Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Hafta içinde Brandweek’te konuşmacıydım.

        50 yıllık yakın arkadaşım, mektep arkadaşım, aile dostumuz Levent Erden davet edince gitmemek olamazdı.

        Levent Erden’in moderasyonunda iki konuklu bir oturumda konuklardan biri idim. (Gülmeyin ama diğeri Özer Sencar’dı.)

        Kendi oturumumuzdan sonra biraz gezelim dedik ve Brandweek’teki Togg standına denk geldik.

        Tabii Togg’daki dostlarla.

        Hemen sohbet başladı.

        “Çok yüklendin bize” dediler.

        “Yüklenmedim. Soru soruyorum. Çünkü merak ediyorum" dedim.

        Önce üretim planında olmayan yan ayna yerine yan kamerası olan araçla ilgili “Bu araç üretimde yok. Eski araç” demem konusu açıldı.

        “Bu araç eskiden gösterdiğimiz prototiplerden değil. Yeni” dediler.

        “Yahu siz kendiniz bana üretilmeyecek bu araç dediniz. Hatta ben Gürcan Karakaş’a ‘Opsiyon olarak olsaydı keşke’ dedim. O da bunun opsiyonel olarak üretilmek için çok pahalı bir seçenek olduğunu bu yüzden üretmeyeceğinizi söylemedi mi?”

        “Haklısın. Söyledi ama daha sonra focus gruplardan gelen veriler ışığında bunu da bir seçenek olarak üretme kararı alındı.”

        “Peki bunu bana bir mail ya da telefonla söyleyemediniz mi, söyleseniz hemen anlatırdım” dedim.

        “Üretim bandı çalışmıyor dediniz.”

        “Hayır öyle demedim. Üretim bandının çalışmadığı dedikoduları var. Açılış sırasında içeriden görüntü vermemeniz ve gazetecileri içeri sokmamanız bu iddiaya dayanak teşkil ediyor, üretim bandının ve robotların çalışırken görüntülerini yayınlamanız lazım dedim.”

        “Evet öyle dediniz biz de yayınladık.”

        “Peki niye TESLA gibi üretim bandının ve fabrika içinin canlı görüntülerini internet sitenizden sürekli olarak yayınlamıyorsunuz?” diye sordum.

        “Yayınlıyoruz” yanıtını verdiler.

        “Her gün internet sitenize bakıyorum. Böyle bir şey görmedim” dedim.

        “Youtube’da yayınlıyoruz.”

        “Togg.com.tr’de yayınlasanız, Togg.com.tr’nin açılış sayfasına bu yayını bir köşeden koysanız, en azından orada bir link verseniz daha iyi olmaz mı?” diye sordum.

        “Olabilir” dediler.

        “Fabrika açılalı 10 günü geçti. Her gün 20 araç yapsanız şu anda otoparkta 200 araç olması lazım. Bunları da niye paylaşmıyorsunuz” diye sordum.

        “Çünkü çıkan araçlar hemen TIR’lara yüklenip homologasyon ve tip onay belgesi testleri için Almanya’ya gidiyor” dediler.

        “O zaman TIR’lara yüklenen araçların görüntülerini, fotoğraflarını koymak zor mu?” dedim.

        Togg’la ilgili başka şeyler de konuştuk ama lafı uzatmayayım.

        Bana göre mesele şu.

        Ben bu otomobilin sadece iktidarseverleri değil, başta otomobilseverler olmak üzere herkesi heyecanlandırmasını, herkes tarafından benimsenmesini istiyorum.

        Siyasiler ve trolleri hiç umurumda değil ama Togg ekibinin bunu anladığını zannediyorum.

        NOT: Togg'a ön sipariş vermek isteyen İBB'ye verilen yanıt son derece yanlış. "Cumhurbaşkanı'ndan başkasının siparişlerini kabul etmiyoruz" demek yerine "Şu anda sadece Cumhurbaşkanlığı makamına tek bir adet sipariş kabul ettik. Sipariş kabulüne henüz başlamadık. Markamıza gösterdiğiniz güvene çok teşekkür ederiz" şeklinde çok daha düzgün bir yanıt verilebilirdi. İBB'ye verilen yanıt son derece kabadır. Marka ve markanın sahipleri açısından utanç vericidir.

        Üstelik böyle bir sipariş siyasi açından da iktidarın çok işine yarayabilirdi.

        Küçük kalkar büyüğe bakar

        Küçük kalkar büyüğe bakar
        0:00 / 0:00

        Bu Z kuşağı meselesine asla inanmadım.

        Gençleri alfabenin çeşitli harfleri ile sınıflandırmayı doğru bulmuyorum.

        Gençler gençtir ve hızlı bir biçimde büyürler.

        Bu yüzden başına herhangi bir harf koymadan gençler diyerek, gençlerin siyasi tercihlerine bakalım.

        Elimde birkaç ayrı firmanın 1996 ila 2002 arasında doğmuş ve bu seçimde oy kullanacak genç seçmenlerle ilgili verileri var.

        Bunların hepsini bir araya getirince ortaya şöyle bir tablo çıkıyor.

        Genç seçmenlerin AK Parti’den uzak olduğu cümlesi tam olarak doğruyu yansıtmıyor.

        Gençler arasında AK Parti’nin oy oranı yüzde 30 civarında.

        AK Parti’nin genel oyu yüzde 48 iken genç seçmen arasında oylarının düşük olduğu doğru idi.

        Bugün durum bu değil. Genel oyu ile gençler arasındaki oyu hemen hemen aynı.

        CHP’de ise tam tersi bir durum var.

        CHP’de genç seçmenlerin oyu yüzde 35’e yakın.

        CHP’nin genel oyundan 7-8 puan kadar daha yüksek.

        Genel oy oranına oranla gençlerden en fazla oy alan parti ise Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi.

        18-26 yaş arasındaki seçmende Zafer Partisi’nin oy oranı yüzde 13’ün üzerinde.

        Bu da Zafer Partisi’nin genel oy oranının 4 katı, 50 yaş üzerinde seçmenden aldığı oyun ise tam 10 katı.

        Diğer partilerde ise gençlerin oyu, genel oylarının epey altında.

        Yine de gençlerin, tercihlerinde büyüklerinden etkilendiklerini ve benzer bir siyasi hizalanma yaptıklarını söylemek çok yanlış olmaz.

        Trajedi komedi

        Trajedi komedi
        0:00 / 0:00

        Yıllar önce yazmıştım bunu.

        Bu dediğim Hegel’in bir tespiti.

        Ünlü filozof şöyle der: “Tarihte bütün büyük olaylar ve kişiler hemen hemen iki kez yinelenir.”

        Bu cümleye eklemeyi Karl Marx yapar: “İlkinde trajedi ikincisinde komedi olarak.”

        Hangi olaya istinaden yazdığımı hatırlamıyorum ama bunu yıllar önce paylaşmıştım okurlarla.

        Şimdi yine aklıma geldi.

        Türkiye’nin yakın tarihinde bir kırılmadır Recep Tayip Erdoğan’ın okuduğu şiirdeki bazı cümlelerin halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği gerekçesiyle mahkum edilip hapse atılması.

        Böylece o gün kendi partisinin yönetimince bile çok fazla benimsenmemiş ama başarılı bir belediye başkanı hapse atılmış ve siyaseten yasaklı hale gelmişti.

        O gün yazdığım gazete “Muhtar bile olamaz” başlığı atarken ben kendi köşemde “5 yıl içinde Başbakan olacak adamı biz bugün hapse attık” demiştim.

        Şimdi o birkaç aylık hapisten 20 yıllık mağduriyet çıkaran bir siyasi hareket, yine bir İstanbul Belediye Başkanı’nı hapse atmak ve siyasi yasaklı hale getirmek için kendisine karşı uygulanan taktiği kullanıyor.

        Tayyip Erdoğan’ın hapse atılması Türk siyaseti için bir trajediydi ve sonuçlarını hala yaşıyoruz.

        Şimdi Tayyip Erdoğan’ın partisi kendisi için tehlikeli gördüğü bir başka İstanbul Belediye Başkanı'nı hapse atmak için yırtınıyor.

        Bu çok açık bir komedidir.

        Türk siyaseti için gülünecek bir durumdur.

        2019 yerel seçimleri sonrası iktidarın seçimi geçerli saymayacağını ilk günden görüp söyleyen ve “Bunu yaparsanız İmamoğlu çok daha güçlü şekilde kazanır. Konya’da yıllar önce aynı şey yaşandı. Mehmet Keçeciler’in kazandığı seçim iptal edildi. Tekrarlanan seçimde bu kez fark atarak kazandı” demiştim.

        Tam da öyle oldu.

        Belli ki AK Parti yönetimi tüm bunlardan ders almıyor.

        Siyaseti komediye çevirmeyi seviyor.

        Ya da kim bilir belki de İmamoğlu’ndan bir kahraman yaratmak istiyorlar.

        Yoksa bu kadar da öngörüsüz olamazlar.

        Tatbikat değil rezalet

        Tatbikat değil rezalet
        0:00 / 0:00

        Dün akşam Türkiye'de ciddi bir komedi vardı.

        Hayatımda gördüğüm en komik sözde tatbikat.

        AFAD'ın deprem tatbikatı.

        Günler öncesinden cumartesi akşam saat 18.57'de deprem tatbikatı yapılacağı duyuruldu.

        Ama son derece programsız, organizasyondan uzak bir tatbikat olduğu başından belli idi.

        Ciddi bir tatbikatta 18.57'de alarmlar çalar, mesajlar gelir, en kısa süre içinde de deprem toplanma alanlarında toplanılır, bu arada AFAD, itfaiye ve cankurtaran servislerini alarma geçirir, bunlar sözde yangın ve yıkılan binalara harekete geçer, kurtarma ekipleri hemen organize olup AFAD'ın haber verdiği adreslerin önünde buluşur falan.

        Bunların hiçbiri olmadı. Çünkü muhtemelen deprem toplanma alanları imara açılıp yok edildiği için bunun ortaya çıkmasını istemediler. Ama zaten tatbikatın gerisi de rezaletti.

        Biz 7 mektep arkadaşı bir lokantada idik o saatte.

        Tatbikat saati öncesi "Biz burada bir masanın, tezgahın arsasına sığınmış gibi yaparız da, acaba Fenerbahçe maçında statta olanlar tatbikatı nasıl yapacak" falan diye konuşuyorduk.

        Sonra saat 18.57 oldu.

        Ne bir mesaj, ne bir alarm.

        Tık yok.

        Sonra masadaki 7 kişinin 7'sine de ayrı ayrı saatlerde, hemen hemen 1,5-2 saat farkla mesajlar gelmeye başladı.

        Bana mesaj saat 20.19 gibi geldi, ekranda belirdi. Açmaya çalışırken yok oldu.

        Bulunduğumuz lokantadaki herkes aynı durumda idi.

        Herkese farklı saatlerde mesaj gelmişti.

        Aynı yeri farklı saatlerde vuran ilginç bir fay hattı vardı AFAD'ın.

        Ve kimse de ne yapacağını bilmiyordu.

        Boş, saçma sapan bir tatbikat oldu. Tam bir dostlar tatbikatta görsün durumu.

        Şunu anladık ki, saati belli bir sözde tatbikatı dahi beceremeyen bir sistemle depremi bekliyoruz.

        Allah hepinizin yardımcısı olsun diyeceğim.

        Çünkü belli ki işimiz Allah'a bırakılmış.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        İnsanlara insan gibi davrandığımız zaman.

        Diğer Yazılar