Osmangazi Köprüsü ve İstanbul İzmir Otoyolu’nun yapımcısı ve işletmecisi olan firmalardan biri açıklama yaptı.
“Bu iş göründüğü gibi değil. Zarar ediyoruz. Biri talip olursa 400 milyon dolara bu işi onlara devrederiz.”
Okuyunca güldüm ister istemez.
Şimdi size belki de bugüne kadar duymadığınız bir şey anlatayım.
Osmangazi ve İstanbul-İzmir Otoyolu projesi aslında mevcut müteahhit ve işletmeci işi alsın diye organize edilmemişti.
Bu köprü ve otoyolun YİD ihalesini kimin alacağı aslında iktidarın kafasında belliydi.
Ancak Ankaralı bir grup müteahhit gizlice bir konsorsiyum kurarak, son derece gizli bir şekilde ihaleye hazırlandılar ve son anda ihaleyi alıverdiler. (İşi aslında kimlerin alacağını tahmin etmek zor değil sizler için.)
O dönem bu müteahhit grubunun bir bakandan ağır zılgıt yediği konuşuldu iş çevrelerinde.
Zaten bu grubun büyük bölümü daha sonra hiçbir kamu ihalesini alamadı.
O kadar kızdırmışlardı yani.
Ama bir şikayetleri yoktu.
Bu işten büyük para kazandılar.
Kendi tabirleri ile kazandıkları paraya inanamıyorlardı.
Çünkü sadece işletmeden değil, asıl parayı inşaattan götürmüşlerdi.
Özel olarak hazırlanan bu işin asıl ballı tarafı “fiyattı”.
İşin gerçek maliyeti ile işletme bedeli ve süresine esas olan fiyat arasında büyük uçurum vardı.
Diyeceksiniz ki, “Yahu yap işlet devret işinde maliyetten sana ne?”
İş öyle değil ve bunu müteahhit camiasında bilmeyen yok.
Maliyet daha baştan öyle yüksek gösteriliyor ki, hem geçiş ücretleri hem de geçiş süreleri bu “sözde maliyete” göre hesaplanıyor.
Gerçekte kendini 5 yılda amorti edecek iş sanki 20 yılda amorti edecekmiş gibi görünüyor.
İş kredi ile yapıldığı için, gerçek maliyetin 2 katından fazla bir kredi kullanılıyor.
İşletmeci ile inşaatı yapan yüklenici firmalar aynı olduğu için zaten inşaat aşamasında kâr baştan realize ediliyor.
Daha anlaşılır olması için diyelim ki, bu işin gerçek maliyeti 2 lira.
Ama bu maliyet şişirilerek 6 lira gibi gösteriliyor.
İşletmeci şirket buna göre kredi alıyor, inşaatçı şirkete buna göre ödeme yapıyor, devletten de buna göre işletme süresi ve fiyatı alıyor.
Hal böyle olunca inşaatçı şirket daha baştan maliyetin iki katı olan kârı cebe indiriyor.
İşletmeden kazanılacak para da ekmek kadayıfının üzerindeki duble kaymak oluyor.
Ama şu anda olduğu gibi döviz kuru hızlı yükselip, sene başında belirlenen fiyat yıl içinde dolar bazında geri kalınca, duble kaymağın bir bölümü eriyor.
Hal böyle olunca “400 milyon dolara satarım” demeye başlıyorlar.
TL’nin değer kaybı yavaşlasa satar mı satmaz mı bir daha sorun.
Üstelik bu durum sadece Osmangazi Köprüsü ve İstanbul-İzmir Otoyolu için geçerli değil, tüm YDİ ya da KÖİ projelerinde durum bu.
3. Havalimanında da, Kuzey Marmara, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Kuzey Anadolu Otoyolu’nda da, Kuzey Ege Otoyolu'nda da ve bilumum bu tip projelerde de durum farklı değil.
Yani yarın öbür gün devlet “Bu kazık ne kadar daha girecek” diye çok da dert etmesin.
Bedavaya bile bu işten çıkarlar.
Ne de olsa 2 liralık işi 6 liraya yaparak kârlarını inşaatçı olarak çoktan ceplerine koydular.
Şimdi borçlu görünen işletmeci şirketleri geri vermek için can bile atarlar.