Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Doğalgazda yeni yıla indirimle girdik.

        Doğalgaz fiyatlarına farklı oranlarda indirim yapıldı.

        Hangi ekonomik gerekçe ile yapıldı, hangi kaynakla yapıldı bilmiyoruz.

        Madem indirimli satılabiliyordu niye şimdiye kadar bindirimli satılmıştı onu da bilmiyoruz.

        Rusya, doğalgaz ödemelerini bir yıl erteledi diye indirim yapıldı ise bunun pek mantığı yok.

        Sonuçta bu para önümüzdeki yıl, seçimden sonra ödenecek.

        Bu borç batağı içindeki BOTAŞ’ın bilançosunu değiştirecek bir şey değil.

        Muhasebesinde milyarlarca liralık borç görünecek.

        Ve o borç seneye öyle ya da böyle ödenecek.

        Üstelik seçimden sonra dolar kurunda bir patlama olursa vatandaştan aradaki fark patlama oranında zam yapılarak alınacak.

        Bu yüzden de bu indirimi anlamak mümkün olmadı benim için.

        Zaten indirim de biraz acayip.

        İbadethanelerde, camilerde, vakıf ve derneklerde yüzde 42.

        Sanayide yüzde 12 ila yüzde 25 arasında, doğalgazdan elektrik üretiminde ise yüzde 12.

        Bu yolla maliyet enflasyonunu bir miktar azaltmayı, seçime doğru enflasyonu bir miktar düşük göstermeyi planlıyorlar muhtemelen ama bunun sürdürülebilir olmadığını, tam aksine önümüzdeki yıl fiyatlar mecburen üstelik de o günkü kura göre yeniden tespit edilirken, yine aşırı yüksek bir enflasyon oluşmasının nedeni olacağını bilmiyor olamazlar.

        Üstelik de yapılan indirimler bile doğalgazdaki fahiş artışların yarattığı tahribatı ortadan kaldıracak gibi görünmüyor.

        BOTAŞ’ın resmi sitesinde doğalgazın fiyat seyri şöyle.

        2018’te 1,25; 2019’da 1,52; 2020’de 1,56; 2021’de 1,94; 2022’de 5,20.

        İndirimle bile 2021 fiyatından yüzde 100'den daha fazla artmış durumda.

        Yapılanın kanser hastasına kemoterapiyi kesip, ağrı kesici vermekten farkı yok.

        Çünkü böyle bir uygulamada bir sonraki aşama “Tıbben yapacak bir şey kalmadı, hastayı eve götürün” aşaması.

        Bu yüzden de, son günlerde yapılanlar seçimden sonra ülkeyi yönetmeye devam edeceğini düşünen bir iktidarın yapacağı işler değil gibi görünüyor.

        İyilere iyi bir yıl olsun

        İyilere iyi bir yıl olsun
        0:00 / 0:00

        Sevgili okurlar, yeni bir yıla girdik.

        Yeni yıl mutlulukla dolu olsun.

        Türkiye’de bunu arzulamak çok gerçekçi olmayabilir ama umutlu olmak bana hep gerçekçi gelmiştir.

        2023 iyi insanlara iyilik getirsin.

        Pek çoğunuz gibi ben de yeni yılı ailemle, çok sevdiğimiz birkaç arkadaşımla evde karşıladım.

        Televizyon izlerken, Güldür Güldür Show’un yılbaşı programında şahane bir espri vardı.

        “Yeni bir şey getirmeyen ve her şeyin eskisi olduğu bir şeye niye yeni diyoruz” diye soruluyordu.

        Çok haklı bir soruydu.

        O yüzden 2023 gerçekten yeni olsun, hepinizin, hepimizin hayatında güzel değişikliklerin yılı olsun.

        Sağlık turizminde Türk işine doğru

        Sağlık turizminde Türk işine doğru
        0:00 / 0:00

        Sağlık turizminin Türkiye’nin gelir kalemleri arasında yerini aldığını bir süredir biliyoruz.

        Hastanelerimizdeki yabancı bolluğunun nedeni sadece bu hastaneleri ücretsiz ve randevusuz kullanma ayrıcalığına sahip Suriyeliler başta olmak üzere göçmenler değil.

        Özel hastanelerimizde, kimi Ortadoğulu, kimi Avrupalı, kimi Amerikalı pek çok hastaya rastlamak mümkün.

        Şehir hastanelerinde bile sağlık turizmine ayrılmış, sağlık turizmi için planlanmış bölümler var.

        Ancak buradaki denetimsizliğin Türkiye’nin başına iş açma ihtimali büyük.

        Evet şahane hastanelerimiz var, bunlar fiyat kalite orantısında dünyanın muhtemelen en iyileri ama madalyonun bir de öteki yüzü var.

        Türkiye’deki durumu bilmeyen, anlamakta güçlük çekebilecek bir kültürden gelen pek çok hasta, Türkiye’de yanlış tedavi kurbanı olabilir ve hatta oluyor. Merdiven altı kliniklerde, kayıt dışı muayenehanelerde, Türkiye’de çalışma lisansı dahi olmayan doktorların hatta doktor dahi olmayan madrabazların eline düşen yabancı hasta sayısı hiç de az değil.

        Özellikle sigorta kapsamı dışında, kendi imkanları ile estetik ameliyatlar için gelen hastaların buralara düşme oranı hiç de düşük değil.

        Bunun yanı sıra, Türkiye’nin kayıt dışı alışkanlığı bu sektörde de kendini göstermeye başladı.

        Faturasız operasyonlar, faturasız tedaviler.

        Geçtiğimiz günlerde Fransa’da yaşayan bir arkadaşımın eşinin, Arjantin asıllı yeğeni bir operasyon için Türkiye’de bir hastaneye internet üzerinden ulaşmış.

        Bir estetik operasyon için anlaşmış.

        Arkadaşım da beni arayarak bu hastanenin iyi olup olmadığını sordu.

        Çok büyük, çok bilinen bir özel hastane zincirinin şubelerinden biriydi.

        Daha sonra genç kadın geldi, başarılı bir ameliyat geçirdi, bir gün hastanede kaldı.

        İki gün de otelde geçirdikten sonra ülkesine geri döndü.

        Ancak bir sorun vardı.

        Ortada bir fatura yoktu.

        Hastaneden kendisine 3000 Avro aldıklarına dair bir kağıt parçası vermişlerdi ama başkaca bir belge yoktu. Kendisine bunun yeterli olduğu söylendi ve yollandı.

        Genç kadın kendisine bu hastaneyi öneren arkadaşları ile konuşunca, bu durumun yaygın olduğunu anladı ve içi rahatladı.

        Ben ise bu durumdan sağlık turizminde faturasız hayatın yaygın olduğunu anladım.

        Pek de rahatlamadım.

        Pakize ve ikiyüzlülük

        Pakize ve ikiyüzlülük
        0:00 / 0:00

        Sevgili Pakize Suda’nın ölümünden sonra bir şey yazmadım.

        Yazamadım.

        Çünkü olan biteni hayretle izliyordum.

        Pakize, nur içinde yatsın, Habertürk gazetesini kurduğumuz zaman ilk anlaştığım yazarlardan biri idi.

        Mantığını, o muhteşem düşünme ve eleştirme yeteneğini etkileyecek hastalığının pençesine düştükten sonra yazı yazmaya devam etmesi için de elimden geleni yaptım.

        Ama bir noktadan sonra artık devam etmek mümkün değildi.

        Çok sevdiği köşesini terk etmek zorunda kaldı.

        Allah tarafından kız kardeşi ve yeğenleri çok sahip çıktılar ve son yıllarını nispeten huzur içinde geçirmesini sağladılar.

        Allah hepsinden razı olsun.

        Hayretle izlediğim ise şuydu.

        Biliyorsunuz, Pakize Suda, aslında bir sanatçı idi ve yazarlığa sonradan başladı.

        Hürriyet’in efsane magazin müdürü Sevgili Orhan Olcay’ın keşfiydi.

        Orhan, Pakize’yi yazar olarak istedi.

        Ertuğrul Özkök de onay verdi.

        Bir süre sonra o zamanki Doğan Grubu içinde bazı “çok önemli” isimler Pakize Suda’ya karşı tavır aldılar.

        Bir şarkıcı, bir oyuncu nasıl olur da Hürriyet gibi bir gazetede yazar olabilirdi.

        Bu tepkilerini önce dedikodu olarak, gazete koridorlarında, odalarda başlattılar.

        Sonra Pakize’nin yazılarını Sezen Aksu’nun kaleme aldığına dair şailar çıkaracak kadar iğrençleştiler.

        Sonra işi daha da büyüttüler.

        Bir gün Orhan Olcay odamdan içeri girdi.

        Çok üzgündü.

        “Fatih desteğine ihtiyacım var” dedi.

        Grubun çok ağır abilerinden biri ve onun yakınındakiler Pakize Suda’ya açıktan bayrak açmışlardı.

        Patrona kadar gidip “Bu kadın bizim gazeteye yakışmıyor. Bunu yollayın” demişlerdi.

        Bir anlamda rest çekmişlerdi.

        Oysa Pakize çok okunan, alanında etkili ve en önemlisi yazarlık namusu çok yüksek birisiydi.

        Orhan Olcay, “Sen de Pakize’nin yanında durursan bunların patronu etkileme şansı azalır” dedi.

        Hemen yayın yönetmenine, Ertuğrul Özkök’e gittim.

        Allah var o da çok üzgündü. “Biliyorum. Ben de Pakize’nin kalmasını çok istiyorum. Desteğin önemli” dedi.

        Ve Pakize kaldı.

        Daha sonra ben ayrıldım.

        Önce Sabah gazetesinin başına geçtim, sonra mevcut iktidarın bu gazeteye el koymasının ardından Habertürk’ü kuran ekibin başında yayın yönetmeni olarak yer aldım.

        Ve o sırada Hürriyet'ten çıkarılmış olan Pakize Suda’yı da Habertürk’ün ekibine dahil ettim.

        Sağlığı izin verdiği sürece de şahane bir şekilde birlikte çalıştık.

        Şimdi Pakize Suda’nın ölümünün ardından yazanlara bakıyorum da, o gün Pakize Suda işten çıkarılsın diye Aydın Doğan’ın kapısına dayananlar bugün en içten Pakize Suda güzellemeleri yazıyorlar.

        Ben de izliyorum.

        Orhan Olcay da öteki taraftan izleyip acı acı tebessüm ediyordur muhtemelen.

        Evet goldü ama

        Evet goldü ama
        0:00 / 0:00

        Okurlar Galatasaray’ın Sivasspor maçında yedeği golün iptal edilmesi ile ilgili görüşlerimi soruyor.

        İzlemedim.

        Yemin ederim izlemedim.

        Bu yıl Lig TV aboneliğimi yenilemedim.

        Bu kanalın yönetim anlayışından, yorumcularından, tuttuğum takıma karşı olan tavrından, özellikle Güntekin Onay’ın hallerinden rahatsız olduğum için aboneliğimi iptal ettim.

        Kurulduğu günden beri abone olduğum Lig TV o yüzden artık evimde yok.

        İngiliz ligini, Alman ilgini, Fransız ilgini, diğer tüm spor olaylarını izliyorum, S Sport’u, F1 TV’yi takip ediyorum ama Lig TV’m yok.

        Maç akşamı ise bir yemekte idim, istesem de izleyemezdim.

        Tartışmalar büyüyünce, maçın özet görüntülerine göz attım ve izleyen arkadaşlarıma sordum.

        Ben izlediğim görüntülerde golün iptal edilmesine neden olacak bir şey göremedim.

        En fanatik Galatasaraylı arkadaşlarım dahi bu konuda Galatasaray lehine bir şey söyleyemiyorlar.

        Hakem ve olaya dahli var ise VAR hakemleri çıkıp da görüntüler üzerinden niye iptal edildiğini makul ve mantıklı bir şekilde anlatmadığı sürece bu karara hak vermek pek mümkün değil.

        Ancak benim anlamadığım bir şey var.

        Zannedersiniz ki, bu karar Türkiye futbol liglerinde ya da Süper Lig’deki ilk yanlış karar.

        Evet karar hatalı.

        Bir Galatasaraylı olarak bunu söyleyebilirim.

        Ama Galatasaray aleyhine olan hatalarda kimse bu kadar gürültü yapmadı.

        Aynı maç içindeki başka hatalı kararlar da hiç konuşulmuyor.

        Geçtiğimiz haftalarda onlarca hakem hatası ligi altüst ederken hakemler hakkında tek kelime etmeyen, hatta işler lehine geliştiği için hakemleri neredeyse koruma altına alan kulüpler ve başkanları bir anda celallenmeye başlıyor.

        Federasyon’dan memnuniyetlerini mutlu tebessümlerle belirtenler, Federasyon'u ve hakemleri Galatasaray’a karşı savununlar, bir anda Federasyon karşıtı cephenin süvarisine dönüşüyor.

        Benim anlamakta güçlük çektiğim bu.

        Lig TV’ye gelince.

        Galatasaray düşmanlığını saklamakta epey zorluk çeken yorumcubaşınıza bir sorun bakalım.

        O ve saz arkadaşları bir hafta önce gösterilmeyen kırmızı kartı anlamakta da zorluk çekmişler miydi!

        Yoksa dertleri doğrulukla değil de Galatasaray'la mı!

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Şaşırmadığımız şeylere şaşırmış gibi yapmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar