Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bazen diyorum ki, “Oğlum Fatih, kafayı üşüteceksin. Yazmayı bırakman yetmez, okumayı, görmeyi ve bilmeyi de bırak.”

        Hakikaten kafayı yiyeceğim.

        Sadece siyasetten değil, memleketteki genel seviyesizlikten, genel cehaletten.

        Yazacağım konu size çok alakasız gibi görünebilir ama bana göre önemli.

        Adı büyük bir yazar, Formula yazmaya karar vermiş.

        Ama başlangıç aşamasında olduğu için Formula 2’den başlamış.

        Belli ki, yazarımızı Monaco’ya götürmüşler, o da götürenlerin hakkını vermek için yazmış.

        Buraya kadar bir beis yok.

        Bu da bir gazetecilik anlayışı.

        Formula 2’deki Türk yarışçı Cem Bölükbaşı için götürülmüş oraya.

        O da Cem Bölükbaşı’yı methediyor.

        Bizim birkaç yıldır bilip tanıdığımız Cem kardeşimizi belli ki yeni duymuş, anlatmışlar.

        Ona methiyeler düzüyor.

        Bunda da bir beis yok.

        Cem Bölükbaşı, yazarın iddia ettiği gibi bir süper yetenek değil ama Formula 2’de yarışan ilk Türk.

        Yakışıklı, fotojenik, sponsor bulabilme imkanları da olduğu için Formula 2’nin ortalama takımlarından birinde kendine bir yer buldu.

        Takımın diğer sürücüsü Enzo Fittipaldi.

        Yazar dostumuz belki bu soyadını hiç duymamıştır ama 1970’li yılların efsane sürücülerinden birinin, 2 kez Formula 1 Dünya Şampiyonu, 35 Formula 1 birinciliği olan Brezilyalı Emerson Fittipaldi’nin torunu.

        Dediğim gibi elbette Cem Bölükbaşı’nı övmekte, kendisinden gurur duymakta bir sakınca yok.

        Hele hele oralara kadar götürülmüşsen ve bunu meslek edinmişsen.

        Ama sallamanın, uydurmanın, işkembeden atmanın da, övüleni utandıracak kadar cahilce pohpohlamanın de alemi yok.

        Cem Bölükbaşı vasatın altı bir takımda vasatın üstü bir başarı elde etmiş, öyle diyor yazar.

        Hayır öyle değil.

        Tamamen uyduruyor, sallıyor.

        Aynı takımda, aynı motor ve aynı şasi ve hemen hemen aynı özellikle sahip araçla yarışan takım arkadaşı Enzo Fittipaldi genel klasmanda 7. sırada.

        Cem Bölükbaşı 21. Sırada.

        Cem Bölükbaşı’nın 0 puanı var, takım arkadaşı Enzo Fittipaldi’nin 42 puanı var.

        Gönül istiyor ki, Cem de birkaç kere ilk 10’a girsin, birkaç puan alsın hatta belki bir iki kez podyuma çıksın.

        Ama ne yazık ki, Cem o noktada değil.

        Yazarın en büyük bombası ise Cem Bölükbaşı’nın Monaco’da 11. olmasına övgüler düzerken “Ve bunu başarırken henüz 24 yaşında” demesi.

        Bunu okuyunca “Yuh artık. Tamam kardeşim öv övmesine de. Biz de Cem’i çok övdük hem de Monaco’ya götürülmeden övdük ama biraz da izan” demek zorunda kaldım.

        Niyesini herhalde tahmin edersiniz.

        Cem 24 yaşında imiş ve genç yaşta bu başarıları elde etmiş.

        Yahu zannedersin geçen sene Formula 1’de Dünya Şampiyonu olan Max Verstappen 65, onun en yakın rakibi Charles Leclerc 58 yaşında. Cem Bölükbaşı da o yaşa gelince F1 şampiyonu olacak. Cehaletten ya da ölçüsüz övgücülükle böyle inanmamızı istiyor. Ya da böyle olduğunu zannediyor.

        Yahu kardeşim...

        Max Verstappen geçen yıl Formula 1 şampiyonu olurken 23 yaşında idi.

        Cem Bölükbaşı ile bu senenin iki F1 şampiyon adayı, Verstappen ve Leclerc yaşıtlar.

        Tamam gençlerimizi övmesine övelim de.

        Cem Bölükbaşı ile gerçekten gurur duyalım.

        Ama bilmediğimiz konularda abartmayalım.

        Öveceğim derken genç bir sporcuyu da komik duruma düşürmeyelim.

        Herkesi de ahmak ve cahil zannetmeyelim.

        Batı karşıtlığı yarışında bir CHP'li

        Batı karşıtlığı yarışında bir CHP'li
        0:00 / 0:00

        Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, gerçekten iyi bir insan olduğunuzu düşünüyorum.

        Girdiğiniz ortama gerilim değil, olumlu bir hava taşıdığınıza da hep şahit oldum.

        Millet İttifakı’nı ayakta tutmak için sarf ettiğiniz çabayı, egonuzu ayaklar altına almış olmanızı da saygı ile karşılıyorum.

        İyisiniz, hoşsunuz.

        Da…

        Lütfen biraz da siyaset öğrenin artık.

        Önceki gün kalkıp dediniz ki, “Türkiye’deki NATO üslerini kapatma konusunu TBMM’ye getirin destekleyelim.”

        Kemal Bey, lütfen söyleyin, bu politika mı!

        Yıllardan beri mevcut iktidara yöneltilen en önemli eleştiri ne?

        Türkiye’yi Batı’dan koparmaya çalışmakla, bu Devlet’in Osmanlı’nın kuruluşundan bu yana Batı’ya dönük olan yüzünü Doğu’ya çevirmeye çalışmak, Batı değerlerinden koparmaya çalışmak değil mi!

        Peki Kemal Bey bana söyler misiniz, bugün Türkiye’de Batı ile Batı değerleri ile ilgili elimizde kalan tek köprü NATO değil mi!

        Türkiye’nin geleneksel tüm düşmanları, ister devlet olsun ister kişi, Türkiye’yi NATO dışına itmek için ellerinden geleni yapmıyor mu!

        REKLAM

        Bugün elimizde kalan tek Batı bağlantısı NATO olmasa Türkiye nasıl bir ülkeye dönüşür ve nasıl bir tehdit altında kalır farkında mısınız!

        Bugün NATO şemsiyesi altında olmasak, Batı’nın gözünde Türkiye ABD işgali öncesi Irak’tan, müdahale öncesi Libya’dan ve hatta iç savaşı kışkırtılan Suriye’den farklı bir ülke mi olur sizce!

        Bugün elimizdeki tek Batılı değer NATO üyeliğimizdir.

        Türkiye'yi sadece Doğu'ya ve Kuzey'e değil Batı'ya karşı da koruyan yegane kalkanımızdır.

        Gelecekte tekrar Batı kulübünün bir parçası olma çabası içine gireceksek, bu üyeliğin çok önemli bir fonksiyonu olacaktır.

        Sayın Kılıçdaroğlu, Batı karşıtlığında öne geçmeye çalışmak size, partinize ve Türkiye’ye ne kazandıracak çok merak ediyorum.

        Hem Türkiye’de, hem de dünyanın gözünde.

        Siz böyle konuştukça tüm Batı Dünyası’nın “Erdoğan bağırıp çağırıyor ama en azından Batı’tan tam olarak kopmuyor” demesini mi istiyorsunuz.

        Atatürk'ün muasır medeniyet hedefini falan bir tarafa bıraksak bile, reel siyasete dahi son derece aykırı bu durumu nasıl oluyor da politika diye önümüze koyabiliyorsunuz.

        Gerçekten siyaseti bu kadar mı bilmiyorsunuz?

        Yoksa bile bile mi yapıyorsunuz.

        Hangisi Sayın Kılıçdaroğlu, hangisi!

        Seçim mi olacak ne!

        Seçim mi olacak ne!
        0:00 / 0:00

        Altılı masa ne yapıyor, ne düşünüyor, ne planlıyor bilmiyoruz.

        Daha çok havanda su döver gibi bir halleri var.

        Ancak bir şeyin farkında olmaları lazım.

        İktidarın tüm adımları sanki Sonbahar’da bir genel seçim olacakmış gibi atılmaya başlandı.

        Sonbahar’da tüm imkanlar zorlanacak yaratılacak bir yalancı bahar havası ile seçime gidilecek gibi görünüyor.

        İktidar ekonomide kısa süreli de olsa bir bolluk, bir iç gerilim, bir karşıtlık, arada bir de askeri başarı ve biraz da göçmen yollama operasyonu yapıp, bir fırsat penceresi açabilirse kesin seçime gidecek.

        Toplantıdayken duymayabilirler, ben haber vereyim.

        CİMER'in cılkı

        CİMER'in cılkı
        0:00 / 0:00

        CİMER konusu artık ciddi bir sorun haline geldi.

        Vatandaşlar, özellikle de işi gücü olmayan, takıntılı vatandaşlar olur olmaz her şeyi CİMER’e şikayet ediyorlar.

        Şikayet mekanizması çok da kolay olduğu için, belli ki buraya her gün binlerce, on binlerce şikayet yağıyor.

        Sistem de Allah var iyi çalışıyor.

        Tüm şikayetler değerlendiriliyor ilgili birimlere yönlendiriliyor ve yanıtlanıyor.

        Sorun da bu yönlendirmelerde başlıyor.

        CİMER şikayet konusu meseleyi derinlemesine değerlendirilmesi için ilgili birimlere yolluyor.

        Bazen savcılar, bazen yerel yöneticiler oluyor.

        Ve o noktada iş çığrından çıkıyor.

        Son örnek Eskişehir.

        Aylağın biri, Eskişehir’de parkta yoga yapanları CİMER’e şikayet ediyor.

        CİMER de, şikayeti Eskişehir’deki yerel yönetime iletiyor.

        Yerel yönetim de yogayı yasaklıyor.

        Al başına belayı.

        Muhtemelen CİMER bu yönlendirmeyi yasak gelsin diye değil vatandaşa doğru düzgün bir yanıt verilsin, “Sayın şikayetçi, vatandaşın spor yapma özgürlüğüne müdahale etme yetkimiz yoktur” gibisinden bir yanıt verilir diye düşünüyor CİMER’i yönetenler.

        Ama yerel yöneticiler “Şikayet Cumhurbaşkanlığından geldiğine göre gerekeni yapalım” diye yalakça bir tavır içine girince ortaya bu saçma sapan yasaklar çıkıyor.

        CİMER abuk sabuk bir yasak mekanizmasının motoru haline geliyor.

        Vatandaşın sesini duyurması için kurulan sistem, hukuk dışı bir yasaklama merkezi gibi çalışıyor.

        Yasaklama bahanesi gibi işlev görüyor.

        Tabii gerçekten amaç da bu olabilir.

        Kim bilir!

        Eyvallah

        Eyvallah
        0:00 / 0:00

        Sevgili ve değerli okurlar, özellikle de genç okurlar, Teke Tek Bilim izleyicisi gençler.

        Kusura bakmazsanız tatile çıkıyorum.

        Bakarsanız da çıkıyorum o ayrı.

        1 ay yokum.

        Televizyon programlarına bir ay süreyle ara vereceğim.

        Daha önce de söylediğim gibi, çok uzun zaman önce planlanmış ailece bir tatil bu.

        Yazıları ise mümkün olduğunca aksatmamaya çalışacağım.

        Aksatırsam da affola.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Gittim diye arkamdan konuşmadığınız zaman.

        Diğer Yazılar