Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Başlık aslında İngilizceden çeviri.

        “Good job”dan.

        Herkesin üzerine düşen görevi iyi bir şekilde yapması ile tamamlanan bir işi tarif etmek için kullanırlar.

        Biraz “Helal olsun bize”dir sanki ya da “Ne iş yaptık be!” de diyebiliriz aslında.

        Ya da “Aferin bize”.

        Bahsettiğim mesele, milyonlarca öğrencinin KYK yani Kredi ve Yurtlar Kurumu borçları ve bu borçlara “Devlet”in uyguladığı fahiş faiz.

        Geçen ayın son haftasında Prof. Celal Şengör’ün öğrenci affı ile ilgili görüşlerini yayınladım.

        Ertesi günü, yani 28 Haziran günü ise bu köşede şöyle bir başlık vardı:

        “Önce öğrencilerin borcunu affedin”

        Üniversite affından önce, üniversiteyi bitirmiş öğrencilerin Kredi ve Yurtlar Kurumu’na olan borçlarının bu ekonomik ortamda tahsil edilmeye çalışılmasının öğrencilerin ve ailelerinin zaten zor olan şartlarını iyice zorlaştırdığını, güç bela asgari ücretle iş bulmuş gençlerin üzerine bir de yüksek faizlerle gidilmesinin çok büyük haksızlık olduğunu, hükümete yakın müteahhitlerin yüz milyonlarca dolar vergi borcu affedilirken, öğrencilerin bu borçlarını bir de faiziyle tahsile kalkışmanın büyük ayıp olduğunu yazdım.

        Gençlerle buluşma adı altında toplantılar yaparak, burada arkanıza Volkswagen minibüs park ederek gençleri kazanamazsınız diye uyardım.

        “Bu borçları tahsilden vazgeçin” dedim.

        Bu yazım iktidar kanadında pek bir yankı uyandırmadı doğrusu.

        Ancak yazıdan 11 gün sonra, Ana Muhalefet Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu sosyal medya hesabından bir çağrı yaptı.

        Ve gençlere “KYK borçlarınızın faizini ödemeyin. 1 yıl sonra iktidar olduğumuzda faizleri affedeceğiz. O zaman faizsiz ödersiniz” çağrısı yaptı.

        Bu çağrı üzerine iktidar trolleri bir kez daha Kılıçdaroğlu’nu hakaret yağmuruna tuttular.

        Bunu neredeyse bir ayaklanma çağrısı imiş gibi gösterip, muhalefete yüklendiler.

        Ama benim ortaya attığım bir fikir, bu fikri ana muhalefetin yüksek sesle tekrarlaması ve fikirdeki doğruluğu gören iktidarın, bu silahı muhalefetin elinden almak için faizleri affetmesi sonucu ortaya çıktı.

        Benim yazıdan tam 20 gün sonra en azından gençlerin faiz borçları affedildi.

        Ben buna “İyi iş” derim.

        Hepimizin eline sağlık.

        Benim, bu konuyu benim gibi ele alan başkaları var ise onların, ana muhalefetin ve iktidarın.

        Herkesin...

        Faiziyle ödeyenlere faizleri iade edin

        Faiziyle ödeyenlere faizleri iade edin
        0:00 / 0:00

        KYK borçlarının faizlerinin alınmayacak olması kararı hoşuma gitmekle beraber, hala bu borçların toptan affa uğraması gerektiği düşüncesindeyim.

        Bu yaklaşık 5 milyon öğrencinin 6 milyar TL’ye yaklaşan borcu.

        Dolar cinsinden yaklaşık 340 milyon dolar.

        Sadece tek bir köprü ve yolu içeren bir KOİ projesine her yıl ödenen kamu garanti payından daha az bir miktar.

        Hadi onu geçtik, sadece tek bir bildik müteahhidin affedilen vergi borcundan daha az.

        Diyebilirsiniz ki, “Toptan bir af bu krediyi kullanmayan gençlere haksızlık olur”.

        Bunu da kabul ederim.

        Ama o zaman en azından KYK kredisini faiziyle ödemiş gençlerin faiz paralarını geri verin.

        Orada da bir haksızlık olmasın.

        Hem zaten NAS yok muydu!

        Irkçılık korkusunun gizlediği tecavüzler

        Irkçılık korkusunun gizlediği tecavüzler
        0:00 / 0:00

        Türkiye’nin bir numaralı Beka Sorunu göçmen meselesi ile ilgili olarak size kan donduran bir hikaye anlatacağım.

        Hikaye dediğim, gerçek olay.

        BBC’nin açıkladığı önemli bir dosya.

        Konu İngiltere’nin Telford kentindeki yıllarca süren bir suçun örtbas edilmesi.

        Telford Liverpool ile Brmingham arasında küçük bir kent.

        Rezalet, Sunday Mirror gazetesinin Telford’daki suç örgütlerinin 1980’lerden bu yana küçük kızlara taciz ve tecavüz ettiği şeklindeki haberi ile ortaya çıkmaya başlıyor.

        Konunun üzerine gidilmesi sonucunda 40 yıla yaklaşan bir süre boyunca, Telford’daki bir suç örgütünün yaklaşık 1000 kız çocuğuna tecavüz ettiği, bunların bir bölümünü seks işçisi olarak kullandığı ve insan kaçakçılığı yaptığını ortaya koyuyor.

        İlginç olan ise 40 yıla yakın süren bu suçun küçük bir yerleşim biriminde, herkesin gözü önünde olmasına rağmen ortaya çıkmamış olması.

        Çünkü öğretmeler ve sosyal hizmetler görevlileri bu taciz ve tecavüzleri rapor etmekten imtina etmişler.

        Tecavüz mağdurları polisin harekete geçmemesi nedeniyle sonuç almayan suç bildiriminden vazgeçmişler.

        Güvenlik güçleri Asyalı göçmenlere karşı ırkçı bir tavır almakla suçlanmamak için bu olayları görmezden gelmeyi tercih etmiş.

        BBC’nin dosyası şu gerçeği ortaya çıkarıyor.

        Küçük yaştaki kızlara tecavüz eden, bunları seks işçisi yapan çete, Pakistanlı göçmenler tarafından kurulmuş ve yönetilen bir çete.

        Gerek polis, gerek sosyal hizmetler görevlileri “ırkçılıkla suçlanmamak için” göçmenlerin oluşturduğu bu çeteye karşı yıllarca sessiz kalmışlar.

        Liberal ve sol ya da merkez sağ entelektüellerin eleştirilerine maruz kalma korkusu görevlileri sindirmiş.

        “Irkçılık ve faşistlikle suçlanma korkusu” yıllarca bu göçmenlerin oluşturduğu suç örgütüne karşı yasaları uygulamamayı tercih etmelerine neden olmuş.

        Ve bu arada bin kadar kız çocuğu suça kurban verilmiş.

        Bugün ne yazık ki, Türkiye’de de bu durumla karşı karşıya olabiliriz.

        Göçmen politikası bizi de aynı yere doğru sürüklüyor.

        Ve bizde bu olayları ortaya çıkaracak bir BBC de yok.

        Cüneyt Özdemir: Haklısın Fatih, sinmedi!

        Cüneyt Özdemir: Haklısın Fatih, sinmedi!
        0:00 / 0:00

        Hıncal Uluç’la ilgili dünkü yazımdan sonra Cüneyt Özdemir aradı.

        “Teşekkür etmek için aradım, haklısın” dedi.

        Yazımda “Sevgili Cüneyt, Hıncal Uluç hakkında yazdığın çok ağır cümleler içine siniyor mu?” diye sormuştum.

        Hiç uzatmadan söyledi.

        “Haklısın sinmiyor.”

        “Öfke ile yazdım ve yolladım. Okuyunca aslında ben de aşırıya kaçtığımı gördüm ama yollamıştım bir kere. Ve silersem bu kez de başka spekülasyonlar olacağını düşündüm ve silmedim. Uyarın ve bunu yazış biçimine teşekkür ederim” dedi.

        Hıncal Uluç ile uzunca bir süredir küs olduklarını, kendisine daha önce de ağır sözler sarf ettiğini ama bu kez Uluç’un durumunu gözetmeden yazarak aşırıya kaçtığını kabul etti.

        Cüneyt’in sözlerine hem şaşırdım hem mutlu oldum.

        Çünkü Yeni Türkiye’de alışık olduğumuz Cüneyt Özdemir’in hayli kalabalık olan takipçi kitlesine güvenerek bana “Sana ne ulan. Ne yazacağımı sana mı soracağım. Sen kendi yazdıklarına bak” diye saldırması, takipçilerini de bana sövmeye yönlendirmesi idi.

        Böylelikle pek az olan gazeteci arkadaşlarımdan birini de kaybetmiş olacaktım.

        Medeni bir şekilde “Haklısın” demek bugünün modasına uygun değildi.

        Cüneyt modaya uymadı. "Haklısın, yapmamalıydım" dedi.

        Dostane bir uyarıya kulak verdi.

        “Hata yaptım” demek Cüneyt Özdemir’i hiç de küçültmedi.

        Tam aksine büyüttü.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Görmezden gelmenin sorunu büyüttüğünü anladıkları zaman.

        Diğer Yazılar