Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Otoyol ve köprü gişelerinden ödemesiz geçişlerde 15 gün içinde ödeme yapılırsa hiçbir ceza uygulanmayacakmış.

        15 günü geçer ama 45 günden önce ödenirse 2 katı, 45 günü de aşarsa 4 katı ödeme yapılacakmış.

        Kaç güne kadar 4 katı belli değil.

        10 yıl sonra ödersek yine 4 katı mı anlayamadım.

        Tabii bu Karayolları’nın işlettiği otoyollar için geçerli.

        Bir de Türkiye’de olup Türkiye kanunlarına bağlı olmayan yerler de var. Onlara KÖİ diyorlar. Yap İşlet Devret’in AK Particesi ve onların durumu TBMM’nin koyduğu yasalar ve bakanlıkların yönetmelikleri ile değil, bu yolları ve köprüleri yapanlarca koyulan yasa ve yönetmeliklerle belirleniyor.

        Bu yeni yönetmelik anladığımız kadarı ile özel köprü ve özel otoyolları kapsamıyor onlar hatalı geçişlerde 10 kat ücret uygulamaya devam edecekler.

        Bu KOİ’lerin devlet içinde devlet olduğu artık iyice aşikar hale gelmeye başladı.

        Bir örnekle anlatayım.

        Diyelim ki bir aracınız var ve satmak istiyorsunuz.

        Vergi, ceza devletin resmi kayıtlarına girmiş ne varsa ödediniz ve Noter’e gittiniz.

        Noter’in ekranında şöyle bir yazı çıkıyor.

        “Bu aracın üzerinde hak mahrumiyeti vardır.”

        Haydaaa…

        E devlet’te görünmüyor.

        Hiçbir resmi kurumun sitesinde bu hak mahrumiyetinin nedenini bulamıyorsunuz.

        Başlıyorsunuz aramaya.

        Bul bulabilirsen.

        Sonunda her otoyol ve köprü işletmecisinin kendi sitesine girmeyi akıl ediyorsunuz.

        Ve bu borcu ancak oradan ödeyebiliyorsunuz.

        Bu işletmeler devlet için devlet olup bağımsızlıklarını ilan etmişler anlaşılan.

        Kestikleri cezaları da cebe indiriyorlarsa hiç ama hiç şaşırmam.

        Muhtemeldir!

        Ya gelenler başka Suriyeliler olsaydı!

        Ya gelenler başka Suriyeliler olsaydı!
        0:00 / 0:00

        Göçmenler meselesi ciddi bir ulusal tehdit.

        Bu konuda aklı başında kafalar artık net.

        İlginçtir, bu konu bir yandan da milli birliği sağlama konusunda da beklenmedik bir etki yapıyor.

        Çok farklı siyasal fikirlere sahip vatandalar göçmen meselesinden rahatsız.

        İstanbul’un göbeğinde yolda yürürken Arap turist taşıdığı minibüsün camından seslenen vatandaş “Fatih Abi, göçmen meselesini gündemde tutmaya devam. Ümit Özdağ’ı daha çok konuştur abi” diye sesleniyor.

        Çünkü Arapça isimli tur şirketi onun da ekmeğini elinden alıyor.

        Nişantaşı’ndaki orta yaşın üzerindeki şık hanımefendiyi de, Fatih’teki Cübbeli Ahmet Hoca’yı da, Urfa’da ekmek parası peşindeki genci de aynı potada birleştiriyor.

        Ama bu birleşme göçmenlerin yarattığı ulusal güvenlik tehlikesini bertaraf etmeye yetmiyor.

        En azından şimdilik yetmiyor.

        Göçmenlerin yarattığı tehlike ise giderek artıyor.

        Ortadoğu’nun, Ortadoğu’yu karıştırıp bir bataklığa dönüştürmüş her türlü fikri ve siyasi akımı şimdi Türkiye’de kendine zemin yaratıyor.

        REKLAM

        Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Türkiye’de halkı birbirine düşürmek için her türlü denemeyi yapmış ama bunu bir türlü başaramamış, 40 yıl süren PKK terörü döneminde bile halkı ayrıştıramamış olan yabancı istihbarat örgütleri ilk kez çok sağlamlaşmaya başlayan bir zemin oluşturmuş görünüyorlar.

        Anadolu halklarına yaptıramadıklarını, taşıdıkları unsurlarla deneyecekleri aşikar.

        Adını bile söyleyemeyeceğimiz birtakım grupların, Taksim’in göbeğinde Türkiye’yi tehdit videoları çekmesi boşuna değil.

        Bu durumun farkında olmayan ve bu göçmen tehlikesini görmezden gelen iktidar ve küçük bir grup destekçisi.

        Bu tehlikeli meseleyi bize “insaniyet” kılıfı altında yedirmeye çalışıyorlar.

        O zaman iktidarımıza ve bu konuda iktidara destek veren gruba, bir faraziyeden yola çıkarak bir soru soralım.

        Diyelim ki, Suriye’de 2011 yılındaki başkaldırı Müslüman Kardeşler’in zaferi ile sonuçlanmış olsun.

        Ve Suriye’deki Alevi Nusayri milyonlarca insan can güvenliğini tehlikede görüp Türkiye’ye sığınsın.

        Şu anda 4-5 milyon Sünni Selefi yerine aynı sayıda Arap Alevisi Hatay, Adana, Mersin, Kilis, Şanlıurfa gibi kentlerde çoğunluk haline gelmiş, İstanbul’a 1 milyonu yerleşmiş olsun.

        Böyle bir durumda şimdinin Suriyelisever iktidarı ve onun destekçileri o zaman ne derdi!

        Hele hele bir de böyle bir durumda Türkiye’de CHP iktidarda olsa idi, acaba bugünkü iktidar o zaman muhalefet olarak ne yapardı?

        “Türkiye Nusayrileştiriliyor” diye bir ayaklanmaya mı giderlerdi yoksa “insaniyet namına” böyle bir şeyi kabul mü ederlerdi!

        Demek istediğim şu.

        Bizi salak yerine koymasınlar.

        Bu sorunun yanıtını hepimiz gayet iyi biliyoruz aslında.

        En iyi de kendileri biliyor!

        İsveç ve Finlandiya Üsküdar'ı geçti mi?

        İsveç ve Finlandiya Üsküdar'ı geçti mi?
        0:00 / 0:00

        Sürekli bir diplomatik başarı içindeyiz.

        Allah nazardan saklasın, Maşallah deyip, tahtaya vuralım.

        NATO Zirvesi’nde tarihi bir diplomatik başarı elde ettik.

        Ve bu başarımız neticesinde İsveç ve Finlandiya’ya NATO’nun kapılarını açtık.

        O gün bugündür bu iki ülkede PKK’lıların miting yapmadığı gün yok neredeyse.

        İade edilen kayda değer birini de ne gördük ne duyduk.

        Ama maşallah süper bir diplomatik başarımız var.

        Putin’i 59 saniye bekletmemiz de Lozan’dan daha büyük bir tarihi zafer olarak kayda geçti.

        Keza İstanbul’da yapılan ve bizim “mekan sahibi” olarak masada yer aldığımız Rusya-Ukrayna tahıl sevkiyatı anlaşması da bir başka büyük diplomatik başarımız oldu.

        Her ne kadar anlaşmanın imzası kurumadan Ukrayna, Rusya’nın Odessa’yı bombaladığını açıkladı ama olsun.

        Bu bizim diplomatik zaferimize gölge düşürmez.

        Üç beş PKK’lının İsveç ve Finlandiya sokaklarında gösteri yapmasının düşürmeyeceği gibi.

        Asıl merak ettiğim ise şu.

        Bu iki İskandinav ülkesi, Türkiye’ye verdikleri sözleri tutmayacaklarını çok açıkça belli ettiler.

        Peki bu saatten sonra iktidarımız bu ülkelerin NATO üyeliğini engelleyebilecek mi!

        Yoksa iktidarımızın çok sevdiği bir cümle ile “Atı alan Üsküdar’ı geçti” mi!

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Fare kapanındaki peynire muhtaç hale getirilmediğimiz zaman.

        Bak şu hakarete

        Bak şu hakarete
        0:00 / 0:00

        Dünya tarihinin en ilginç "Hakaret Davası" pek yakında Türkiye'de görülecek.

        Türk diplomasisinin emanet edildiği ailenin bir ferdi olan bir hanımefendi, kendisinden "Hanım kız" diye söz eden Kemal Kılıçdaroğlu'nu dava etti.

        Davanın gerekçesi "hakaret".

        Hanım kız hitabını hakaret olarak algılayan bu hanımefendinin iddia edildiği gibi Türkçeyi ana dili gibi konuştuğu konusunda şüphelerim var.

        "Hanım kız"ı hakaret zanneden birinin Türkçeyi bırakın ana dili gibi, en basit şekliyle bile bildiğini zannetmiyorum.

        Ama tabii zor işi yargının.

        Bakalım buradan bir hakaret çıkarabilecekler mi!

        Çıktı çıktı.

        Çıkmadı ilk hakim savcı atamalarında görürüz sonucu.

        Diğer Yazılar