Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dün arayan bir tıp profesörü arkadaşım, çıkarılması gündemde olan EYT düzenlemesi ile ilgili bir noktaya dikkat çekti.

        “Yeni EYT yasası, söylenilen şekli ile çıkarsa, kamu düzeni çok ağır darbe alacak” dedi.

        Ve nedenlerini anlattı.

        “Bu yasa çıktığı anda, kamudaki iş gücünde çok dikkat çekici bir kayıp meydana gelecek. Alanında uzman, pek çok nitelikli personel kaybı yaşanması kaçınılmaz olacak. Özellikle geçmiş yıllarda yapılan yasal düzenlemeler ile taşerondan kadroya geçen ve başta benim bildiğim Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastaneler ama mutlaka diğer kamu kurumlarında da çok kilit personel emekli olacak. Bunların bazıları zorunlu olarak emekli edilecek. En azından yasada bu zorunlu emeklilik durumunun düzenlenmesi gerek. Bu haliyle çıkarsa ülkede ciddi sorun olur” dedi.

        Daha sonra kamuda önemli bir makam işgal eden bir başka profesörün uyarısı geldi.

        “EYT sorunu çözülürken çok ciddi bir planlama lazım. Kamuda ve özel sektörde çok hızlı biçimde personel çıkışı olacak. Bazı şirketlerde ve kamu kurumlarında personelin yüzde 10’dan fazlasının kısa sürede emekli olması gündeme gelecek. Şirketler bu duruma hazırlıklı olamamaktan korkuyorlar. Kamuda da aynı korku var. Özellikle savunma sanayi gibi sektörlerde hızlı bir boşalma ve takiben hızlı bir beyin göçü olabilir. Özel sektörde bunların üzerine bir de kıdem tazminatı sorunu ortaya çıkacak. Ekonomik koşullar ortada iken, bankalar kredi musluklarını kapamışken, bu kıdem tazminatı yükünün altından zor kalkarlar” dedi.

        Her iki uyarı da çok önemli.

        AK Parti'nin yasa yapmadaki “becerisi!” de göz önüne alındığında sonradan çok ciddi düzeltmeler yapılmasını gerektirecek ama başta ülkeye büyük felaket yaşatacak alelacele bir yasa çıkarılması çok mümkün.

        Bu yüzden şimdiden uyaralım da, faydasız bir son pişmanlık gelmesin ardından.

        CHP'nin liberal 'dizaynır'ları

        CHP'nin liberal 'dizaynır'ları
        0:00 / 0:00

        CHP’nin ne yapmaya çalıştığını, CHP liderinin kimlerin etkisi altında olduğunu, partinin hangi yöne doğru bir yolculuk içinde bulunduğunu ve hepsinin sonucu ama hepsinden de önemli olarak Cumhurbaşkanlığı adaylığında kimi öne çıkarmak isteyeceğini görmek artık kolay hale geldi.

        CHP’nin yeni heykeltraşları artık kendilerini saklama ihtiyacı hissetmeden, partiye bir hiza vermeye çalışıyorlar.

        Aslında tablo ya da perde arkasındaki “Yeni CHP” kendini hissettiriyordu ama net bir şekilde Kemal Kılıçdaroğlu’nun İngiltere gezisinde yaptığı bir görüşme ve verdiği bir fotoğraf ile ortaya çıktı.

        Amberin Zaman fotoğrafı.

        Yanlış anlamayın, Amberin Zaman’ı severim, iyi bir gazeteci olduğunu düşünürüm.

        O ayrı.

        Ama o fotoğraf, Kılıçdaroğlu’nun bindiği trenin hangi tren olduğunu gösterdi.

        O tren “Libo-Tren” Türkiye’nin ünlü liberalleri, şu anda CHP’ye el atmış ve hem CHP’yi, hem de CHP üzerinden Türkiye’yi dizayn etmeye çalışıyorlar.

        Bunu da ayrı yerlerde konumlanmış, eski AK Partili liberaller üzerinden yürütüyorlar.

        Bir süre önce hep birlikte eski AK Partilisi, şimdinin ise Gelecek Partisi kurucusu, ünlü “Liberal-Oportunist” Etyen Mahçupyan’i tartıştık.

        Gelecek Partisi Genel Başkanı, eski AK Parti Genel Başkanı, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Danışmanı” sıfatıyla bir açıklama yaparak “Eğer altılı masanın adayı Mansur Yavaş olursa ben oyumu Erdoğan’a veririm. Putin ile Mansur Yavaş’ı aynı masada düşünemiyorum” buyurdu.

        İnce bir çizgiden, AK Parti’nin elinde kalan tek koz gibi görünen uluslararası ilişkiler noktasından popüler aday adayını vuruyordu.

        Niyet belli idi.

        AK Parti’den atılan bir liberal olarak CHP’nin Mansur Yavaş’ı öne çıkarmasını istemiyordu.

        Siyasi mühendisliğe soyunmuştu.

        İki gün önce dikkatleri Mahpçupyan kadar çekmeyen ama onun kadar önemli bir başka açıklama, bir dönem AK Parti’ye büyük destek veren eski Yeni Şafak, şimdinin Karar yazarı Ali Bayramoğlu’ndan geldi.

        Bayramoğlu, “Ben kişilere dayalı bir siyasete karşıyım. Bu yüzden İmamoğlu’na da karşıyım. Toplum kişiye dayalı siyaset anlayışından çok çekti” diyerek Erdoğan örneğini verdi ve “İmamoğlu, Erdoğan 2,0’dır” şeklinde bir süredir oluşan algıyı kullanıp güçlendirerek, Mahçupyan benzeri bir siyaset mühendisliğinin 2. ayağını başlattı.

        Bu ayaklar üzerine nasıl bir yol inşa etmeye çalıştıkları ise sır değil.

        Çok açık ki, Yeni Demokrasi Hareketi’nden beri Türkiye’de bir siyasi mühendislik çabası içinde olan bu liberal taife, AK Parti’den sonra şimdi de CHP içinde bir çaba içindeler.

        Ve anlaşılan o ki, öncelikle Yavaş ve İmamoğlu’nun önünü kesmek, sonrasında mümkünse Abdullah Gül’ü, olmadı bir başka ismi, o da olmadı Kılıçdaroğlu’nu aday yapmak istiyorlar.

        Kılıçdaroğlu ise geçmişten zerre ders almamış görünüyor ve bu “Libo-Tren” yolculuğuna çıkmaya çok müsaitmiş gibi bir izlenim veriyor.

        Dün MHP’nin, bugün ise AK Parti eskisi liberallerin ve muhafazakarların peşinden gidiyor.

        Yazık ediyor.

        Eleştiriler haklı, sosyopatlar değil

        Salı akşamı Tek Tek’te sokak hayvanları meselesini tartıştık.

        Programa Haytap Başkanı Av. Ahmet Kemal Canpolat ve Veteriner Hekim Birliği Başkanı Murat Arslan katılacaktı.

        Program ekibi bir son dakika değişikliği yaparak Murat Arslan yerine Güvenli Sokaklar Derneği Başkanı Murat Pınar’ın katılacağını söyledi.

        Bunun gerekçesini de “Canpolat ile Arslan’ın aynı fikri savunduğunu Murat Pınar’ın ise farklı düşündüğü için konunun daha sağlıklı tartışılması” olarak açıkladılar.

        Haklılardı.

        Üstelik Murat Pınar, kızını bir köpek saldırısı sonucunda kaybetmiş bir babaydı.

        Program sırasında Haytap Başkanı Canpolat, İstanbul stüdyoda olmanın da avantajını kullanarak Pınar’a söz hakkı vermeden anlatmaya başladı.

        Yüksek perdeden konuşuyor, bağırıyor, çağırıyordu.

        Defalarca uyarılarımı dikkate almayınca ben de kendisine sert bir çıkış yaptım.

        Hata mıydı?

        Evet.

        Zaten yayın esnasında kendisinden özür de diledim.

        Haksızdım.

        O da “Ben de biraz heyecanlı konuştum” dedi.

        Ne olursa olsun yapmamam lazımdı.

        Hemen arkasından bir linç başladı.

        Ne hayvan sevmezliğim kaldı, ne hayvan düşmanlığım.

        Programı izlemeyenler. Programdaki tavrımı görmeden bilmeden duydukları üzerinden saçma bir kampanya başlattılar.

        Davranışımı eleştirenler sonuna kadar haklıdır.

        Ama oradan yola çıkıp beni hayvan düşmanı, katliam yanlısı ilan edenlere iki çift sözüm var.

        Sokak hayvanları ciddi bir sorundur.

        En vicdani biçimde çözülmek zorundadır.

        Ama siz “sözde hayvan severler” bunun önündeki engelsiniz.

        Evladını kaybetmiş bir baba ile empati kuramayacak, vicdansızca karalayacak kadar vicdan yoksunusunuz.

        Bu empati ve vicdan yoksunluğu klinik olarak iki hastalığa işaret eder.

        Bunlardan ilki psikopatlıktır.

        Diğeri ise sosyopatlık.

        Birinden birini seçin ve güle güle kullanın.

        Bu tip hastaların önemli bir özelliği ise vicdanları varmış gibi yapabilme, vicdanı ve empatiyi taklit edebilme yeteneğidir.

        Ama bu sorunu ancak ve ancak gerçek vicdan sahipleri çözebilir.

        Sizin gibi sözde vicdanlılar değil.

        NOT: Neler yapılması gerektiğini de yarın yazarım artık.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Mış gibi yapmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar