Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sevgili okurlar, dünyada en zor işlerden biri ortalama IQ’su 80 civarı olan bir ülkede yazı yazarak bir şeyler anlatmaya çalışmak.

        Çünkü ortalama IQ 80 olunca, bu ortalamaya ulaşmak için zeka düzeyi bayağı daha aşağılarda birilerinin de olması gerekiyor ve bunlar her yerde mevcut.

        Dün 4 ay önce yazdığım bir yazının bir bölümünü tekrar hatırlattım.

        Ve bu yazının sonuna da son günlerde milletvekilliği de yapmış iki kişinin altılı masayı dağıtma çabasına değindim.

        Öğle saatlerinde eşimle birlikte yemeğe gittim.

        Telefonuma sürekli mesaj yağmaya başladı.

        “Kılıçdaroğlu sana çok ağır girişti” diye.

        Şaşırdım.

        Açtım baktım.

        Vallahi de, billahi de hiç üzerime alınmadım.

        Ama belli ki, birileri bu sözlerin bana yönelik olduğunu düşünüyor ya da bana yönelterek hedef saptırmak istiyordu.

        CHP’de Kemal Bey’e yakın dostları aradım.

        “Kemal Bey’in söylediklerinin seninle alakası yok. Mezhepçilik üzerinden Kemal Bey’in aday olmaması gerektiğini söyleyen bazılarını ve bir zamanlar AKP’nin en has adamı iken son zamanlarda sureti haktan yana görünüp, bilinçli manipülasyon yapan bir araştırmacıyı hedef aldı. Bir internet sitesi özellikle konuyu sana yönlendirmiş ama ne seninle ne de sizin yayın grubu ile ilgili değil sözleri. Daha bir hafta önce sizin ekrandaydı Kemal Bey.” dedi.

        Benim açımdan da konu kapandı.

        “Hayır bana demişsiniz” diyecek halim yok.

        Ayrıca çok da önemli değil, Kemal Bey bunları bana da söylemiş olabilirdi.

        İktidardan zaten çok böyle sözler işittim yıllardır.

        Alışkınım.

        Bugüne kadar herhangi bir kabalığını görmediğim, her zaman nazik Kemal Bey’e yanıt bile vermezdim. “Sinirlenmiş” der geçerdim.

        Ama yine de üzülürdüm.

        Medyaya, gazetecilere karşı bu kaba üslubun muhalefetin de tarzı haline gelmiş olmasına üzülürdüm.

        Bırakın gazeteciler istediğini yazsın söylesin.

        Ekonomiyi toparlamak zaman alabilir.

        Ama üslup değişikliği bir anda yapılabilir.

        Haksız mıyım!

        İsimleri farklı, partileri farklı, soyları aynı

        İsimleri farklı, partileri farklı, soyları aynı
        0:00 / 0:00

        Gelelim medya meselesine.

        Konuya PISA skorlarından girmek lazım aslında.

        Öğrencilerin bilişsel becerilerini inceleyen rapora göre Türkiye’de okuduğunu anlama oranı OECD ülkeleri arasında en alt sırada.

        Okuyorlar ama okuduklarını anlamıyorlar.

        2018 PISA raporu şöyle diyor:

        “Okuma ile bir metni sesli ya da sessiz okumak kast edilmiyor; PISA kapsamında okumanın metinlerde yer alan bilgileri eleştirel bir biçimde değerlendirmek, yazarın ana fikrini irdeleyebilmek gibi daha geniş bir anlamı bulunuyor."

        "Ülkeler PISA 2018 okuma puanlarına göre sıralandığında Türkiye, 78 ülke ve ekonomi arasında 40. sırada yer alıyor. 2015'te okuma alanında 70 ülke arasında 50. sıradaydı."

        Haliyle medya ve siyaset de bundan azade değil.

        Siyasetin beni hedef gösterdiğini zanneden bazı “gazeteciler!” ve kerameti kendinden menkul bazı sözde siyaset bilimciler dün bana ani bir saldırıya geçtiler.

        Bunlardan bazılarının cemaziyelevvelini bilirim, bazılarının adını ise hiç duymadım.

        Dana önce de yazdım, bunlar olası bir iktidar değişikliği sonrası bugün eleştirilen kimi iktidar yanlılarının yerlerine kendilerini aday görenler.

        Ve bu “salaklar” beni masayı devirmeye çalışmakla suçluyorlar.

        Yukarıdaki yazıda dediğim gibi mesele IQ meselesi ve PISA skoru göstergesi.

        Okuyorlar ama basit bir metni bile anlamıyorlar.

        Belki bazıları anlıyor ama onlar da “işkilli” oldukları için “dingildiyorlar”.

        Yahu ben masayı devirmeye çalışanlara karşı uyarıyorum.

        Ben miyim “HDP’ye bakanlık verilecek” diyen?

        Ben miyim masadaki en önemli ortak İyi Parti için “İhale peşindeler” diyen?

        Kıyamet orada kopuyor!

        Bunlara gık demiyorlar, masayı devirmeye çalışan ben oluyorum.

        Hay sizin olmayan zekanıza.

        Hay sizin olmayan izanınıza.

        Be hey salaklar, yazının son bölümünde ben bunu eleştiriyorum.

        Ama siz bunu bile anlamıyorsunuz ya da işinize gelmiyor.

        Yazının ilk bölümü ise Mayıs ayında yayınlanmış bir yazımdan alıntı.

        Ama bu beyinsizlere göre ben bunu yeni yazmışım çünkü bu yönde bir karar almış birileri.

        Ve yazının dün yazıldığını söylüyorlar.

        Ahmaklar.

        Dört aylık ulan o yazı. Dört ay önce yazmışım.

        O gün gıkları çıkmamış, bugün ise beni düzeysiz yorumlarına meze yapıyorlar.

        Türkiye’nin en önemli olayı, en temel meselesi benim yazımmış gibi dünden beri yorum yapıyorlar.

        Hiçbiri gazetecilik veya Türkiye derdinde değil.

        Hepsi kendi ikballeri ve menfaatlerinin peşinde.

        Bazıları ise iyi çocuklar belki ama aptallar.

        Ciddi aptal.

        Benim o yazı ile “CHP kazansa bile ülkeyi yönetemez” dediğimi iddia ediyor.

        Aptal işte.

        “Yönetmek için önce kazanmalısınız” diyorum açıkça aptal böyle anlıyor.

        Ama emin olun hiç ama hiç derdim değiller.

        Umurumda olmaları mümkün değil.

        Ben ezelden alışkınım.

        Hem iktidar yalakaları söver bana.

        Hem muhalefet yalakaları.

        Çünkü aslında yok bunların birbirinden zerre farkı.

        İsimleri farklı elbet.

        Ama soyları aynı.

        Cemaat okulunda öğretmen feryadı

        Cemaat okulunda öğretmen feryadı
        0:00 / 0:00

        Yukarıdaki iki gereksiz yazı için siz okurlardan özür diledikten sonra daha önemli meselelere geçelim.

        Öğretmen sorunlarına.

        Haftalardır sözünü ettiğimiz sınav başta olmak üzere öğretmenlere ilişkin pek çok sorun, kamuda çalışan öğretmenlerin sorunları.

        Eğitim ordusunun büyük bölümünü onlar oluşturduğu için de, onların sorunları gündemde daha ağır basıyor.

        Ancak onların özel okullarında da öğretmenler var ve onların derdi de az uz değil.

        Bakın bu öğretmenlerden biri, herhangi bir tarikata ya da cemaate bağlı olmayan, laik Cumhuriyetçi olduğu halde son zamanların güçlenen ve devlette örgütlenen bir cemaatinin okullarında öğretmenlik yapan birisi. Aktarıyorum.

        “Fatih bey,

        Ekonomik sıkıntı tarikatları da, cemaatları da vurmuş belli ki.

        Çeyrek asırlık öğretmenim. 8 yıldır da bir cemaate ait bir okulda çalışıyorum.

        Yaz başında 2022-2023 öğretim yılında 7 bin TL maaşı kabul etmemizi öneren bir sözleşmeyi önümüze koydular.

        Önce direnip, imzalamayacağımı ve işten çıkarmalarını söylesem de, sonunda istemeye istemeye sözleşmeyi imzaladık. Yeni eğitim yılında 7 bin TL maaş alacağız.

        Lakin bu maaş 1 Ekim’den itibaren ödenecek.

        Ve o tarihe kadar eski maaşımız olan 5 bin 200 TL’yi alacaktık.

        Ama geçen ay asgari ücret 5 bin 500 TL ye çıkarılınca benim gibi birçok öğretmenin maaşı asgari ücretin altında kaldı.

        Bu durumda istemeye istemeye kurum maaşları artırmak zorunda kaldı ve bu ayki maaşlar kurum yatırdı. Merak ettik acaba asgari ücret kadar mı yoksa biraz daha fazlamı artırım yapılacak diye.

        23 yıllık öğretmen olarak şu an asgari ücrete çalışıyorum.

        1 Ekim'de maaşımız sözleşme gereği 7 bin TL olacak ama Muhtemeldir ki, ocak ayında asgari ücrete yapılacak zamla yeniden asgari ücret almaya başlayacağız.

        Yani asgari ücret artık en alt ücret olmaktan çıkıp ortalama ücret ve maaşlı çalışanların önemli bir bölümünün aldığı ücret haline geldi bile.

        Çok değil bundan 4 yıl önce aldığım maaş gene az olmasına rağmen asgari ücretin 575 TL fazlası idi.

        Yani bu günkü asgariye orantılarsak şu an 9 bin 625 lira almam gerekiyordu. Ama artık asgari ücrete talim ediyoruz.

        Sadece ben değil, milyonlar, sadece öğretmenler değil, çalışanların büyük bölümü bu şekilde.

        Ve tüm bu kişiler istemeye istemeye, tazminatından olmamak için çalışmaya devam edecek ama yapılan işin kalitesi ister istemez düşecek.

        Ekonomik zorlukları öne sürüp düşük maaş veriyorlar ve çalışmak istemeyenlere de siz kendiniz istifa edin buyurun kapı orada diyorlar.

        Sonra da çalışanına bunu yapan bu ve bunun gibi cemaatler dinden, imandan bahsediyorlar.

        Boşversinler Fatih Bey, insaf yoksa, kul hakkı varsa hangi dinden bahsediyor bunlar.

        Bu ülkede insaf bitmiş. Gerisi zaten yok”

        Bu satırlardan da anlaşılacağı gibi dertli olanlar sadece kamuda çalışan öğretmenler değil.

        Öğretmenlerin derdi de sadece öğretmenlerin derdi değil.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Belli bir zeka düzeyinin altı ile muhatap olma ıstırabına katlanmak zorunda kalmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar