Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bu sapkınlıkların cezasız kalmasının temelinde aslında bir anlayış yatıyor.

        "Rızası var" anlayışı.

        Bakın çocuk istismarlarına yönelik davalarda mahkeme kararlarına.

        Hep aynı nakarat: "Rızası var"

        İstismarı yapan aileden ya da aileye yakın biri.

        Genelde, çocuk istismarında dünyanın her yerinde durum böyle.

        Kötülük uzaktan değil yakından geliyor.

        İstismara aracılık yapan genelde aileden.

        İstismar eden de ya aileden ya da ailenin yakın çevresinden.

        Çember genelde çok dar.

        Bu bazen ana, baba bile olabiliyor.

        Çocuğun bağımlı olduğu ve otorite figürü olarak gördüğü biri.

        Yapılanın yanlış mı doğru mu olduğunu anlamayacak kadar küçük ama yapılandan yaşam boyu olumsuz etkilenecek olan çocuk bu otorite figürüne karşı çıkmaya cesaret edemeyecek kadar bağımlı, aklına getiremeyecek kadar küçük.

        Ve sonra bir mahkeme "Çocuğun rızası var"...

        Böyle suçlarda çocuğun rızası var diyerek çocuk tacizini, çocuk istismarını mazur gösteren, hafifleten ve hatta cezasız bırakan yargı da en az sapkınlar kadar sapkındır.

        Bunun rızası olmaz.

        Bu işe kimse razı olamaz.

        Asıl sapıklık sapıklığın örtbası

        Asıl sapıklık sapıklığın örtbası
        0:00 / 0:00

        Türkiye’nin jetonu geç düşüyor anlaşılan. En iğrenç olaya bile “tepki” üç gün sonra akla geliyor.

        Ama neyse ki, geliyor.

        Aslında ilk teşekkür edilmesi gereken gazeteci Timur Soykan ve tabii Birgün gazetesi.

        Ardından Murat Ağırel.

        Gazetecilik yaptılar.

        Timur Soykan’ın haberi yazdığı gün “İstanbul Sözleşmesi’ni bu yüzden de istemediler” diye yazdım.

        Tabii kızanlar oldu.

        “İstanbul Sözleşmesi ile bu pisliğin ne alakası var?” diye.

        Sözleşmenin 32. Maddesi tam da bu konuya değiniyor, 18 yaşın altındaki kız çocuklarının zorla evlendirilmesini, ana baba rızası da olsa yasaklıyor.

        Türkiye’de Çocuğa Karşı Şiddete Karşı Ortaklık Ağı o günlerde bildiri yayınlamıştı zaten.

        “İstanbul Sözleşmesi çocukların da güvencesidir” diyerek “Kadınların ve gençlerin zorla evlendirilmesinin şiddet olduğunun altını çizer ve çocukların evlilik yoluyla istismar edilmesinin önlenmesine yönelik devletlerden tedbir almalarını bekler” diyerek sözleşmeyi hatırlatmıştı.

        Şimdi anladınız mı, tarikatların, cemaatlerin niye baskı yaparak bu sözleşmeden çıkılmasını istediklerini.

        Ensar Vakfı gibi yerlerde çocuklara tecavüz edilmesini örtbas edilmesini kutlayabilmek, TBMM'deki örtbası kutlayanları desteklemek içindi elbet.

        Ama şimdi sosyal medyada ve medyada 6 yaşındaki kızla evlenen “sapkın” ve 6 yaşındaki kızını peşkeş çeken “canavar”a karşı büyük tepki var.

        Ben ise meselenin orasında değilim.

        Kötü ve sapık ve rezil insan her zaman çıkabilir.

        Böylesi elbette mide bulandırıcıdır ama olmayacak şey değildir.

        Olabilir.

        Buradaki asıl vahamet bu rezaletin, bu pisliğin, bu sapkınlığın, bu sapıklığın kurumsal bir şekilde örtbas edilmesi, edilebilmesidir.

        Asıl sapıklık bu sapıklığa göz yummaktır. Göz yummak, örtbas etmeye çalışmak bu sapıklığın da ötesinde bir sapıklıktır.

        Tarikat içinde böyle bir rezillik yaşanırken, sözde dindar tarikatın mensuplarından, olayı bilenlerden görenlerden, duyanlardan çıt çıkmaz.

        Tarikat lideri, İslamcı vakıf başkanı babanın 6 yaşında evlendirdiği, o yaşta cinsel istismarına başlanan, 7 yaşında tecavüze uğrayan çocuğunun durumunu 13 yaşına geldiğinde bir hekim fark eder.

        Hemen savcılığa bildirir.

        Tarikatın bir bölümü bu işin içindedir.

        Ve tarikat öyle güçlüdür ki, eli kolu her yerdedir.

        Sonuç alınamaz.

        İş uzar.

        Çocuğun yaşı 17 olmuştur. Normalde doğum raporu istemesi gerekirken, çocuğun kemik yaşının tespitini ister niyeyse.

        Hastanede yapılan kemik yaşı tespit muayenesine o sırada 17 yaşında olan çocuğun yerine 21 yaşındaki bir başkası sokulur.

        Kimse garipsemez bile.

        Yargı bağlanmıştır.

        Örtbas için kim olduğunu bilmediğimiz kişiler devrededir.

        Ve şimdi herkes sapık baba, sapık anne ve sapık sözde damada kızgın.

        Elbette bunlar suçlu ama asıl suçlular bu işi örtbas etme operasyonunun ortakları.

        Doğum raporunu istemeyen savcı kim mesela!

        17 yaşındaki çocuk yerine 21 yaşındaki birinin kemik yaşını tespit eden ve bunda bir gariplik görmeyen kim!

        Bunlar bu pisliğe emir komuta zinciri altında göz yumdularsa o emir komuta zincirinde kimler var?

        Bu sapkın silsile kimlerden oluşuyor?

        Bunların önündeki, arkasındaki, yanındaki siyasi güç kim?

        Asıl enerjimizi bunları bulup ortaya çıkarmaya harcamadıkça ve bunları bulup cezalandırmadıkça daha çoook böyle acılar olacak.

        Pek azı Timur Soykan ve Murat Ağırel gibi gazeteciler sayesinde ortaya çıkacak.

        Daha çoğu tarikatların gücü ve onların destekçileri sayesinde örtbas edilip gidecek.

        Bugün bu pisliğin takipçisi devlet olacakmış,.

        İnşallah...

        Ama keşke 2012'de bu iş ilk farkına varılıp, Adalet'in önüne geldiğinde birileri takipçisi olsa idi.

        Devlet adına görevlendirilmiş birileri.

        Hani adına savcı dediklerimiz.

        Her şeye maydanoz sapıklığa suskun

        Her şeye maydanoz sapıklığa suskun
        0:00 / 0:00

        Kendini ilgilendirmeyen her şeye atlayan, elinde kılıçla laik Cumhuriyet'e mesaj veren Diyanet İşleri Başkanı olacak zat bu pislik karşısında yine sessiz.

        Tıpkı milli bayramlarda ve 10 Kasımlarda olduğu gibi kamuflajları giyip araziye uymuş vaziyette.

        Evet, siz Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş!

        Neredesiniz?

        Bu pislik hakkında ne düşünüyorsunuz?

        Bu pisliği yapanlar ve örtbas edenler hakkında fikriniz, zikriniz ne!

        Sizi ilgilendirmeyen her konuda ahkam kesmeyi pek seviyorsunuz da, doğrudan sizi ilgilendiren bu tarikat rezaleti hakkında ne düşünüyorsunuz?

        Bir konuşun da duyalım Ali Erbaş.

        Devlet işlerine girersiniz.

        Magazin konularına atlarsınız.

        Sizi hiç ama hiç ilgilendirmeyen bir sanatçının sahne kıyafeti hakkında bile konuştunuz da, bu sapkın tarikat lideri ve bu sapkın tarikat ilişkileri hakkında niye tek kelam edemiyorsunuz!

        Suskunluğunuzun nedeni ne!

        Dilinizi kedi mi yedi!

        Emekli maaşı

        Emekli maaşı
        0:00 / 0:00

        İktidar adına televizyonlarda ahkam kesenlerden biri söylemişti, "İstanbul’da asgari ücretle yaşayan mı var Allah aşkına” diye.

        Şimdi yine asgari ücret tartışmaları başlayınca hatırladım.

        Asgari ücret ne, İstanbul’da onun da altında alan geniş bir kesim var.

        Adı da “Emekliler”.

        Şimdi yine asgari ücret tartışmaları yapılıyor, çeşitli sayılar, oranlar havada uçuşuyor.

        Ama hiç kimse emekli aylıklarından söz etmiyor.

        Belli ki, iktidar sözcülüğüne soyunanlar da emeklileri insandan saymıyor.

        Çünkü İstanbul’da 2,7 milyon emekli var.

        Evet şaka etmiyorum 3 milyona yakın emekli bu kentte yaşıyor.

        Bugün en düşük emekli aylığı olan 3500 TL yani asgari ücretin 2000 TL altında bir para ile geçinmeye çalışıyor.

        Oysa asgari ücret açlık sınırının da altında ise eğer, en azından emekliye de bu ücreti vermek gerekmez mi!

        Emeklilerin bunu talep edecek bir gücü yok.

        Ama çalışanlar ve sendikaları niye bunu talep etmez.

        Bir gün emekli olacaklarını hiç düşünmezler mi!

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Dini siyaseten istismar edenlerin, dinin cinsel istismarına ses çıkaramayacağını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar