Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Birkaç ay önce, Türkiye’de büyük teknelerin sayısının arttığını, marinalarda yer bulanmaz hale geldiğini, denizi ve denizciliği bilmeyen, kimsenin de adını sanını duymadığı bir grubun koca koca teknelerin sahibi olduğunu yazdım.

        Bunların sınırsız kaynakları ve giderek artan talebi yüzünden gerçek deniz tutkunlarının marinalarda yer bulamadığına, marinaların bağlama fiyatlarının uçuşa geçtiğine değindim.

        Marina personeli bu yatların sahipleri ile ilgili kimlik bilgisi elbette vermiyordu ama marina dedikodularında bunların “deniz tutkusu” ile edinilmediği hep konuşuluyordu.

        Ve böyle teknelerden birinin sahibini hep birlikte öğrendik.

        Ünsal Ban.

        Ve milletvekili eşi.

        Ünsal Ban’ın yurt dışına kaçma şüphesiyle yakalandığı ve yeni yatıyla kaçmak istediği, iktidara yakın medyada ballandıra ballandıra anlatıldı.

        Allah tarafından güvenlik güçlerimiz uyanıktı da, yakalandı.

        Ama boşanma davası ile ortaya dökülmeye başlanan pisliğin boyutu bu yakalanma ile fosseptik patlaması düzeyine doğru ilerledi.

        Ünsal Ban ve eşinin birlikte satın aldığı ve aile içi anlaşmazlığa neden olan teknenin değeri milletvekili eşinin beyanına göre yaklaşık 82 milyon TL.

        REKLAM

        Bu satın alma bedeli.

        Bunun bir de masraf kalemi var.

        Evrensel olarak bir teknenin yıllık ortalama masrafının tekne fiyatının yaklaşık yüzde 8’i civarında olduğu var sayılır ama biz öyle yapmayalım.

        Büyük tamiratlara, uzun dönemli bakımlara girmeden sadece yıllık basit masraflara bakalım.

        Bu değerde bir teknenin kaptanı, eğer ecnebi değilse ayda en az 30 bin TL alır.

        Yılda 360 bin.

        Yanına yaz kış bir gemici gerekir.

        10 bin de o desen.

        Yılda 120 bin.

        Bu boyutta bir tekne Göcek’te ise marinaya yılda 1 milyon TL’ye yakın bir para öder. Daha uygun fiyatların olduğu bir yerde ise en az 500 bin TL öder. Ortalama 750 diyelim.

        Fazla gezmeyip, yılda sadece 1 depo yakıt ile idare etse böyle bir yatın deposu en az 250 bin TL’ye dolar.

        Yazın tekneye bir aşçı ve bir de servis elemanı alsan onlara da ayda en az 30 bin TL verirsin.

        3 ayda o da eder 120 bin.

        Kumanya, yeme, içme paralarını koymuyorum bile.

        Sadece teknenin tek başına yıllık masrafı 1 milyon 600 bin TL.

        O da fazlası ile iyimser bir hesapla.

        Buna motor arızası, jeneratör arızası, bakımı, her yıl zehirli boya, birkaç yılda bir boya, teak bakımı, teak onarımı, buzdolabı, su yapıcı, hidrofor, termosifon arızası katmadım bile.

        Tüm bu tamiratların “Marine” olduğunu ve bir ustanın tekneye adım atmasının 500 Avro’dan başlayan bir işlem olduğunu da eklemedim.

        Ve tekneye ödenen 82 milyonu da yok saydım.

        REKLAM

        Ve bu teknenin sahibi karı kocanın biri öğretim üyesi, diğeri milletvekili.

        Sonra “Milletvekiline belediyeden ihale” diye kızıyorsunuz, yok SPK, MPK tutturuyorsunuz.

        Ne yapsın kadıncağız, ne yapsın öğretim üyesi koca.

        Hayat hiç ucuz değil.

        O tekne bedava mı dönüyor, bedava mı yüzüyor?

        Üstelik bu sadece tekne masrafı.

        Daha ev var, o teknenin sahibine yakışacak otomobiller var.

        Varoğlu var.

        Kuru maaşla bu işleri yapabilecek olanınız varsa çıksın ortaya.

        Ya da ebediyete kadar sussun.

        Bozmayın insanların mutlu mesut hayatlarını.

        Kıyamet

        Kıyamet
        0:00 / 0:00

        Altılı masaya CHP içinden de sabotajlar sürüyor.

        Son hamle Gürsel Tekin’den geldi.

        “HDP’li bir bakan olabilir” dedi.

        Durduk yerde.

        Bu bir iktidar partisinin sözcüsünün ihalelerle ilgili bir soruya, “Seçimi kazanırsak tabii ki, bütün ihaleleri 5 müteahhide vereceğiz” demesi gibi bir şey aslında.

        Tekin, "HDP'ye bakanlık verilebilir" deyince kıyamet kopması ise doğal.

        Zaten o soru kıyamet kopsun diye soruluyor, yanıt da kıyamet kopacağı bilinerek veriliyor.

        Seçime kadar daha çok kıyamet kopacaktır belli.

        Zaten benim başından beri 3. bir ittifak lazım dememin asıl nedeni bu.

        CHP ile HDP birlikte olabilir.

        İyi Parti, DEVA, Saadet, Gelecek, Demokrat üçüncü bir ittifak kurabilir.

        Seçime üç adayla gidilir.

        Seçim 2. turda biter.

        Ya da HDP bağımsız ve ittifaksız tutumunu korur.

        Kendi yolunu çizer.

        Yumurta kapıya dayanınca MHP ile İYİ Parti arasında bir tercih yapar.

        Ancak ben yine de siyasi partilerin, HDP ile ilgili tavrını anlamakta zorlanıyorum.

        HDP, TBMM çatısı altında bir parti.

        İçinde terörle bağlantılı kişiler tespit edilince zaten dokunulmazlıkları kaldırılıp, yargı önüne çıkarılıyorlar.

        Bunun dışında TBMM’de oturumlara katılıyorlar.

        TBMM’de başkan vekili olabiliyorlar.

        Mithat Sancar gibi kimi başkan vekillerine tüm partiler çok içten bir saygı gösteriyor.

        Bu başkan vekilleri gerektiğinde, sıraları geldiğinde TBMM Genel Kurulu’na başkanlık edebiliyorlar.

        Tüm partiler de onların riyaseti altında toplanıyor.

        Ama dışarda adları geçtiği anda büyük bir tepki.

        Bunu da anlamak açıkçası mümkün değil.

        Bir varmış bir yokmuş

        Bir varmış bir yokmuş
        0:00 / 0:00

        Sabah gazetesinde röportajlar yapan bir gazeteci hanımefendi var.

        Tuğba Kalçık.

        Sıklıkla, yaşam tarzı itibarıyla AK Parti’ye çok da yakın durmayan insanlarla röportaj yapıyor ve onların aslında AK Parti politikalarını ne kadar destekliğini kanıtlamaya çalışıyor.

        Hiç ummadığınız kişilerin aslında iktidar partisi ile pek çok konuda aynı görüşte olduğunu ya da iktidar partisinin hizmetlerinden ne kadar memnun ve mesut olduğunu okuyorsunuz Kalçık’ın kaleminden.

        Muhtemelen Kemal Kılıçdaroğlu ile röportaj yapsa, ona bile “AK Parti çok iyi hizmetler yaptı” dedirtebilir.

        Çok başarılı bir röportajcı bence. Muhtemelen röportaj yapılan kişiler bile “Bunları ben nasıl söyledim ya” diyorlardır ama Tuğba Kalçık söyletiyor vallahi.

        Bu hafta da Mehmet Ali Erbil ile röportaj yapmış.

        Erbil de bol miktarda AK Parti övgüsü yapmış.

        Bunda şaşıracak bir şey yok.

        Ayrıca isteyen istediği partiyi destekleyebilir.

        Kimse de karışamaz.

        Her sanatçı muhalif olacak diye bir kaide yok.

        Bana ilginç gelen Erbil’in iktidar destekçiliği değil doğrusu.

        Röportaj sayesinde Erbil’in ne kadar muhafazakar, ne kadar terbiyeli ve edepli biri olduğunu öğrenmiş olduk.

        Ama röportajda benim ilgimi çeken Erbil’in Cem Yılmaz’ın son dizi filmi Erşan Kuneri hakkında söyledikleri oldu.

        Televizyonda çoluk çocuğun ekran başında olduğu saatteki bir yarışma programında bir kadına ve oğluna galiz küfürler savuran, yine aynı programın başka bir televizyonda yayınlanan bir başka bölümünde konuğun pantolonunu aşağı indirerek Türk halkına takım taklavat izleten, bu yüzden çalıştığı kanalların RTÜK’ten “edep dışı davranış” nedeniyle ceza almasına neden olan, kendisi ile yapılan röportajlarda insanın kulaklarına inanamayacağı sözler sarf eden Erbil, paralı bir internet kanalında, sadece para verenlerin izleyebildiği bir filmde edilen küfürlerden rahatsız olmuş.

        Hatta utanmış. Üstelik seksist bir tavırla “erkek haliyle utanmış”.

        İşte haber de tam burada.

        Kalçık’ın röportajı sayesinde Mehmet Ali Erbil de böyle bir duygu olduğunu öğrendik.

        Zannederim yeni geliştirmiş bu duyguyu.

        Hayırlı uğurlu olsun.

        Güle güle kullansın.

        İnşallah kalıcıdır.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        En hunharca işlenmiş cinayetler faili bulunmadan unutulmadığı zaman.

        Diğer Yazılar