Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Diyarbakır'dan gelen haber aslında ekonomik olarak ne durumda olduğumuzun en iyi göstergesi.

        LİMAK, yani bu dönemin en simge, en güçlü, iktidarın iltifatına en mazhar şirketlerinden biri...

        10 ay önce Diyarbakır'da Diyarbakır Şehir Hastanesi inşaatının ihalesini kazanıyor.

        1.1 milyar TL'ye.

        İnşaat işini bilen, iktidarla iş kotarmayı bilen, bu döneme uygun müdebbir bir tacir olduğunu kanıtlamış bir şirket.

        Aradan 10 ay geçiyor ve işi bırakıp kaçıyor.

        "İnşaat maliyetlerindeki artışı karşılamam mümkün değil" diyerek, teminatını yakarak.

        LİMAK kaçıyorsa, LİMAK işi tamamlayamıyorsa gerisini varın siz düşünün.

        Ama Sezar'ın hakkını da Sezar'a vermek lazım.

        LİMAK hiç değilse efendice işi bırakmış.

        Aslında şöyle de olabilirdi.

        İhale sudan bir sebeple iptal edilir.

        Tekrarlanır ve LİMAK bu kez aynı işi yüzde 200 artışla alabilirdi.

        Aynı Erdemli-Silifke-Taşucu otoyolunda olduğu gibi.

        Orada da ihale tekrarlanmış, aynı üstlenici, "Yapı-Yapı" firması 4 ay önce verdiği fiyatın yüzde 100 fazlasına işi yeniden almıştı.

        Hiç değilse LİMAK bu pis yolu seçmemiş.

        En azından "Yapamıyoruz" deyip bırakmışlar.

        Şimdi başka bir "sevilen" müteahhit yeniden yapılacak ihalede geçen yıl 1.1 milyara verilen işi belki de fazlasına alacaktır.

        Bunlar bugünün Türkiye'sinde sıradan işler.

        Haber değeri bile yok.

        Ama ekonomiyi gözlerden okumak mümkünse eğer.

        Bu kez Nihat Özdemir'in gözlerinden okuyoruz.

        Ve "Durum parlak değil" diyor.

        Cehalet ve Sorosçular el ele

        Cehalet ve Sorosçular el ele
        0:00 / 0:00

        Yarattığı onca soruna ve halkın büyük ve haklı tepkisine rağmen iktidardaki “göçmen sevicilik” hiç azalmıyor.

        Bu çok açık ulusal güvenlik tehdidini ve beka sorununu görmezden gelmelerinin nedenini anlamak mümkün değil.

        Ama bizim bilmediğimiz, çözemediğimiz bir sebebi mutlaka olmalı diye düşünüyor herkes.

        Millet ekonomik krizden kırılırken, göçmenlerin yarattığı ekonomik yük artık taşınamaz hale gelmişken, çöken sağlık sistemi hala göçmenlere bedelsiz hizmet verirken ve bu durum haklı olarak oylara da yansırken bu “sevgi” ilginç.

        Hal böyle olunca, iktidarın paralı trolleri de göçmenlerin korumak, kollamak için her şeyi yapıyorlar.

        Ve metotları da zaten yabancı olmadığımız metotlar.

        Önce göçmenlerin yarattığı sorunlara dikkat çekenleri “ırkçılıkla” ve “faşistlikle” suçla.

        Sonra da her konuda yaptığın gibi bu konuda da bilgileri çarpıt.

        Olmayan bir tarih yaz.

        Başkalarını ırkçılıkla suçlarken asıl ırkçılığı kendin yap.

        Birkaç gündür sosyal medyada yeni bir kampanya başlattılar.

        Tek merkezden düğmeye basıldığı çok açık bir şekilde başlatılan kampanyada şöyle diyorlar:

        “Selanik 135 yıl bizdeydi. Oradan gelenler yalılarda oturuyor, Türk oluyor.

        Suriye 850 yıl bizdeydi. Oradan gelenler çöp oluyor, Arap oluyor.”

        Tek kelimesi doğru olmayan bir metinle, Suriyeli göçmenlere kol kanat geriliyor.

        “Selanik 135 yıl bizdeydi” cümlesi, baştan sona yalan.

        Selanik, İstanbul’dan önce Osmanlı toprağı olmuştu.

        Oldukça uzun süren Osmanlı-Venedik Savaşı sonucunda Sultan 2. Murat zamanında, 1430 yılının Mart ayında Selanik Osmanlı İmparatorluğu tarafından ele geçirildi.

        Balkan Savaşı sırasında, 1912 yılının 9 Kasım günü ise Osmanlı Selanik’i kaybetti.

        Selanik 488 yıl 9 ay boyunca Türk toprağı oldu.

        İçindeki Türk nüfus ise Osmanlı politikası olarak Anadolu’dan yollanan Türklerden oluşturuldu.

        Suriye’nin Osmanlı hakimiyetine geçmesi ise 1516 yılı Ağustos sonunda Yavuz Sultan Selim komutasında Mercidabık Savaşı'nın kazanılması ile olmuştur

        Yani Selanik’in alınması ile Suriye’nin fethi arasında 3 padişah ve yaklaşık 86 yıl fark vardır.

        Suriye’nin elden çıkması ise 21 Eylül 1918 yılında Nablus Savaşı'nın kaybedilmesi ile gerçekleşmiştir.

        Toplamda Selanik 82 yıl daha fazla Türk toprağı olarak kalmıştır.

        Selanik’in kaybedilmesinden sonra oradaki Türk nüfus Yunanlılar tarafından katledildiği için Türkiye’ye kaçmak zorunda kalmıştır.

        Siz şimdi yarın Balkanlarda Türkler katledilmemiştir de dersiniz o ayrı.

        Ama gelenler Yunan değil, özbeöz Türk evladıdır.

        Evladı Fatihandır.

        Suriye’de ise elbette bir İngiliz planı olarak Türkmen diye anılan Türkler de vardır.

        Ama iktidar ne Suriye’de ne de Irak’ta Türkmenlere kucak açmamıştır.

        Bugün Suriye’den gelen göçün içinde az sayıda Türk ve Kürt olsa da gelenler yüzde 99 oranında Araplardır.

        Bugün Trakya’ya Yunanistan’dan 4 milyon Yunan'ın gelmiş olmasından hiç farkı yoktur.

        İktidar trolleri ve Soros beslemeleri el ele vermiş, bir kez daha tarihi utanmadan çarpıtmaktadır.

        Güvendikleri ise hitap ettikleri kitlenin cehaletidir.

        Belli ki örtbas

        Belli ki örtbas
        0:00 / 0:00

        Datça yangının sorumlusu bir “kişi” olsa idi çoktan yakalanmış ve teşhir edilmiş olurdu.

        Ne alkolikliği kalırdı ne de dinsiz imansız oluşu.

        Ama bu kez yakan kişi değil.

        Öncelikle ilgili Bakan söyledi “Trafodan çıkmış” diye.

        Bölgeden gelen tüm haberler ve bilgiler de öyle diyor.

        “Trafo ve bakımsız iletim hatları ihtimali yüksek” diyorlar.

        İlgili firma ise eşyanın tabiatına uygun olarak “Bizimle ilgisi yok” diyor.

        “Bizim kabahatimiz” demelerini beklemiyorduk zaten.

        Beklediğimiz şeffaf, kontrol edilebilir bir denetim ve inceleme.

        Bakan Kirişci, herhalde uydurmadı “Trafo” diye.

        Kendisine verilen bir bilgiye dayandı.

        Ama bir yerlerden kendisine “Sus” denmiş olmalı ki, kendi lafının bile arkasında duramıyor.

        Sessizliğe büründü.

        Datça’dan bilgi yağıyor.

        Orman çalışanlarından.

        “Kesinlikle elektrik hatlarından ve trafodan” diye.

        Bilemem.

        Araştırılmalı.

        Ama belli ki araştırılmayacak.

        Bakan kendi lafını yutacak.

        Hükümet destekçisi gazeteciler nerede çekildiği belli olmayan trafo fotoğrafları yayınlayıp “Trafolardan değilmiş” diyecekler.

        Muhalefet konunun üzerine gitmeyecek.

        Konunun üzeri kapatılacak.

        Olacak olan bu.

        Ben de isyan edeceğim.

        Mideme ağrılar girecek.

        Yazık lan bu memlekete.

        Düşman toprağı değil burası.

        Bizim memleket.

        Benim şahsen gidecek başka yerim yok.

        Gitmeye niyetim de.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Haksızlığa isyan ettiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar