Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bartın’daki felaket hala canımızı acıtıyor.

        Düşündükçe insan kahroluyor.

        Tabii mesele mukadderat denilerek geçiştirilemeyecek kadar önemli

        Felakete sadece bir sayı üzerinden bakmak ve o sayı üzerinden bahane üretmek de anlamsız.

        Bazıları “Çin’de de maden kazası oluyor, gelişmiş ülkelerde de” diyor.

        Doğru, oluyor.

        Ama benim için hiçbir sayı tek başına bir anlam ifade etmiyor.

        Anlam ifade etmesi için o sayıları bir başka sayı ile karşılaştırmak, bölmek çarpmak lazım.

        Maden çalışanları ölümlerinde de durum farklı değil.

        Kömür madeni kazalarında en fazla can kaybının yaşandığı ülke Çin değil mi!

        Bunu biliyoruz.

        İyi de Çin ne kadar kömür çıkarıyor onu biliyor musunuz!

        Çin’in yıllık kömür üretimi 3 milyar 708 milyon ton.

        Türkiye’nin ne kadar dersiniz?

        87 milyon ton.

        Hindistan’ın üretimi 900 milyon ton.

        ABD’nin üretimi 750 milyon ton.

        Güney Afrika’nın 250 milyon ton.

        Almanya’nın 195 milyon ton.

        ABD 750 milyon ton çıkarırken 50 kayıp vermiş.

        Her 15 milyon ton için 1 kayıp.

        Milyon ton başına kayıp 0,066.

        Güney Afrika 250 milyon ton için 100 kayıp vermiş.

        Milyon ton başına kayıp 0,4.

        Çin 3,7 milyar ton çıkarırken 2000 işçiyi kaybetmiş.

        Milyon ton başına kayıp 0,55.

        En kötü sicilli olanda milyon ton başına ölüm oranı 0,5 düzeyinde.

        Buna sadece patlama veya göçük nedeniyle olan ölümler değil, herhangi bir iş kazası nedeniyle kömür madenlerinde meydana gelen tüm ölümler hesaba katılıyor.

        Bizde tüm kömür madeni ölümlerini eğer bir büyük patlama ya da göçük nedeni ile oluşmamışsa bilmiyoruz.

        Elimde güvenilir bir istatistik yok.

        Kömür madenlerindeki ölüm sayılarına biraz da bu gözle bakın.

        Bunun bir kader değil, bir tercih olduğunu anlarsınız.

        Bir mühendislik şirketi: Metropoll

        Bir mühendislik şirketi: Metropoll
        0:00 / 0:00

        Türk siyasetinin “Ölçme ve değerlendirme” bölümünde ilginç bir kişi, enteresan bir kurum var.

        Kurumun adı Metropoll, kişi Özer Sencar.

        Bir dönem AK Parti’ye oldukça yakın bir araştırmacı idi.

        15 Temmuz darbe girişimi sonrası FETÖ ile bağlantılı olmak suçlaması ile gözaltına alındı.

        Daha sonra “muhalif” olarak görülmeye ve AK Partililer tarafından oldukça sert ifadelerle eleştirilmeye başlandı.

        “Anket yapmıyor, algı yapıyor” suçlamaları ile karşı karşıya kaldı.

        Bir röportajında söylediği “Öncelikle karşı tarafın kaybedebileceğine inandırmamız gerekiyor” cümlesi “Algı mimarlığı” yaptığı iddialarına dayanak oldu.

        Ancak son zamanlarda AK Partililerin Sencar’ın “algı” yaratması ile ilgili şikayetleri kesilmeye başladı.

        Ben ise Sencar’a hala büyük bir şüphe ile bakıyorum.

        Bu şüphemin nedeni Sencar’ın algı yaratmadaki hedef değişikliği değil.

        Sencar’ın peş peşe yayınladığı daha doğrusu “bahsettiği” anketler.

        Metropoll araştırmanın “ziraatçi” patronu neredeyse günde iki kere son derece sofistike sorular ve detaylı yanıtlarla anket sonuçları açıklıyor.

        Sorular o kadar detaylı ve incelikli ki Türkiye’de bu soruları yanıtlayabilecek akademisyen sayısı bile sınırlıdır muhtemelen.

        Ama soran Metropoll oldu mu, bu sorular hızla yanıtlanmış oluyor ve aynı hızla da bu denli detaylı bir şekilde bu yanıtlar değerlendiriliyor.

        Ardından da Sencar tarafından açıklanıyor.

        Sencar’ın anket sonucu açıklamalarına bakınca “Bu şirketin en az 2000 anketörü var ve bunlar her gün sokakta anket yapıyorlar” diye düşünüyor insan.

        Dünyanın en büyük ve yaygın anket şirketleri bile bu kadar düzenli ve geniş anket yapamazlar.

        İPSOS’un 500 düzenli anketörü var, onlar bile bu kadarını yapamıyorlar.

        Metropoll, dünyanın en büyük araştırma şirketi GALLUP’un global olarak yaptığı anketlerden fazlasını Türkiye’de tek başına bir günlük olarak yapıyor gibi bir durum var ortada.

        Bana sorarsanız ortada Motropoll’un yaptığı bir anket falan yok.

        Masa başı siyaset mühendisliğini “anketçilik” olarak sunuyor.

        Kendi fikirlerini “anket sonucu” diye pazarlıyor.

        Günlük köşe yazılarını “anket süsü” olarak bize iteliyor.

        Hiç kimse bu kadar detaylı, bu kadar sofistike, bu kadar incelikli sorularla oluşturulmuş anketleri bu kadar sık ve bu kadar düzenli biçimde yapamaz.

        Çok açık ki, Özer Sencar tamamen siyasi mühendislik yapıyor, algı oluşturmak için "araştırma şirketi” adını kullanıyor.

        Bana sorarsanız kendisinden ve şirketinden mümkün olduğunca uzak durmak, yayınladığı “sözde anketleri” asla ciddiye almamak, hatta bunlardan bahsetmemek bile lazım.

        En ufak bir güvenilirliği yok.

        Araştırma adı arasına saklanmış son derece profesyonel bir siyaset mühendisi.

        Muhtemelen aslında matematikçi ya da istatistikçi olmadığı ve ziraatçı olduğu için, ne ekerse ne biçeceğini iyi biliyor.

        Tarlayı kendi yüksek verimine uygun biçimde sürüyor.

        Ha şimdi bazıları “Adam artık AK Parti’ye yanaştı diye bunu yazıyorsun” diyecektir.

        Bunu diyenlere yanıtım şu olur.

        En en muhalif olduğu dönemde ben bu zatı Teke Tek’e çıkarmadım, referans almadım.

        Çünkü hiçbir zaman güvenemedim.

        Şimdi bu yazıyı okuyunca bana bir sürü sözde belge ve evrak gönderir.

        Oysa ben ona “Kılıfın yok” demiyorum ki, "Minare nerede" diyorum.

        BTK şu telefonları durdursun

        BTK şu telefonları durdursun
        0:00 / 0:00

        Telefonumda 200’e yakın engellenmiş numara var.

        Bunların tamamı “pazarlama” aramaları.

        Gece, gündüz, sabah akşam demeden telefonum çalıyor.

        Kimi 850 ya da 860 ile başlayan kimi 216, 212 alan kodları ile arayan “tanımadık” numaralar.

        Sabahın köründe başlıyorlar, gecenin bir vaktine kadar arıyorlar.

        Hepsi pazarlama şirketi.

        Genelde açmıyorum.

        Ama acaba kendi bankam mı ya da eve çağırdığım bir servis mi falan diye bazen açıyor insan.

        Karşında önce bir sesli mesaj.

        Bir şey pazarlıyor.

        Genelde internet aboneliği.

        Ya da yayın platformu.

        Veya bir GSM operatörü.

        İşim yok ise ilgili kişinin bağlanmışına izin veriyorum.

        Kibarca “Kardeşim senin hatan yok biliyorum ama şirketine söyle beni cep telefonumdan rahatsız etmeye hakları yok” diyorum.

        Karşımdaki kadın ya da erkek hiç fark etmiyor.

        Beni dinlemiyor bile.

        Başlıyor aboneliğin avantajlarını anlatmaya.

        İşin saçmalığı ben zaten bunların bazılarına aboneyim.

        Mesele en çok arayan Digitürk.

        Yahu kurulduğu günden beri aboneyim. Ne ha bire arayıp duruyorsunuz diyorum.

        Anlatamıyorum.

        Bu numaraları engelliyorum haliyle.

        Ertesi gün başka bir numaradan aynı şirket yine arıyor.

        Delirmemek işten değil.

        800’lü numarayı açmasam bu kez normal hattan arıyorlar.

        Israrla arayınca insan mecburen açıyor, belki bir tanıdığın başına bir şey geldi, bir ihtiyaç falan var diye.

        Hop karşında “İyi günler. Size en avantajlı internet paketini sunuyoruz” diyen şuh bir ses.

        Hay sana da internetine de paketine de…

        Bu sadece benim sorunum olsa sorun değil.

        Çevremdeki herkesin durumu aynı.

        Sürekli bir taciz

        BTK’dan rica ediyorum.

        Bu rezaleti durdursunlar.

        Yoksa ağzımı çok fena bozacağım.

        Önceden söyleyeyim.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Karşımızdakilerin aklıyla alay etmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar