Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın verdiği rakamlar korkunç ve müthiş bir sorumsuzluğu ortaya koyuyor.

        Geçen ay tam tamına 2 milyon 866 bin 7 kişi, çeşitli sağlık kuruluşlarından aldıkları doktor randevularına gitmemişler. Gitmedikleri gibi zahmet buyurup aldıkları randevuları iptal de etmemişler.

        Aldıkları doktor randevularına gitmeyen 2 milyon 866 bin 7 kişinin her biri, sağlık kurumlarında, doktorlarda 5 dakikalık kayba neden olsa ortaya çıkan faciaya bakar mısınız!

        Ortalama bir muayenenin, hadi vakti bol bol verelim, 20 dakika sürdüğünü varsayarsak bu 2 milyon 866 bin 7 kişinin neden olduğu 14 milyon dakikalık zaman kaybı içinde 716 bin hastaya bakılabilir, 716 bin kişinin daha sağlık sisteminden faydalanması sağlanabilirdi.

        Sadece bu 2 milyon 866 bin 7 kişi biraz daha sorumluluk sahibi olsa ve randevularını iptal etme medeniyetini gösterebilseydi.

        Bence yapılması gereken şudur.

        Randevusunu alıp, randevusuna gitmeyen ve bu randevuyu iptal etmeyenlere birkaç ay süreyle yeni randevu verilmemeli.

        Çünkü bu kabalığın ve sorumsuzluğun bedelini başkaları ödüyor.

        Oysa kendileri ödemeli.

        Dış güç Fitch

        Dış güç Fitch
        0:00 / 0:00

        Sevgili okurlar, üç günlük kaçamağıma gösterdiğiniz anlayış için teşekkür ederim.

        Bu kez “Kovuldun mu, yazılarına mı son verildi, niye yazmıyorsun” gibi sualler sormadanız.

        Ben de çok yakın üç arkadaşımla üç günlük bir kaçamak yaptım.

        Bu aslında 3 yakın dostumun bana 60. yaş hediyesiydi.

        Onu da anlatırım bir ara.

        Üç gün boyunca, kaçamağın keyfini çıkarmak niyetindeydim ve bu yüzden yazı da yazmadım ama açıkçası içim içimi yemedi desem yalan olur.

        Memlekette yazılacak, yazılması gereken ama yazılmayan, yazılamayan öyle çok şey var ki!

        Bunlardan biri de kredi değerlendirme kuruluşu Fitch’in geçen hafta yayınlanan raporu.

        Raporu okuyunca hem gülesim geldi hem de seçime doğru iktidara hem sözde muhalefetten ve yurt dışındaki sözde karşıtlardan gelecek önemli destekler geleceğini anlattığım yazım geldi.

        Başta CHP ve HDP olmak üzere muhalefet partilerinde, seçim yaklaştıkça iktidarın ekmeğine yağ sürecek açıklamalar, öneriler ve iç kavgalar göreceğiz demiştim. Yavaş yavaş başladık. Turpun değil, turpların büyükleri heybede.

        Göreceksiniz.

        Keza yurt dışından da, özellikle Batı ülkelerinden iktidara sözde karşıt noktalardan, çok sıkı üstü örtülü destekler gelecek demiştim o da başladı. Ama orada da turpların büyükleri heybede.

        Fitch’in hiçbir dayanağa sahip olmadan Türkiye ile ilgili üç seçim senaryosu yaparak, bunları sözde analiz ettiği raporu da bunlardan biri.

        Genelde Fitch'i dış güç, Türkiye aleyhtarı bir kurum olarak niteleyen iktidar yanlıları ise rapor hoşlarına gidince Fitch'i dış mihrak olarak görmektense raporun tadını çıkarmayı tercih ettiler.

        Uzun zamandır Türkiye ile ilgili doğru düzgün bir çalışması olmayan ama seçim yaklaşırken birdenbire yellen yellen ipe diz tarzı bir raporla karşımıza çıkan Fitch’in bu “Çalışması!” ile ilgili değerlendirmeyi ben değil, uzun yıllar Türkiye’nin en önemli ekonomi planlama teşkilatlarında çalışmış, üstelik de birkaç kuşaktır devlet geleneğinden gelen bir isim yaptı.

        Gelin onun bu raporla ilgili değerlendirmesini birlikte okumak için alttaki yazıya geçelim.

        Fitch raporuna profesyonel bir değerlendirme

        Fitch raporuna profesyonel bir değerlendirme
        0:00 / 0:00

        - Bir ölçüde sistematik gözükse de bu raporun dayanakları belirgin değil, seçimleri kimin kazanacağı gibi kritik konularda dayanaksız kurgulara dayalı yanı ağır basıyor. Örneğin anketlerin sonuçlarını da pek dikkate almamasından daha önemli olarak, anket sonuçları yerine başka geçerli bulgular koymuyor.

        - Fitch’in kredi derecelendirme faaliyetinden bağımsız olarak hazırlandığı belirtilen bu rapor bana biraz tuhaf gözüktü, bir komplo anlamında değil. Profesyonel standartlara uygun gözükmüyor. Bu da pek doğal bir durum değil.

        - Bunu muhalefetin Cumhurbaşkanlığını kaybetmesi olasılığını yüksek gösterdiği için belirtmiyorum, metodolojik olarak ve hedefleri açısından belirsizlikleri nedeniyle vurguluyorum. Tuhaf ve gerekli profesyonel standartlardan epeyce uzak bir rapor.

        - Dayanaksız olarak ve istikrarla ilgili tablolarında bu böyle belirtilmese de, bu rapor Erdoğan Cumhurbaşkanı+Muhalefet parlamento çoğunluğu sonucunu belirgin şekilde en yüksek olasılık olarak ortaya koyarak ''Türkiye istikrarsız olacak'' iddiasını ortaya koyuyor, bu sonucu telkin ediyor.

        - Kendisinden söz ettirmeyi amaçlamış ve bunu hak etmediği kadar başarmış. Temel düşüncem bu. Bunun ötesinde aslında uzun uzun üzerinde durmaya gerek de yok ama rapor hakkındaki düşüncelerimi sorduğun için aşağıdaki hususları da belirtiyorum.

        - Türkiye’nin siyaset ve yönetim sistemi, bunların işleyişi, ilgili yapıları, mevcut durumda olabilecekler gibi konularda çoğunlukla dayanaksız öngörülerden oluşuyor. Bu çerçevede ana senaryoda Erdoğan’ın kazanması ama AK Parti’nin kaybetmesini 2015’le bir tutarak analiz yapmak yanlış.

        - Bu yanlışın da gösterdiği gibi raporda Türkiye’nin 2017’de geçtiği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ne olduğu anlaşılmamış gözükmekte. Ya da bu yaklaşım, yani senaryo hazırlarken anlamamış gibi yapmak tercih edilmiş. Adında Hükümet olsa da bu yönetim ‘’sistemi’’nin özelliği hükümet olmaması. Dolayısıyla Erdoğan’ın muhalefete hükümette önemli yerler vereceği öngörüsü anlamlı değil, ciddi de değil. Bugünkü yapı ve işleyiş ortadayken, 2017 Anayasa değişikliği ortadayken, Erdoğan kendi çoğunluğunun bulunduğu Meclisi bile kararnamelerle bypass ederken bu rapordaki öngörü anlamlı gözükmüyor.

        - Ciddi de değil çünkü bugünkü sistemde ve koşullarda, ben bunun yüzde 55 ile en güçlü olasılık olduğunu düşünmesem de, varsayım olarak seçimde Erdoğan+muhalefet çıkarsa siyasi kriz olur ve bu raporda anlatıldığı gibi aşılmaz. Bu Hükümetin 2024 başında kurulabileceği öngörüsü de aynı şekilde ciddiyetten uzak.

        - Daha ayrıntıda ciddiyetsizlikler de var, örneğin ''İthal mallar pahalı olsa bile cari açık düşer'' ifadesi; oysa ithal malların pahalı olması zaten cari açığı azaltıcı bir faktör, bir profesyonelin kullanmayacağı bir ifade. Buna benzer cehalet kokan tuhaflıklar da var.

        - Türkiye’de seçimi iptal etmek isteyen sesler çıksa da bu yola gidilmez, gitmek isteyenlerin ağır basması bence yüksek bir olasılık değil ve her durumda Türkiye’nin bünyesi bunu kabul etmez

        - Muhalefetin Cumhurbaşkanlığı+Meclisi kazanması durumunda kısa sürede ciddi bir yabancı sermaye akımı olması güçlü bir beklenti; bu rapora yansımamış, oysa bu konuları izleyenlerin bilmeleri gerekir. Erdoğan'ın kazanması halinde yabancı yatırımcı girişi olmayacağı ve mevcut durumun süreceği belirtilmiş ama tersi durumda yabancı sermaye gireceği pas geçilmiş.

        - Raporun dikkatimi çeken diğer bir tuhaf bir bölümü de sonundaki sektörler tablosunda Kanal İstanbul’dan, Erdoğan’ın ekonomiyi canlandırıcı inşaat projelerini hayata geçirme eğilimi çerçevesinde inşaat sektörü için olumlu bir örnek olarak söz edilmesi, bu konuda finansal, çevresel ve toplumsal sorunlar bulunduğunu dikkate almadan.

        Kıskançlar

        Kıskançlar
        0:00 / 0:00

        Almanya’nın Türkiye kıskançlığı had safhaya ulaşmış durumda.

        O kadar ki, bizim gençlerin mutlu mesut hallerini, bir elleri yağda, bir elleri balda yaşam tarzlarını, o konser senin, bu festival benim sürekli gezmelerini bile çekememişler.

        Bu yüzden de 2023 yılında Alman gençlerinin Türk gençleri gibi olabilmeleri için yeni bir plan yaptı.

        Alman Hükümeti 2023 yılında 18 yaşına basacak her Alman gencine 200 euro’luk bir “Kulturpass” verecek. 200 euro yüklü bir kart.

        Bu 200 euro ile her Alman genci müzelere gidebilecek, tiyatro ya da sinemalara gidebilecek ya da kitap alabilecek, telefonlarına aplikasyon indirebilecekler.

        Kart dediğim aslında bu miktar gençlerin telefonlarına yüklenecek ve oradan harcanacak.

        Uygulama başarılı olursa 17-16 ve 15 yaşındakilere de yayılacak.

        Bu yolla bu yıl 750 bin Alman gencinin cebine karşılıksız 200 euro yani yaklaşık 4 bin TL koyulmuş olacak.

        Almanya bunu COVID pandemisi sırasında gençlerin izolasyon nedeniyle kültürel açıklarının oluştuğunu düşünmesi. (Aslında Türkiye'yi kıskandıklarını tabii ki söylemiyorlar.)

        Her ne kadar Almanya’nın kıskandığı taraf Türkiye olsa da, Fransa da aynı uygulamayı daha önce başlatmış Macron’un Tiktok’tan duyurduğu bir planla, 18 yaşına basan Fransızlara benzer bir şekilde 300 euro yani hemen hemen 6 bin TL dağıtılmıştı. (Muhtemelen Almanya kadar olmasa dahi, Fransa da bizi kıskanıyor olmalı.)

        Bizde ise böyle bir şey yapmaya gerek yok.

        Bizde ekonomi zaten tıkırında.

        Gençlerin keyfi zaten yerinde.

        Bizde para var, huzur yok diyeyim de gülün biraz…

        Sabah sabah…

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Utanmak en gerekli siyasetçi özelliği olduğu zaman.

        Diğer Yazılar