Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sorun ne biliyor musunuz!

        Umutsuzluk.

        Sistemin bu halinden beslenen ve sistemin değişmesi halinde işe yaramazlığı ortaya çıkacak olanlar dışında kimsenin umudu yok.

        Sistemin değişmesinden kastım iktidar partisinin değişmesi değil.

        AK Parti'nin iktidarda kalıp, “Yahu işler iyi gitmiyor, bu sistemi değiştirelim” demesini dahi istemiyorlar, AK Parti'nin her ne kadar zaten mümkün olmasa da 2002'deki haline dönmesine bile tahammülleri yok.

        Çünkü nemalanmak için böyle gitmesi lazım.

        Bunun için de bu düzenin sürmesi için cansiperane bir mücadele veriyorlar.

        Umutsuzluğun kaynağı da bu zaten.

        “Ekonomik kriz var” dediğimiz zaman hemen bağırıyorlar.

        “Eskiden yok muydu?”

        Doğru.

        Eskiden de ekonomik kriz dönemleri olurdu.

        Ama herkes bilirdi ki, bürokrasi, siyaset bir araya gelecek, kurumlar gerçek fikirlerini söyleyecek, tartışılacak, konuşulacak, gerekirse iş dünyasının ya da taşın altında eli, konuyla ilgili fikri olanların düşünceleri sorulacak bir önlem alınacak.

        O zaman tecrübeli bir bürokrasi mevcuttu.

        Her türlü sorunu görmüş, yaşamış, Devleti, devletin işleyişini bilen, her kararın hangi kılcal damarları nasıl etkileyeceğini söyleyebilecek.

        Bu yüzden de kriz olur, önce siyaset tarafından önemsenmez, sonra derinleşir, derinleşince önlem arayışına girilir ve ortak akıl devreye sokulurdu.

        Yakın tarihimizde 1994’te böyle oldu mesela.

        Sonra 2001’de bir daha yaşadık.

        Ama her ikisinde de hızla önlemler alındı.

        Hele 2001’de çok ciddi işler yapıldı.

        Türk ekonomisindeki en önemli kararlardı.

        Zaten iktidarı 2008’e kadar getiren o kararlar ve o kararlara AK Parti ekonomi yönetiminin de uyması oldu.

        Eskiden, eskiden derken çok da eskiyi kastetmiyorum 10 yıl öncesine kadar herkes bilirdi ki, her ekonomide olduğu gibi Türk ekonomisinde de sorunlar olur ama hemen akılcı çözümler devreye sokulurdu.

        Bugünkü umutsuzluğun nedeni ekonomik kriz değil o yüzden.

        Bugünkü umutsuzluğun nedeni çözüm aranmayışı, sorun olduğunun inkarı.

        Sorun yok derseniz, soruna çözüm de aramazsınız.

        Kanser her tarafınızı sarmışken hasta değilim derseniz teşhis de koyamazsınız, tedavi de uygulayamazsınız.

        Hastaya “İyisin iyi” diyerek de tedavi uygulayamazsınız.

        Hele hele bir de bürokrasiyi yok etmiş, liyakati ortadan kaldırmış, doğruyu söylemeyi suç ya da muhaliflik olarak görüp doğrucuları sistemden çıkarmışsanız, danışılacak insanların yerini asalaklarla doldurmuşsanız yapacak hiçbir şeyiniz kalmamıştır.

        Bugün Türkiye’nin derdi budur.

        Umutsuzluğun nedeni budur.

        Bu yanlış sistemden güç ve menfaat devşiren bir küçük asalak grubudur bu düzenin böyle sürmesini isteyen.

        Bunlar ne iktidarın değişmesini isterler ne de iktidarın kendini değiştirmesini.

        Onlar kaldıkça en vatansever beyinler bile gidecektir.

        Onlar kaldıkça bu ülke insanın parası, bu asalakların etkin olmadığı ülkelerin paralarında kalacaktır.

        Ümit Özdağ'ın kimyası Cem Uzan'la uyuşur mu!

        Ümit Özdağ'ın kimyası Cem Uzan'la uyuşur mu!
        0:00 / 0:00

        Siyasette yükselen yıldızın Ümit Özdağ olduğu çok açık.

        Anketlerde oy oranları ne kadar gerçekçi olarak yansıyor bilmiyorum ama söylendiği gibi yüzde 2 dahi olsa bu oy oranı bile ortada kurumsal bir parti olmadığı halde tek başına elde ettiği oy 60 yıllık geleneğin partilerinden bile fazla.

        Suriyeli ve Afgan göçmenler daha da çok sorun yaratmaya başladıkça, bizim çocuklar kaderine terk edilirken, göçmen çocukları saraylarda ağırlandıkça bu oy oranı daha da artar gibi görünüyor.

        Zaten CHP’nin ilk kez göçmenlerle ilgili bir geri yollama planı ortaya koyması ve İyi Parti’nin de bu konuda bir çalışma yürüttüğünün bana fısıldanması bu yüzden.

        Tabii Ümit Özdağ ve Zafer Partisi bu işi ilk sahiplenen olarak, bu sorundan en fazla kazanç elde edecek olan parti gibi görünüyor.

        İyi de, etse ne olacak etmese ne!

        Bunu şu yüzden söylüyorum.

        Zafer Partisi her ne kadar çok konuşulan ve çok popüler hale gelen bir lidere sahip olsa da, parti olarak seçime girme hakkına sahip değil.

        Kasım ayında bir erken seçim olacak olsa Zafer Partisi yok.

        Seçim vakti zamanında yani 2023 Haziran’ında yapılacak olsa bile Zafer Partisi’nin bu seçime katılıp katılamayacağı henüz belli değil.

        Bu durumda Zafer Partisi ya biriyle ittifak yapacak ya da bunca popülarite çöpe gidecek.

        İktidar partilerinden biri ile ortaklık yapacak hali yok.

        Sarı muhalefet dediği CHP ile yapacak hali yok.

        Ağır suçlamalarla ayrıldığı İyi Parti ile yapacak hali yok.

        Ümmetçi partilerden herhangi biriyle yapma olasılığı yok.

        Sol partilerden biri hiç mevzubahis değil.

        Kala kala geriye iki parti kalıyor.

        Ya BTP.

        Ya Genç Parti.

        Özellikle Genç Parti ihtimalini hiç göz ardı edemiyorum.

        Bence kimyaları çok uyuşabilir.

        Sağlık Bakanlığı'ndan bilgi notu

        Sağlık Bakanlığı'ndan bilgi notu
        0:00 / 0:00

        Gaziantep Eczacı Odası Başkanı İrfan Demirci’nin bana yolladığı itirazlarını kaleme alınca, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Bakanlık bürokrasisinden konu ile ilgili bilgi istemiş.

        Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’ndan kendisine iletilen bilgi notunu, satırına dokunmadan bana da iletti.

        Oldukça uzun ve detaylı.

        Bilgi notundan anlaşıldığı kadarı ile konu sadece Sağlık Bakanlığı’nı değil daha çok Sosyal Güvenlik Kurumu’nu ilgilendiriyor.

        Sistem oldukça karmaşık.

        Örnekle anlatmak en iyisi.

        Diklofenak potasyum etkin maddeli ilaçlar içinde taban fiyatı oluşturan ilaç Kalidren’in 50 mg ürünün Kamu Ödenen Fiyatı 23,57 TL.

        Bu grupta eşdeğer ürün olan Cataflam 50’nin Kamu Ödenen Fiyatı 24,02 TL.

        Kamu fiyatı 40,64 TL olan ilaç için hastaya 16,62 TL fark çıkıyor.

        Neredeyse yüzde 40.

        Bunun yanı sıra ilaç firmaları ilaç fiyatı mevzuatı gereğince sabit kurun güncel kurun çok altında kalması nedeniyle bazı ürün gruplarında eczane iskontosu uygulamaması nedeniyle bu ürünlerin tedarikinde sıkıntı yaşanmış.

        Bunun çözümü olması umuduyla uygulanan Avro kurunda yüzde 25’lik bir artış sağlanmış.

        Genel Sağlık Sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden uygulama tebliğinin ilgili maddesi uyarınca katılım payı alınması da yine SGK’nın bir uygulaması.

        Sonuç olarak fiyatları Sağlık Bakanlığı belirliyor ama kesintileri ve katılım paylarını SGK alıyor.

        Vatandaş açısından bunların hiçbir önemi yok.

        Sonuçta her ikisi de vatandaş için “devlet”.

        Daha önceki gün bir 160 TL’lik tansiyon ilacı için eczane vatandaştan 78 TL fark alıyor.

        Daha sonra SGK da maaştan 33 TL kesiyor.

        Özellikle emeklilerin üç kuruş maaşından her ay yüzlerce lira ilaç katkı payı kesiliyor.

        Sonuçta bize bunu yapan Kadı’nın küçük oğlu mu büyük oğlu mu vatandaşı ilgilendirmiyor.

        Sorumlusu Kadı oluyor.

        Diplomatik

        Diplomatik
        0:00 / 0:00

        Suriye’ye geliyor gelmekte olan diye duyurulan operasyonun gelmeyeceği anlaşıldı.

        İktidarımız önce ABD, sonra Rusya ve son olarak da İran’dan gelen “Sakın ha!” uyarılarından sonra operasyondan vazgeçti.

        Yerine ikame edilen Yunanistan’la kriz de sona erdirildi.

        Şimdilik MİT’in yurt dışındaki başarılı operasyonları ile idare ediliyor.

        İstihbarat teşkilatı, PKK’lıların yönetici kadrosundan pek çok ismi nokta operasyonlarla ortadan kaldırarak terörle mücadeleyi sürdürüyor.

        Son olarak da PKK/Vay Pi Ci’nin önemli bir ismini halletti.

        İsmin önemli olduğunu şuradan anlıyoruz, NATO müttefikimiz ve Başkan’ı ile çok önemli ve diplomatik açıdan çok başarılı bir görüşme yapılan ABD bu teröristin ölümü üzerine bir taziye mesajı yayınladı.

        PKK’ya “Başsağlığı” diledi.

        Ancak her türlü diplomatik zaferi duyurmayı görev sayan medyamız bu diplomatik durumu nedense görmezden geldi.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Edep kusur olmadığı zaman.

        Diğer Yazılar