AK Parti yine dokunulmazlık dedi, CHP lideri Kılıçdaroğlu resti yine gördü.
Son hatırladığım benzer restleşme, CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun mahkumiyeti ile sonuçlanmıştı.
Bakalım bu kez ne çıkacak.
Tabii iktidar partisi ne zaman “dokunulmazlık” dese ben hemen iktidar partisinin henüz iktidar olmadığı 2002 yılını hatırlar, 2002 yılındaki iki konuşmaya dönerim.
Milliyetçi Hareket Partisi lideri Bahçeli, DSP ve ANAP’ın kendilerine komplo kurduğu iddiasıyla ortağı olduğu koalisyonu bozarak erken seçim istemesiyle birlikte 2001 krizinin etkilerinin sürdüğü bir ortamda seçime gidiyor.
Seçim öncesi anketler o sırada yeni kurulmuş bir parti olan AK Parti'nin seçimden 1. çıkacağını, o sırada Meclis’te temsil edilemeyen CHP’nin ise ana muhalefet partisi olacağını gösteriyor.
Mevcut koalisyon ortakları DSP, MHP ve ANAP’ın baraj altı kalma ihtimalinin çok yüksek, Doğru Yol Partisi’nin ise zor bela barajı aşabilecek durumda olduğunu gösteriyor.
İki de sürpriz parti var.
Bunlardan biri İsmail Cem’in Kemal Derviş ve Hüsamettin Özkan’la birlikte kurduğu Yeni Türkiye Partisi, diğeri ise ailesi ve şirketleri hakkındaki soruşturmalarda iyice köşeye sıkışan Cem Uzan’ın kurtuluşu siyasette görerek kurduğu Genç Parti.
Kemal Derviş’in İsmail Cem’i son anda satarak CHP’ye geçmesi ile YTP gündemden düşerken, Genç Parti, Uzan’ın milyar dolarları ve medya gücü ile şarkılı, türkülü, dönerli, çiğ köfteli İbrahim Tatlısesli mitingleri ile anketlerde yükseliyordu.(Evet, İbrahim Tatlıses o dönemde konserlerine büyük paralar akıtan Genç Parti lideri Cem Uzan’ı destekliyordu.)
Ben de o sıralarda Teke Tek’i Kanal D’de yapıyordum.
Milletvekili adayı olamayan ve yeni kurulmuş AK Parti’nin Genel Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan da seçim kampanyası sırasında Teke Tek’e konuk olmuştu.
Ben de kendisine iktidar olmaları halinde milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırıp kaldırmayacaklarını sormuştum.
Erdoğan’ın yanıtı çok netti.
“Biz milletvekillerinin dokunulmazlık zırhı arkasına saklanmalarına karşıyız. Milletvekili de hesap verebilir olmalıdır. Sıradan bir vatandaş suç işlediği zaman nasıl yargıya hesap veriyorsa, milletvekili de dokunulmazlığın arkasına saklanıp hesap vermekten kaçmamalıdır. İktidar olduğumuz anda milletvekilliği dokunulmazlığını kaldıracağız” demişti.
Birkaç hafta sonra ise yine Teke Tek’te bu kez AK Parti’nin seçimi kazanması halinde Başbakanlık koltuğuna oturacak olan partinin 2. adamı Abdullah Gül konuk oldu.
Aynı soruyu ona yönelttim, “İktidar olursanız dokunulmazlıkları kaldıracak mısınız?”
Gül’ün yanıtı şaşırtıcı oldu.
“Dokunulmazlıkları kaldırmak gibi bir niyetimiz yok. Bugünün koşullarında dokunulmazlıkları kaldırmamız doğru olmaz. Çünkü bugün yargı bağımsız değil ve bu bağımlı yargı ile yargı gücü aleyhimize bir silah olarak kullanılabilir. Biz yargının siyasete karşı bir silah olarak kullanılabileceği bu dönemde dokunulmazlıkları kaldırırsak, TBMM’yi yargıyı kontrol eden güçlerin vesayetine ve etkisine açık hale getiririz. Bu yüzden en azından başlangıçta dokunulmazlıkları kaldırmayı düşünmüyoruz” dedi.
Benim "Genel Başkanınız böyle söylemiyor ama…” dediğim zaman da “Partimizin fikri bu. Ama Sayın Erdoğan'ın bu fikri değiştiyse benim haberim olmamış olabilir. Onun dediği doğrudur” diyordu. Gülerek.
Sonrasında AK Parti çok büyük çoğunlukla iktidar oldu ve Abdullah Gül’ün dediği gibi dokunulmazlıkları asla kaldırmadı.
Ne zaman dokunulmazlıkların kaldırılması söz konusu olsa aklıma hep iki AK Parti kurucusu ile yaptığım bu iki diyalog geliyor.