın son seçimdeki rakipleri yeniden aday olur, iyi ihtimalle Dursun Özbek başkan seçilir” dedim.
Çünkü Galatasaray’da tam bir kırk katır mı kır satır mı durumu vardı.
Hiçbir tecrübesi olmayan Eşref Hamamcıoğlu, sürekli saylamaktan öte bir şey yapmayan Metin Öztürk arasında Dursun Özbek ehveni şer olabilirdi.
Bu yüzden de pek çok Galatasaraylı Özbek’e aday ol dedi.
İyi bir yönetim kurması için de destek sözü verdi. Açıkçası Özbek'e tüm muhalefetime rağmen, böyle samimi bir biçimde aday olsa, ben de çok karşı çıkmazdım.
Ancak Özbek reddetti.
Seçim kaybetmekten yorgunum, yine kaybetmek istemiyorum diyordu hep.
Ancak ilginç bir şekilde Burak Elmas’ın Başkanlık döneminde dahi gayrimenkul projelerinin hep içinde oluyor, olmaya çalışıyordu.
Sonra davalar açıldı, eski Adnancı Fırat Develioğlu peş peşe davalarla genel kurul kararlarını iptal ettirdi, seçimi iptal ettirdi sonunda seçim Haziran ayına kaldı. Develioğlu'nun arkasında siyasi güçlerin olduğu kesin gibiydi.
Bu arada Burak Elmas kafası karışık bir tavır sergiliyor, kendisine aday olması için “dışarıdan” baskılar geldiğini söylüyordu.
Ama yine de olmadı.
Burak Elmas’ın aday olmayacağı kesinlik kazanınca Elmas’a “Aday ol” diyen dış güçler bu kez Dursun Özbek’i öne sürdüler.
Özbek’in ise şartı vardı.
“Tek aday olmak.”
Eşref Hamamcıoğlu çekilmeyi kabul etmedi.
Metin Öztürk ise bu teklifin üzerine atladı.
Dursun Özbek’le birleşti.
Birleşmekle kalmadı, neredeyse tüm ekibini de Dursun Özbek’in yönetimi haline getirdi.
Benim çok sevdiğim ve çok iyi bir Galatasaraylı olarak gördüğüm Ali Yüce haklı olarak bu duruma tepki gösterdi ve Dursun Özbek’in yönetim kurulu listesine girmekten vazgeçti.
Çünkü Ali Yüce çok iyi bir Galatasaraylı idi ve tezgahı görmüştü.
İşin özü şudur.
Ekibinde çok sevdiğim, çok düzgün ama kulüp tecrübesi olmayan dostlarımın da olduğu Eşref Hamamcıoğlu, hem kendi, hem ekibi çok tecrübesiz olduğu için bu kulübü yönetmekte zorluk çeker.
Tecrübe kazanması Galatasaray’a bir maliyet getirir.
Galatasaraylılarla yola çıkıp, doğru düzgün bir yönetim kurmuş olsa idi Dursun Özbek “ehveni şer” bir aday olurdu.
Ama Özbek Galatasaray Başkanlık yolculuğuna bu kez Galatasaray’dan değil Ankara’dan çıktı.
Galatasaraylıların adayı olmayı kabul etmedi ama Ankara’nın, siyasetin adayı olmayı kabul etti.
Ve şimdi bunu lehinde bir durum olarak da pazarlıyor, kendisinden duymadım ama ekibi “Eşref Ankara’dan randevu dahi alamaz. Ankara olmadan sorunları çözemeyiz” diyor.
Daha önce yaptığı gibi medya desteğini de satın almış durumda.
Menajer grupları ve BİP bağlantılı medya Özbek'in borazanı oldu bile.
Buna karşın Galatasaray’da geniş bir kitle Florya arazisinin rantının göz kamaştırdığını, havalimanının ortadan kalkması sonrası artacak imar durumu ile birilerinin buradan nemalanma isteğinden söz ediliyor.
Benim gördüğüm şudur.
Zamanında, Galatasaraylıların isteği doğrultusunda aday olsa idi Özbek bu seçimi rahat kazanırdı.
Ama şimdi adaylığa siyaset eliyle itilmiş olması zaten kabarık olan siciline yeni bir satır olarak yazılıyor.
Geçmişte yanında olan en yakın çalışma arkadaşları bile bugün karşısında hizalanıyor.
Galatasaraylılar siyaset ile Galatasaraylılık arasında bir seçim yapmaya hazırlanıyor.
Benim tavrımı soracak olursanız.
Hiç ama hiç ilgimi çekmiyor olan biten.
Seçimlerde Türkiye’de olmayacağım.
Böylelikle kırk katır ile kırk satır arasında kalmayacağım.
Sadece Galatasaray için üzülüyorum.
Ama biliyorum ki, bir gün gelir Galatasaray’ı kurtarırız.
Yeter ki siyasetin elini bu kulübe sokmayalım.