Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Pek çoğunun ağzında aynı cümle.

        “Sizin niyetiniz başka, buradan yola çıkarak tarikatları, cemaatleri, İslam'ı hedef alıyorsunuz.”

        Hayır efendim hiç öyle bir şey yapmıyoruz.

        Biz olayı eleştiriyoruz.

        Sapkın babayı, sapkın anneyi, pedofil sözde damadı eleştiriyoruz.

        Meseleyi cemaate, tarikata, İslam'a getirenler biz değiliz.

        Tam aksine meseleyi bir cemaat meselesi haline getirenler bu sapkınlığı savununlar.

        Elbette ki suç da ahlaksızlık da, sapıklık da bireyseldir.

        Ama birileri bir suçu, bir sapıklığı, bir ahlaksızlığı savunmaya kalkarsa o zaman o suç, sapıklık, ahlaksızlık artık her ne ise “kolektif” hale gelir.

        “Bu ahlaksızlık bir cemaate mal edilemez!”

        Evet edilemez.

        Ama o ahlaksız, cemaat tarafından korumaya alınmışsa, ahlaksız, cemaatin tüm gücü ile yargıda, medyada, toplumda korunmaya çalışılıyorsa, ahlaksızlık örtbas edilmeye çalışılıyorsa daha da ötesi cemaatçileri ya da sıra yarın da bize gelebilir korkusu ile cemaatleri koruma altına almaya kalkıyorsa ve hatta bu rezilliği ortaya çıkaranları hedefe koyup “Timur Soykan tutuklansın” diyerek aşağılık bir başlık altında örgütleniyorsa, o sapıklık da, o suç da bal gibi cemaate teşmil edilebilir.

        Her toplumda, her camiada, her kurumda bir rezil, bir ahlaksız, bir edepsiz, suç işleyen biri ortaya çıkabilir.

        Mesele, kurumun, camianın bu meseleye nasıl yaklaştığıdır.

        Binlerce, bazen milyonlarca üyesi olan bir kurumda çürük yumurta olmaz mı!

        Bir partide, bir kamu kurumunda, bir özel şirkette, medyada…

        Her yerde olabilir.

        Suçu, kabahati, ayıbı ortaya çıktıktan sonra bu kişi hala korunuyorsa o zaman suç kurumundur.

        Gerçeği aramak yerine örtbas etmeyi seçen kurum da suça ortaktır.

        Rüşvetçi bir siyasetçi koruma altına alınmışsa, rüşvetçi bir belediye başkanı partideki mevcudiyetini sürdürüyorsa, suça bulaşmış bir bürokrat yargıdan korunup yerini koruyorsa, kalemini satmış bir gazeteci gazetesindeki varlığını sürdürüyorsa o zaman suç kuruma bulaşır.

        Ve ister istemez bu gibi suçların bu kurumlarda suç olarak, ayıp olarak görülmediği, bu yüzden de yaygın olduğu intibaı ortaya çıkar.

        Yaygın olsa da olmasa da…

        Bu nedenle sapkın baba, sapkın anne ve sapkın sözde damadın suçunu cemaate, tarikata ve hatta ne yazık ki, bir inanca bulaştırmaya çalışan biz değiliz.

        Onu yapan, bu suçu örtbas edip koruyan, suçu ortaya çıkaranlara saldıranlardır.

        Selvi boylulardır.

        Örnek vaka

        Örnek vaka
        0:00 / 0:00

        Meramımı yakın zamanda yaşanmış bir örnekle anlatayım isterseniz.

        Veyis Ateş, Habertürk’te çalışan, son derece efendi, çalışma arkadaşlarının büyük bölümünün sevdiği bir gazeteciydi.

        Sonra bir gün Türkiye’den kaçmak zorunda kalan bir “işadamı”, kendisine isnat edilen suçlamaların düşürülmesi için aracılık etmek üzere Veyis Ateş’in kendisinden “para” istediğini aktardı bana.

        Kendisi ile daha önce tek kelime bile konuşmamış, kendisi hakkında olumlu ya da olumsuz tek kelime yazmamış, otellerinde ailece tatil yapmamış benim aracılığımla.

        Büyük ihtimalle daha önce başkaları ile de paylaşmıştı bunu ama yazmamışlardı.

        Ben bunu kaleme aldım.

        Habertürk yönetimi bana sadece tek soru sordu, “Emin misin?”

        “Adam öyle söylüyor, elinde kayıt varmış” dedim.

        Söz konusu olan bir Habertürk çalışanı olduğu halde hiç tereddütsüz bu iddiayı yayınladı Habertürk.

        Ve söz konusu kişiden eğer bu doğru değil ise durumu izah etmesi istendi.

        Bu izahat ya da savunma için yeteri kadar süre verildi.

        Dava açacağını ve kendini aklayacağını söyledi.

        Bu da beklendi.

        O da olmayınca Habertürk ile ilişiği kesildi.

        Habertürk benim iddiamı yayınlamayabilirdi.

        Ben bu iddiayı başka yerde yazsam bile söz konusu olayı örtbas etmeye çalışabilirdi.

        O zaman iddia edilen bu suçun parçası, ortağı olurdu.

        Mesele bu kadar basittir.

        İster kurum olsun, ister şirket, ister parti, ister cemaat, ister tarikat.

        Fark etmez.

        O kılıç şimdi lazımdı

        O kılıç şimdi lazımdı
        0:00 / 0:00

        Pedofili rezaleti ile ilgili Diyanet İşleri Başkanı’ndan hala ses seda yok.

        Yasak savma kabilinden, üstünkörü bir açıklama ile işi geçiştirmeye çalışıyor Diyanet İşleri Başkanlığı.

        Eli kılıç tutan zat ise sessizliği koruyor.

        Muhtemelen, yakın çevresinde ve Diyanet içinde söz konusu cemaatten icazetli pek çok kişi olduğu, Diyanet’te bu cemaatin ağırlığı fazlaca olduğu içindir.

        Başkan'ın bu tavrı da, sapkınlığın suçunun cemaate, cemaatlere yöneltilmesinde etkili oluyor elbette.

        Hal böyle olunca sükut ikrardan, kabullenmeden geliyor gibi görünüyor.

        Oysa herkesin beklediği, elindeki kılıçla raconu kesmesi.

        Aslında kılıcın kesebileceği daha iyi şeyler var da, millet şimdilik racona razı.

        Yağ ve üç harf

        Yağ ve üç harf
        0:00 / 0:00

        İlginç.

        İktidarın üç harflilere öfkesi bir anda dindi.

        Niyeyse.

        Gündemden düştüler.

        Acaba enflasyonun, hayat pahalılığının gerçek nedeninin onlar olmadığı anlaşıldığı için mi, yoksa bu marketler iktidar yanlısı medyayı bir kez daha reklama boğduğu için mi bilmiyorum.

        Ama bildiğim bir şey var, özellikle tarımsal ürünlerde bugünleri arayacağımız günler çok ama çok yakınlarda.

        Hafta sonunda annemi ziyaret için Kuzey Ege’de idim.

        Türkiye’nin zeytinyağı bölgesinde.

        Gitmişken biraz köyleri, zeytinyağı üreticilerini gezeyim dedim.

        Durum fena…

        Bu yıl Türkiye’de zeytin hasadı fena değil, ürünün bol yılı.

        Yunanistan, İtalya ve İspanya’da ise bu yıl ürün az.

        Yani Türk zeytinyağına talep olacak.

        Türkiye’de ise durum başka açılardan zorlu.

        Geçen yıl 80-100 TL civarı olan zeytin toplayıcı yevmiyesi bu yıl 200 TL’nin üzerinde. Yer yer 300 TL’yi buluyor.

        Eskiden traktör kasasında zeytinliğe giden tarım işçileri, haklı olarak artık traktörle gitmeyi kabul etmiyor, minibüs istiyorlar.

        Saat uygulaması nedeniyle işe daha geç saatte başlıyorlar.

        Günlük toplanan ürün azalıyor.

        Buna zeytine verilen gübre, ağaç bakım maliyeti, zeytinlik çapa maliyeti de eklenince ortaya ciddi bir maliyet çıkıyor.

        Sanayi elektriği fiyatındaki artış nedeniyle, zeytin sıkım maliyetleri ve fiyatları da katlanarak artmış durumda.

        Geçen sene bu zamanlarda 50 TL olan tenekelenmiş zeytinyağının litre fiyatı şu anda 100 TL’yi aşmış durumda.

        O da zeytinci, sıkım parasını ödeyebilmek için nakit ihtiyacından dolayı yağı şimdilik ucuza sattığı için.

        Zaten uluslararası piyasada da dökme zeytinyağı fiyatı şu anda ton başına 5000 dolara doğru gidiyor.

        Baskılanmış dövizle bile şu anda uluslararası piyasada kilosu 90 TL civarında.

        Enflasyonu oyunlarla gizleyebiliyorsunuz belki ama sonuçları gizlemek pek kolay olmuyor.

        Yani diyeceğim o ki, aynen dün söylediğim gibi.

        Bunun için de yarın üç harflileri suçlamayın.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Güçlüler suçluların arkasında hizalanmadığı zaman.

        Diğer Yazılar