Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye uzun süre “farklı” bir dış politika izledi.

        Komşularla sıfır sorun diye çıktığı yolda, AK Parti iktidarı sorun yaşamadığı ülke bırakmadı.

        Batı, doğu, kuzey, batı demeksizin tüm komşularımızla papaz olduk.

        Bulgaristan ile bile sorun yaşamayı başardık.

        Güneyimizde büyükelçi bulundurabildiğimiz ülke neredeyse kalmadı.

        Bu garabet politikasını “değerli yalnızlık” adını verdikleri saçma sapan bir doktrine dönüştürmek de pek bir işimize yaramadı.

        Türkiye’nin bu değerli yalnızlığından sadece bölgemizde kendini Türkiye’ye rakip gören ülkeler yarar sağladı.

        Doğu Akdeniz’de haklarımızı koruyamaz ve savunamaz hale geldik.

        Bir iki dayılandıktan sonra gemilerimizi kendi karasularımıza çekmek zorunda kaldık.

        Allah'tan Karadeniz’de biraz doğalgaz bulduk da, Akdeniz’in acısını unuttuk.

        Mısır’la Yunanistan’ı kanka yaptık.

        İsrail’le Yunanistan’ı stratejik ortak haline getirdik.

        ABD Deniz Kuvvetleri ile Yunan Deniz Kuvvetleri’ni Türkiye’ye karşı ortak devriye yapacak kadar yakınlaştırdık.

        Yunan sınırımızın birkaç kilometre ötesinde dev bir ABD üssü kurulmasına neden olduk.

        Vatandaşlarımız vize kuyruklarında sürünür hale geldi.

        Yunanistan Türkiye sınırına çelik duvar ördü.

        Tüm bu süreçte bir grup aklı başında insan “Yapmayın, etmeyin, böyle dış politika olmaz. İç politika uğruna herkesle kavga etmeyin” diye yalvardık.

        Sonuçta hain olduk, dış güçlerin adamı olduk, gayrı milli olduk.

        Sonunda ne oldu!

        Bu manasız politikanın bir çıkış yolu olmadığı 10 senenin sonunda anlaşıldı.

        Anlamsız, faydasız inatlaşmadan vazgeçildi.

        Şimdi o politikadan dönülmeye çalışılıyor.

        Hem de inanılmaz bir dönüşle.

        Dün katil dediklerimizin ayağına gidip kucaklaşarak, darbe destekçisi dediklerimizle swaplaşarak, İsrail’le her fırsatta buluşarak, Sisi ile buluşma umuduyla yanıp tutuşarak, Esad’la bir ortamda karşılaşıp konuşabilsek diye bekleşerek.

        Yine de yapılan doğru.

        Geç de olsa, biraz utanç verici bir biçimde de olsa eski politikadan dönmek gerekti ve dönülüyor dönülmesine de, arada Türkiye çok şey kaybetti. Çok zarar etti ve bu zararlar bir süre daha Türkiye’yi rahatsız etmeye devam edecek.

        Ve şimdi aynı şey ekonomi alanında yapılıyor.

        Yine bir inatlaşma, yine yanlış olduğu aklı başında herkes tarafından söylenilen bir politikada ısrar.

        Ve yine “Yapmayın, bu yanlış, böyle ekonomi politikası olmaz” diyenlere yine hain damgası, yine dış güçlerin adamı damgası.

        Sürdürülebilecek mi bu politika?

        Tabii ki hayır.

        Ekonomideki bu düşüş sonunda bir yerde yere çarpacak.

        Ve yine dönülecek.

        Ama olan olmuş olacak.

        Yüz milyarlarca dolara ve milyonlarca insanımızın hayatına, refahına, hatta söylemeye utanıyorum ama namusuna büyük zararlar verdikten sonra bu saçmalıktan da sonunda dönülecek.

        Anlamadığım ise bile bile bu ısrar niye!

        Bitti mi yani

        Bitti mi yani
        0:00 / 0:00

        Bir büyük rezalet olarak başladı.

        Herkes heyecanla neler olacak acaba diye izledi.

        Ve birdenbire konu kapandı.

        Bahsettiğim konu Ünsal Ban ile Zehra Taşkesenlioğlu’nun boşanma davası ile başlayan, Sedat Peker’in çomağı arı kovanına sokması ile büyük bir yolsuzluk rezaletine dönüşüp, kısa süre içinde dört başı mamur aventür filmi haline gelen olaylar zinciri.

        Hafızayı tazeleyelim.

        Ünsal Ban ile AK Parti milletvekili eşi Zehra Taşkesenlioğlu boşanma davası açmışlar.

        Taşkesenlioğlu, akademisyen eşi Ban’dan milyonlarca dolar tazminat istemiş.

        Ban da “Bu parayı nasıl istersin, sen bu parayı nerden buldun da bana verdin” diye sosyal medyadan konuya girince olay patladı.

        Biri milletvekili, diğeri akademisyen maaşı ile geçinen iki kişinin milyonlarca dolarlık serveti, 4,5 milyon dolarlık yatı ortaya çıktı.

        Değirmenin suyu nerden geliyor diye düşünülürken Sedat Peker devreye girdi.

        FETÖ’nün bankasında yıllarca üst düzey görev yaptıktan sonra bu bankadan emekli maaşı bile alanların başı belaya girerken, bu bankayı yöneten kişinin önce bir kamu bankasının başına, sonra da SPK’nın tepesine atanmasındaki garabeti hatırlattı ve SPK’da bir rüşvet ağı kurduğunu anlattı.

        Ve ortaya çok makbul kişiler olmasa da tanıklar çıktı.

        E zaten, bir rüşvet çarkı ile Borsa’da onu bunu çarpanların çok da makbul kişiler olması beklenemezdi.

        Bu arada çarkın dişlilerinden olmakla suçlanan iki Cumhurbaşkanı Danışmanı istifa etti.

        Ünsal Ban, başörtülü eşinin başörtüsüz görüntülerini rüşvet olaylarını kanıtlamak için servis etti.

        Sonra da 4,5 milyon dolarlık yatı ile kaçacaktı denilerek gözaltına alındı.

        Suçu neydi hala bilmiyorum.

        Ve ardından konu kapandı.

        Ne istifa eden danışmanlarla ilgili bir soruşturma duyuyoruz.

        Ne de SPK Başkanı Taşkesenlioğlu ile ilgili bir araştırma.

        Ve bu konuları gündemde tutması gereken muhalefetimizden de tık yok.

        Onlar da kendi kavgalarında.

        Yazık gerçekten bize.

        Ne bu iktidarı hak ediyoruz ne de bu muhalefeti.

        Ya da belki de tam da bunu hak ediyoruz.

        Ama en azından hepimiz değil.

        Ondan eminim.

        Bandıra bandıra ye beni

        Bandıra bandıra ye beni
        0:00 / 0:00

        Bu arada AK Partili akademisyen ile AK Partili milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu, Ban’ın birlikte sahip oldukları 4,5 milyon dolar yani 85 milyon TL’lik yatın Malta bandıralı olması da ilginç.

        Şu açıdan ilginç.

        AK Parti iktidarı, yıllar önce yaptığı bir düzenleme ile sahibi Türk olan yatların Türk bayrağı taşımasını teşvik etmek üzere bu tekneler üzerindeki vergi yükünü kaldırdı.

        Dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, bu konuda çok ısrarcı idi.

        Herkesin Türk bandırasına geçmesini istedi.

        Türk bayrağı taşımayan ama Türklere ait olduğu belirlenen teknelere Türk karasularında yaptırım uygulanacağını, zorluk yaşayacaklarını söyledi.

        Hal böyle olunca da, zaten zamanının büyük bölümünü hatta birkaç Yunan adasına gitmek dışında tamamını Türk karasularında, Türk limanlarında, Türk marinalarında geçiren pek çok yat Türk bayrağı çekti.

        Başta herkes biraz septik yaklaşıp, “Şimdi vergi yok derler Türk bayrağına çağırırlar sonra vergiyi geçirirler” dese de böyle bir şey de olmadı.

        İktidarın zorlamasıyla da olsa çoğunluk Türk bandırasını tercih etti.

        Ama belli ki, milletin uyduğu bu çağrıya uymayan yine AK Partililer olmuş.

        AK Partili vekilin teknesine Malta bandırasını tercih etmiş.

        Niye acaba!

        Stand up ve metin yazarları

        Stand up ve metin yazarları
        0:00 / 0:00

        Bakan Nureddin Nebati’nin ekonomiye bir bir katkısı olmadıysa bile en azından neşe getirdiği açık.

        Gözlerdeki ışıltı ile başlayan eğlenceli söylem, dünkü konuşması ile zirveye çıktı.

        Dünün karamsar havasına eğlence geldi.

        Sosyal medya güldü eğlendi.

        Yıllar önce galerici bir dostumun sergi kataloğu için bir yazı yazmıştım.

        Entel, havalı, süslü, bilmiş onlarca kelimeyi hiçbir anlam ifade etmeyecek biçimde peş peşe cümle içinde kullanmış, ortaya son derece derinlikli ve bilgili görünen ama hiçbir anlamı olmayan zırva bir metin çıkmıştı.

        Sol liberal sözde entellerin köşe yazılarına benzeyen metni arkadayım sergi kataloğuna koymuştu ve birkaç kişi dışında kimse de “Ulan bu zırvalık neyin nesi!” dememiş okumuş ve beğenmişti.

        Bakan Nebati’nin konuşmasının ilgili bölümün görünce aklıma o yazım geldi.

        Nureddin Bey’in konuşma metinlerini kim yazıyor bilmiyorum ama bana öyle geliyor ki, konuşmaları bir köşede izleyip, kıs kıs gülüyor yarattığı etki ile bayağı bir eğleniyordur.

        Bizim için hava hoş biz de eğleniyoruz ama benden Bakan Bey'e tavsiye, metin yazarını değiştirsin.

        Eğlence de bir yere kadar.

        Sonuçta ekonomi yönetimi de bir stand up show'u değil.

        Metin yazarını işsiz bırakıyorum diye de bana kızmayın.

        Cem Yılmaz'ın yanında işe girebilir.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Merak ettiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar