Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Hafta içinde, bölgemizde ilginç bir görüşme gerçekleşti.

        Türkiye’de yeterince yankı uyandırmasa da, Ortadoğu’nun yakın geleceği açısından önemli bir görüşme ya da buluşmaydı.

        Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas’ın üst düzey bir yönetici grubu, yıllar önce terk ettikleri Şam’a gittiler ve Şam’da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la bir araya geldiler.

        Toplantı sonrası Hamas İslam Dünyası ile İlişkiler sorumlusu El Hayye, “Filistin davasının asil bir destekçiye ihtiyacı vardı” diyerek 11 yıllık dönemin sona erdiğini açıklamış ve geçmişin defterini kapatıp, geleceğe bakacaklarını söylemiş.

        Bu ziyaretin tek bir anlamı var.

        Esad'ın kazandığının resmen kabulü.

        Hamas’ın el sıkıştığı Esad’ı artık Ortadoğu’da hiçbir güç “İslam dışı” ilan etme kudret ve kuvvetine sahip değil.

        Bu görüşme Suriye iç savaşının bittiğinin fiili ilanı.

        Türkiye’nin Suriye politikasının iflasının da mahkeme ilamı.

        Bu politikanın sorumluları ve 11 yıllık uygulayıcıları Muharrem İnce’nin yenilgiyi kabul ederken söylediği gibi açık açık söylerler mi bilmiyorum ama “Adam kazandı”.

        REKLAM

        Şu andan itibaren Türkiye’nin Esad’la görüşmekten ve “Sen kazandın arkadaş” demekten başka şansı yok.

        Türkiye’de 20 yıldır iktidar olan fikriyatın, en iddialı konu olan Ortadoğu politikasının tümden çöküşüne şahitlik etmek çok acı.

        Katil Suudi Arabistan, darbe destekçisi Birleşik Arap Emirlikleri politikalarında 180 derecelik dönüşler.

        Mısır politikasında 180 derecelik dönüş çabaları ortada.

        Şimdi artık Suriye’de de düşman ilan edilen Esad’ın zaferine şahit olarak uzlaşmak zorunda kalmak.

        Elbette bunu da “Büyük uluslararası başarı” diye satacaklar ve her kör satıcının bir kör alıcısı olduğu gibi bunu da satın alacak birilerini bulacaklardır.

        Ama tüm bu sürecin sonunda elde kalan 8 milyon sığınmacı, yanı başımızda patlamaya hazır cihatçı terör yuvası İdlib ve Suriye sınırımızda kurulmuş bir PKK devleti olacak.

        Ama neyse ki, Putin’le aynı masada oturabiliyoruz.

        Bir de tahıl koridorunun mimarıyız.

        Çok şükür.

        İktidar ekmeğini yağlayanlar

        İktidar ekmeğini yağlayanlar
        0:00 / 0:00

        Zaman, bazen de çok kısa zaman bizi haklı çıkarıyor.

        Seçim dönemine girildiği zaman CHP ve HDP içinden iktidarın çok ama çok işine yarayacak çıkışlar yapılacağını söylemiştim hatırlarsanız.

        O günden beri peş peşe pek çok şeye şahit olduk.

        Sonuncusu ise “kimyasal silah” olarak patlatıldı.

        PKK, Türk Ordusu’nun kimyasal silah kullandığına ilişkin bir suçlamada bulundu.

        Önce Türk Tabipler Birliği Başkanı olacak kişi hiçbir delile dayanmayan, çirkin bir açıklama yaptı.

        Onu da Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir milletvekili takip etti.

        40 yıllık terörle mücadele tarihinin, en sert dönemlerinde bile kimyasal silah kullanmamış bir ordunun bugün böyle bir şey yapma ihtimali sıfıra yakındır.

        Bu gerçek ortada iken, böyle bir iddiayı sanki tamamen gerçekmiş havası yaratacak şekilde bu denli yüksek tondan sahiplenmek yapılabilecek en aptalca işlerden biridir.

        “Türk ordusunun şanlı sicilinde böyle bir şey yoktur. TSK bu çirkin yakıştırmayı araştıracak ve yanlışlığını kanıtlayacak kadar da güçlü ve kendine güvenen bir ordudur” demek başka bir şeydir, kendi mensuplarına yaptığı infaz ve işkencelerle tanınan bir terör örgütünün iddiasını peşin peşin kabullenmek de başka bir şeydir.

        Ama emin olun seçime kadar başta CHP olmak üzere muhalefet içinden iktidarın ekmeğine yağ sürecek daha çok şey gelecektir.

        Unutkan Kurt

        Unutkan Kurt
        0:00 / 0:00

        İktidarımız bir şeyi çok iyi biliyor.

        “Bu millet hızla alışır ve hızla unutur.”

        Gerçekten de her şeye alışıyor, her şeyi çok çabuk unutuyoruz.

        Sorunlar ortadan kalkmasa bile çok hızlı biçimde o sorunla birlikte yaşama alışkanlığı geliştirebiliyoruz.

        Kiralar uçuyor.

        Birkaç gün gürültü patırtı. Sonra unut gitsin.

        Doğalgaz faturaları astronomik.

        Biraz itiraz, biraz öfke. Sonra yapacak bir şey yok öderiz.

        Elektrik faturaları keza.

        Bir yılda 3 katına çıkmış. Önce kızgınlık, sonra 5’li çeteyi dövecek halimiz yok ya, verelim gitsin.

        Market, kasap, manav faturalarına karşı tavrımız da farklı değil.

        Sadece ekonomik değil, toplumsal meselelerde de uzun süreli bir tavrımız yok.

        İlk kızgınlıktan sonra mücadeleyi değil, unutup hayatımıza devam etmeyi seçiyoruz.

        Böyle meselelerden biri de öğrencilerin yurt sorunu.

        Önce öfke, kızgınlık, tepki.

        Sonra hızlı bir tevekkül.

        Oysa bu sorun ortadan kalkmış değil. Artarak sürüyor.

        Şu feryadı birlikte okuyalım:

        “Oğluma nihayet KYK’dan yurt çıktı. Hemen o gece e-devlet'ten işlemleri yaptı, ücretini de yatırdı. Yurt kaydını yaptırmak için Buca'ya gitti. Ahmet Tatari denen yurdun A blokunda işlemleri yaptırıp yeni açılan ve uzak mesafede olan D blokundaki odasına yerleşmeye elinde bir bavul ve bir valiz sırtında çantayla gitti. Bir de ne görsün D blok daha açılmamış. Faal değil yani. Görevliler, faal olan bloklarda boş yer arıyorlar.

        Açık olan bloklara yerleşenlerin büyük bölümü faal olmayan blokta yeri olan öğrenciler. Haftalardır burada yer bekliyorlar. Ne sıcak su var, ne Internet ne de eşyaları koyacak dolap. Sadece yatak var.

        Yani Fatih Bey kısaca aceleye getirilip 15 gün önce açılan yurtlarda geçtim interneti, ne eşya koyacak dolap ve ne de sıcak su var. Yurt çıktı denilen öğrenciler de başka bloklarda ve kendilerine çıkan yatağa geçmeyi bekliyorlar. Ama duş almadan günlerdir perişanlar. GSB yurt sorununu gerçekten çözmüş.

        Sonuçta oğlum kendisine çıkan yurt binası henüz açılmadığı (açılmadı ise nasıl çıkıyor ve parası isteniyor) için bavulları ile ortada kaldı. Uzaktayız elden de bir şey gelmiyor.

        Bir otele gidip yerleşmesini söyledim mecburen.”

        Bu nevi çok şikayet var yurtlarla ilgili.

        Ama kimsenin umuru değil ve ses seda çıkaran yok, çıkaranı da duyuran yok.

        Çünkü sorun çözülmedi ama modası geçti.

        Hani bir laf vardır “Kurt kışı atlatır ama yediği ayazı da unutmaz” diye.

        Bu kurdun bizi Ergenekon’dan çıkaran Bozkurt olmadığı aşikar.

        Çünkü biz kışı atlatıyoruz ama ayazı da hemen unutuyoruz.

        Bunu da en iyi iktidar biliyor.

        Tanklar ve dronelar

        Tanklar ve dronelar
        0:00 / 0:00

        BMC CEO’su Murat Yalçıntaş ve BMC Genel Müdürü Mehmet Karaaslan’ın ziyaretlerini yazdım iki gün önce ve tabii anlattıklarının “yazılabilir” bölümlerini.

        Gerisini de ileride yazacağım umarım.

        Bu arada geleceğin savaşlarında tankların rolü olup olmayacağını da sordum Karaaslan’a.

        Çünkü son zamanlarda, özellikle de Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Karabağ savaşında ve Ukrayna-Rusya savaşında SİHA’lar karşısında çaresiz duruma düşen zırhlı birlik görüntüleri ve kullanılamaz hale getirilmiş tanklar, droneların dünyasında tankların bir önemi kalmadığı izlenimini doğruyordu.

        Küçük bir drone tarafından etkisiz hale getirilebilen 70 tonluk bir tankın savaşta bir fonksiyonu kalmış mıydı!

        Karaaslan’a bunu sordum.

        Tam da damarına basmışım.

        “Fatih Bey, bunu 6 saat konuşabiliriz” dedi.

        Karaaslan’ı göre tanklar ve kara birlikleri olmadan bir savaşı dronelar ya da sadece hava gücü ile kazanamazdınız.

        Tam ve gerçek sonuca ulaşmak için kara birliği, kara birliğinin sonuca ulaşabilmesi için de tank şarttı.

        Ve tanklar geleceğin savaşlarında da etkili ve gerekli olacaktı.

        Karaaslan’a göre drone saldırıları karşısında etkisiz kalan ve imha edilen tanklar eski nesil tanklardı.

        “Eskiden tanklar için tehdit yerden gelirdi. Bildiğimiz savaş uçakları tanklara karşı önemli bir tehdit oluşturmazdı. Karadan atılan anti tank füzelere karşı kendini koruyabilen bir tank büyük oranda korunmuş olurdu. ABD bunu değiştirmek için A10 açıklarını geliştirdi. Ancak sonra ortaya çıkan drone teknolojisi asıl büyük değişikliği getirdi.

        Ancak bu tehdit, tankları da kendilerini savunma konusunda yenilik arayışına yöneltti. Artık bugünün yeni tanklarında buna karşı da savunmalar var. Akıllı mühimmatlar geliştirildi. Yerden havaya koruma silahları tanklara koyulmaya başlandı.

        Sürü dronelara karşı havada patlayan şarapnel etkili akıllı mühimmatlar var.

        Başka birçok yeni savunma teknolojisi var. O gördüğünüz drone kurbanı tanklar yeni nesil modern tanklar değil. Artık yeni tanklar geliyor. Almanya Leopard 3’leri geliştiriyor. Bizim Altay da bu sistemlere sahip. Tanklar bitmiyor. Çağa ve yeni savaş konseptlerine uyumlu hale geliyor” dedi.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Fikri olmayanın zikrine güvenmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar