Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Doğu Perinçek’in gazetecilere verdiği yemeğin notlarını sağda solda okuyunca çok eğlendim.

        İktidarın parçası haline gelmiş olmak Doğu Perinçek’e yaramış.

        Doğu Bey eskiden de zaman zaman gazetecileri ağırlardı.

        Partisinin ve kendisinin fikirlerini anlatır, AK Parti’yi en ağır şekilde eleştirir, seçimin favorisi olduklarını ve bu kez iktidar olacaklarını anlatırdı.

        Mekan olarak da, partinin bütçesine uygun, Florya, Yeşilköy civarında küçük, ehven fiyatlı ve tahmine göre partiye yakın kişilerin sahip olduğu, daha halk işi yerler olurdu.

        Doğu Perinçek o yemeklere genelde beni de davet ederdi.

        Ben de genelde böyle işlere katılmayı pek sevmediğim halde, ayıp olmasın diye giderdim.

        Başka kimleri davet ederdi bilmiyorum ama Doğu Bey’in bu yemeklerine katılım da çok yüksek olmazdı.

        Genelde sol medyadan isimler, birkaç emekli general, ulusalcı bazı kalemler, Cumhuriyet gazetesinden Ataol Behramoğlu ve belki birkaç kişi daha olurdu.

        Ben de bu durumu partinin tavrına, halkçı olmaya çalışmalarına, lükse ve şatafata önem vermemelerine bağlardım hep.

        Meğer mesele o değilmiş.

        Dediğim gibi iktidara eklemlenmek, Doğu Perinçek’e yaramış.

        Bu kez gazetecilere verdiği davet, öyle İstanbul’un banliyölerinden birinde, halk tipi bir küçük lokantada değil.

        Tam aksine lüksün göbeğinde, İstanbul’un muhtemelen en pahalı ve en havalı otellerinden birinde, Boğaz kıyısındaki Mandarin Oriental Otel’de konuklarını ağırlamış Doğu Perinçek.

        Konuklarını ise hiç saymayayım.

        Ama Perinçek’in geçmiş yıllardaki davetlerinde gördüğümüz tipler olmadığını söyleyeyim.

        Baş köşede Nagehan Alçı ve aile dostları Ertuğrul Özkök’ün oturduğunu söylemekle yetineyim.

        Açıkçası Doğu Perinçek adına sevindim.

        Sonunda o da iktidarın nimetlerinden faydalanmaya başlamış olmalı.

        Ve anladık ki, lüks olmayan lokantalardaki davetlerde mesele tavır değil para imiş.

        Parayı bulunca çevre de değişmiş.

        Akşener masayı devirmedi yerden kaldırdı

        Akşener masayı devirmedi yerden kaldırdı
        0:00 / 0:00

        Meral Akşener’in Teke Tek’te söylediklerinden sonra “Altılı masayı dağıttı” diyenler var.

        Dün gün boyu bu yöndeki yorumları dinledim.

        Doğrusunu isterseniz tam aksini düşünüyorum.

        Meral Akşener tam tersini yaptı.

        Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Ben adayım” şeklinde algılanan açıklamasından sonra dağılan altılı masayı yeniden ayağa kurdu ve yerle yeksan olan toplumsal muhalefetin moralini toparladı.

        Çünkü 6’lı masa denilen muhalefet organizasyonu “Toplumdaki tüm siyasi eğilimlerce kabul görecek ve kazanma şansı azami olan” bir adayı belirlemek ve bu adayın başkanlığında yeni bir parlamenter sistem inşa etmek için kurulmuştu.

        Kuran da yabancı biri değil, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ta kendisi idi.

        Egosunu ayakları altına almış, futbol tanımı ile vasat bir oyuncu olmaktansa iyi bir teknik direktör olmayı tercih etmişti.

        Bir tür Guardiola gibiydi hatta Fatih Terim gibiydi.

        Terim futbolculuğu döneminde 14 yıl boyunca şampiyonluk görememişti ve Galatasaray’da uğursuz olarak nitelendirilmişti ama teknik direktör olarak geldiğinde üst üste şampiyonluklar elde etmişti.

        REKLAM

        Nitekim Kemal Kılıçdaroğlu da teknik direktör olarak çıktığı ilk turnuvada ligi değilse bile Türkiye Kupası’nı kazanmış yerel seçimlerde büyük bir başarının mimarı olmuştu.

        Ancak iktidarın son dönemde çok ciddi hasar almasından sonra CHP içindeki bazı klikler Türkiye’yi değil, sadece kendi ikballerini düşündükleri için Kemal Kılıçdaroğlu’nu doldurmaya başladılar.

        “Siz olmayacaksınız da kim olacak. Seçim çantada keklik. Başkasına gerek yok. Pabucunuzu koysanız kazanırız.”

        Bildiğim kadarı ile Kemal Bey bunlara başta direndi.

        Ama sonunda o da herkes gibi yalakalık yoluyla çıkar sağlama peşinde olanlara inandı.

        Ve kendi kurduğu masanın, kendisi tarafından belirlenen felsefesine aykırı biçimde “Aday benim” dayatmasını yaptı.

        İyimserler “Açık kapı bırakıyor” dedi ama parti içi yalaka taifesi yeni cumhurbaşkanına göre kariyer palanlarını yapmıştı ve “Kapı mapı yok” dediler.

        Masa değilse bile felsefesi dağılmıştı.

        Masanın da dağılması pamuk ipliğinden bile bir ince ipe bağlıydı.

        Meral Akşener işte o ipi sağlama aldı.

        “Daha bitmedi. Masada konuşuruz” diyerek masadaki diğer 5’liyi rahatlattı.

        Doğrudur, Akşener’in sözleri bir şok yarattı.

        İlk anda iktidar yandaşlarını çok da sevindirdi.

        Ama daha önemlisi Kemal Kılıçdaroğlu’na da önemli bir koz sağladı.

        Akşener’in yarattığı şok, bir tür defibrilatör gibi, masada kalanı hayata döndürdü.

        Rehavetin yansımaları

        Rehavetin yansımaları
        0:00 / 0:00

        Ana muhalefetin “Rahat kazanırız” rehaveti, seçmene o kadar hızlı yansımış ki, şaşırmamak elde değil.

        Dün Türkiye’nin önemli kamuoyu araştırma şirketlerinden birinin başkanı aradı.

        Muhalefete daha yakın olduğunu açıklamış bir isim.

        Meral Akşener’in konuk olduğu programla ilgili fikirlerini aktardı önce.

        “Bizimkiler masada konuşamadıkları şeyleri medya aracılığı ile birbirlerine söylüyorlar. Meral Akşener masada Kemal Bey’e masada tartışmadan aday olmayın demiş olsaydı Kemal Kılıçdaroğlu adaylığını açıklamaz, Meral Hanım da senin programda böyle bir açıklama yamak zorunda kalmazdı” dedi.

        Masadaki belirsizliğin oy oranlarına yansıdığını da aktardı.

        Önünde fırından yeni çıkmış bir anket duruyordu. Henüz müşterilerine bile sunmamıştı.

        Israrım üzerine detayına girmeden anketteki bazı bilgileri paylaştı.

        Cumhurbaşkanı aşağıdakilerden hangisi olmalı sorusuna verilen yanıtlarda yüzde 50 oranını geçebilen tek bir kişi vardı. Mansur Yavaş.

        Onu takip eden isim mevcut Cumhurbaşkanı idi. Ancak yüzde 50’ye yaklaşamıyordu bile.

        Bir önceki ankette Akşener’in gerisinde kalan Kemal Kılıçdaroğlu öne geçmişti ve 3. sıradaydı.

        “Meral Hanım'ın aday değilim sözlerinin etkisi” olarak görüyordu bu durumu.

        Kılıçdaroğlu’nu az farkla Akşener, onu da İmamoğlu takip ediyordu.

        “Kemal Bey’in adayım demesinin etkisi” dedi.

        Siyasi partilerin sıralaması ise ilginçti.

        Birkaç ay önce 26’ya kadar gerileyen Ak Parti yaz aylarını iyi değerlendirmiş ve gerek dış politikada verilen fotoğraflar, gerekse sosyal konut projesi gibi işlerle kısa sürede 8 puana yakın artış sağlamıştı.

        “AK Parti'nin başarısından çok muhalefetin başarısızlığı demek lazım” diye yorumladı bu durumu anketçi dostum.

        CHP yüzde 25’in az üzerinde idi.

        İyi Parti ise sağlam bir gerileme yaşamış, 6 puandan fazla kaybetmişti. Yüzde 13'e yakın bir oyu vardı.

        HDP eski seçim kanununa göre bile baraj sorunu yaşamıyordu.

        MHP ise yeni seçim sistemine göre barajı kıl payı da olsa geçiyordu.

        MHP’yi takip eden parti ise Zafer Partisi ya da Ümit Özdağ idi. Tek söylemle yüzde 4’ün üzerinde bir orana çıkmıştı.

        DEVA gerilemiş, Memleket Partisi yükselmişti. Yakın oy oranları vardı.

        Yeniden Refah’ın yükselişi durmuş, istatistiki bir anlama sahip olmasa da oy kaybetmişti.

        Gelecek Partisi de çok ama çok düşük bir noktaya gerilemişti.

        Bu sonuncuların oylarını AK Parti’ye kaptırdığı varsayılmalıydı.

        Yani anlayacağınız muhalefete yapılan “Erken havaya girdiniz” uyarıları haklıydı.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Anlatılana inanmayı değil, anlatılmayanı öğrenmeyi tercih ettiğimiz zaman.

        Delikanlı ol ciğerimi ye

        Delikanlı ol ciğerimi ye
        0:00 / 0:00

        Ayıp diye bir şey kalmayınca her şey mübah oluyor.

        Aynen “CHP’nin hapisteki gazeteciler raporundaki gazeteci aslında terörist çıktı” demek gibi.

        CHP bu raporu yıllar önce, neredeyse 10 yıl önce hazırlamış.

        O raporda adı geçenlerden biri bir süre önce PKK terör örgütü üyesi olarak yakalanmış.

        Ve tam da seçim öncesi CHP/HDP işbirliği ve ana muhalefetin terör örgütü ile bağlantılı olduğu iddiası üzerinden seçim dönemi hazırlıkları yapılırken, 10 yıl önceki raporda adı geçen birisi üzerinden “Teröristi hapisteki gazeteci yaptılar” diye bağırmaya başla.

        E, o zaman birileri de çıkıp Hakan Şükür’ün fotoğrafını 1. sayfaya basıp “Terör örgütü üyeliğinden aranan kaçağı milletvekili yaptılar” diye ya da kimi hapiste, kimi yurt dışında kaçak olarak dolanan eski vali ya da Emniyet müdürlerinin fotoğrafını basıp “Teröristi Büyükşehir’e vali yaptılar” ya da “Güvenliğiniz terör örgütü mensubuna emanet, emniyetin istihbaratının başına bir terörist getirilmiş” diye başlık atsalar ne olacak!

        Ya da Zekeriya Öz’e tahsis edilen zırhlı aracın fotoğrafının altına “Terör örgütü üyesine devletten zırhlı araç” dense ayıp olmayacak mı!

        İktidar yandaşlığı ya da karşıtlığı yapıyor olabilirsiniz.

        Taraflardan birinin yalakası da olabilirsiniz.

        Ama en azından amiyane tabiriyle “Beş dakika delikanlı” olmak gerekir.

        Diğer Yazılar