Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sonunda söyleyeceğimi başında söyleyeyim:

        “Tarkan Türkiye’nin mega starı idi, mega adamı olduğunu da gösterdi.”

        Bu cümleyi de Tarkan’ın İzmir’deki konserinden sonra söylemiyorum, bunu konserden önce gazetede arkadaşlarla konuşurken söyledik.

        Yaptıkları ile, yapmadıkları ile söyledikleri ile, söylemedikleri ile, tavrı ile, duruşu ile “mega adam” olduğunu gösterendir Tarkan.

        Konsere gelince.

        2 milyon kişi katılmış. Fazlası vardır belki de.

        Türkiye’nin neresinde yapsa bu konseri mümkün olan en büyük kalabalığı toplardı zaten.

        İstanbul’da bu sayı belki 4 milyon olurdu.

        Tarkan’ın siyasi muhalif olduğunu söyleyip, duruşundan rahatsız olanlar var belli ki.

        “Muhalif olma yalaka ol canımızı ye” demeye getiren yazılar yazıyorlar.

        Farkında olmadıkları şey Tarkan’ın muhalefetinin siyasi değil, insani olduğu.

        Tarkan ve Tarkan’ın meydanlara topladığı milyonlarca insanın talebi çok basit.

        İnsan gibi eğlenebilmek, neşelenebilmek, gülebilmek, hangi siyasi görüşten olurlarsa olsunlar dışlanmamak, yaşam tarzlarından ötürü ötekileştirilmemek, ne yiyip içeceklerinden, kaç çocuk yapacaklarına kadar dayatmalara maruz kalmamak, cinsel yönelimlere değil çocuk tacizcilerine tepki gösterildiğini duymak, kadın cinayeti haberi almamak, medeni dünya ile el ele olmak istiyorlar.

        Muhalefetleri bunun tam aksini isteyenlere.

        Tarkan’a “muhalif” diyorsanız yukarıda saydıklarımdan yanasınız demektir.

        Nerede durduğunuzu gösterecek başka bir turnusol yoktur.

        Siz insan gibi yaşama talebini muhalefet olarak görüyorsanız o Tarkan’ın kabahati değil.

        Sizin kendi eksikliğiniz.

        Tarkan’ın konseri de, Yalova artık il olduğu için başka yerlere atadığınız kaymakamlara iptal ettirdiğiniz onlarca festivalin rövanşı.

        Ölen yok diye üzülmüş gibiler

        Ölen yok diye üzülmüş gibiler
        0:00 / 0:00

        İstanbul’da bir metrobüs kazası oldu.

        Çok şükür ölü yok.

        100 civarı yaralı olduğu söyleniyor.

        Kazadan sonra olanlar ilginç.

        Bir anda AK Partili gruplar kaza yerine gidiyorlar. Onlarca ölü, yüzlerce yaralı olduğu yolunda sosyal medya anonsları yapıyorlar, AK Parti’nin önde gelenleri veya arkadan kovalayanları hemen sosyal medya bombardımanına başlıyorlar.

        Anında Ekrem İmamoğlu hedefte.

        “Herkes orada İmamoğlu nerede” diye.

        Sonra ortaya çıkıyor ki çok şükür ölen falan yok.

        Muhtemelen AK Parti teşkilatı bundan mutsuz oluyor.

        Bu kez İmamoğlu’nun yine İstanbul dışında olduğunu, yine gezdiği gündeme getiriliyor.

        Ki İzmir’de olması çok da muhtemel aslında.

        Ama İmamoğlu da şehirde çıkıyor.

        Başka bir organizasyona katılmış.

        Bu sefer de, “İmamoğlu tecrübeli metrobüs şoförlerini kovdu. Yerine kendi yandaşı şoförleri aldı o yüzden kazalar oluyor” iddiası devreye sokuluyor.

        Sonra ortaya çıkıyor ki, kazaya neden olan şoför Kadir Topbaş döneminde metrobüs şoförü olarak işe başlamış 10 yıllık tecrübeli bir şoför.

        Yahu ayıptır be.

        Kaza bu işte.

        Her zaman olabilir.

        Herkesin başına gelebilir.

        Hani önceden haber verilmiş bir meteorolojik olay olsa “Niye makamda beklemedin de gezmeye gittin” deseniz neyse de, kaza bu kaza.

        Allah göstermesin, bir THY uçağı kaza yaptığında Cumhurbaşkanı ya da Başbakan’ı mı suçluyoruz da, burada İmamoğlu suçlu?

        Bir İmamoğlu fanı olmadığımı herkes bilir ama bu kadarı da pes artık.

        Neredeyse kazada ölen olmadığını için üzüldüğünüzü bile saklayamıyorsunuz.

        Ayıp.

        Dekontları açıklayın

        Dekontları açıklayın
        0:00 / 0:00

        Kemal Kılıçdaroğlu’nun bana çattığını zanneden (Belki de bana çatmıştır, emin değilim) bir grup muhalefet gazetecisi ve televizyonu hemen bana saldırmaya başladı.

        Genellikle bana yönelik saldırıları iktidar kontrolündeki mecralarda gördüğüm için bu kez güldüm.

        Duruma “İktidar olmadan kendini iktidar zannetmek sendromu” adını koydum.

        Burada bana sallayan bazı zevat zannediyor ki, onlara yanıt vereceğim.

        Yapmayın çocuklar.

        Muhalefet belediyelerinde küçük ihaleler peşinde koşan, çalıştıkları kanallara gelen parayı cebe indirip, çalışanların emeğini sömürmeye devam edenlerle işim olmaz.

        O yüzden çok beklersiniz.

        Ama içlerinden biri, sadece birini ertesi gün aradım.

        Hadi adını da vereyim.

        Barış Pehlivan’ı.

        Ve sadece bir şey söylemek için.

        “Barış Bey, beni elbette eleştirebilirsiniz. Hatta bana ağzınıza gelen her şeyi söyleyebilirsiniz. Ama benim adımın geçtiği bir yerde CHP genel merkezi havada dekontların uçuştuğunu düşünüyor diyemezsiniz. Sabaha kadar uyuyamadım. Bu çirkin bir iddiadır, bu iddianın sahibi her kim ise iddiasını kanıtlamak zorundadır” dedim.

        O da “Fatih Bey, Odatv’den beri sizin her zaman eleştiriye en açık kişi olduğunuzu bildiğim için rahatça eleştirdim. Ancak dekont meselesinin sizinle hiçbir alakası yok. Sizin böyle bir şeye ihtiyacınız olmadığını herkes bilir, böyle bir şey yapmayacağınızı da herkes bilir” dedi ve CHP genel merkezinde bazı muhalif görünen gazetecilerin iktidardan nemalandığına ilişkin veriler olduğunu tekrarladı.

        Pehlivan ile yaptığım konuşmayı uzun uzun anlatmama gerek yok.

        Dürüst olduğunu düşündüğüm bir gazetecinin “Bu suçlama size yönelik değildi” cümlesi benim için önemliydi.

        Pehlivan’ın genel merkezin inancı ile ilgili söylediklerinin doğruluğu ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun aynı gün yaptığı konuşma ile anladım.

        Bu da aslında benim haklı olduğumu bir kez daha gösterdi.

        CHP’liler bana niye kızmıştı?

        “CHP içinde CHP aleyhine çalışan birileri olabilir” dediğim için.

        Eee, kendisi de aynı şeyi söylüyor.

        Ve bunu menfaate bağlıyor.

        Yani CHP'liler bana kızıyor ama genel başkan beni teyit ediyor.

        Ama yine de o uçuşan dekontlarda kimlerin adı olduğunu öğrenmek hakkımız.

        Böyle öznesiz iddialarla CHP eleştirilerini engellemeye çalışmak büyük terbiyesizlik olur.

        O zaman ben de elimde hiçbir kanıt olmadan “Kılıçdaroğlu’nun adaylığını destekleyecek olanlara belediyelerden büyük paralar ödeniyor” derim.

        Hoşunuza gider mi!

        Tasarruf ayıp değildir

        Tasarruf ayıp değildir
        0:00 / 0:00

        Yine mutlu olduk.

        Sağolsun “pembe gazetelerimiz” ihracat rakamlarını duyurdular.

        İhracatta yine büyük artış, yine rekorlar.

        Temmuz ayında da ihracatımız yüzde 13,4 artarak 18,5 milyar dolara ulaşmış.

        Zevkten dört köşeyiz.

        Peki pembe kağıda basılamayan haber ne?

        İthalat rakamları.

        Temmuz ayında ithalatımız da artmış.

        Ne kadar dersiniz?

        Yüzde 40,8 oranında. 29,1 milyar dolar olmuş.

        İhracatın ithalatı karşılama oranı 15,4 puan daha azalmış.

        Dış ticaret açığı da yüzde 144,5 oranında artmış.

        Elbette bunun bir bölümü enerjiden kaynaklanıyor.

        Ama açık açıktır.

        Sizin de evdeki bütçeniz doğalgaz ve elektrikten dolayı açık verdiği zaman “Bu sayılmaz” diyemiyorsunuz.

        Mecburen ya diğer masraflardan kısıyorsunuz.

        Ya da tasarrufa yöneliyor, daha az elektrik daha az doğalgaz harcamaya çalışıyorsunuz.

        Hiç değilse evin yalıtımını arttırmaya arttırıyorsunuz.

        Türkiye’nin felaketi ise tam da burada.

        Tasarruf diye bir şeyden kimsenin haberi bile yok.

        Kamu harcamaları, hatta kamunun gereksiz harcamaları tam gaz devam ediyor.

        Türkiye’nin toplam ihracatından daha yüksek dış ticaret fazlası olan Almanya bile tasarruf tedbirlerini devreye sokarken, Türkiye harcamaya devam ediyor.

        Zaten vahim olan da bu.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Ülkeler mirasyedi kafasıyla yönetilmediği zaman.

        Diğer Yazılar