Biontech, Almanya'yı niye terk etmiş olabilir?
Salı’dan bu yana hafif bir nezlemsi durum, ağrımayan ama insanı sinir eden hafif bir boğaz gıcığı ile geçiriyorum günlerimi.
Arada biraz da öksürük.
Oldukça yaygın olduğunu da sağımdan solumdan duyuyorum.
Daha ağır durumlar da varmış, oldukça keyifsizim ama yine de halime şükrediyorum.
En azından şimdilik.
Bu kadar keyifsizken siyaset yazmak da pek içimden gelmiyor doğrusu.
Başka konulara bakalım.
Mesela Almanya’yı terk edip, çalışmalarını İngiltere’de sürdürme kararı alan Biontech’in ve kurucuları Uğur Şahin ile Özlem Türeci çiftine.
Şimdiye dek tüm çalışmalarını Almanya’da yürüten, Almanya’da yetişmiş, Almanya’da başarılı olmuş Türk asıllı iki Alman bilim insanı, Türeci ve Şahin’in bu kararını kararın gerekçesini duyan pek çok kişi şaşırdı.
Almanya’nın sistemi çalışmalarını hızlı yürütmelerine engel oluyordu, Almanya’yı terk edip, İngiltere’ye yerleşerek kanser aşısı çalışmalarında daha hızlı olacaklarını söylüyorlardı.
Almanları hayli kızdıran bu duruma bizim memlekette de tepki gösterenler oldu, hatta sosyal medya hesabını bir yayın organı gibi etkili kullanan İzzet Çapa “Benim gözüm bu çifti tutmamıştı zaten” diyerek bayağı bir kızdı.
Ben ise haberi okuduğumda birkaç yıl öncesine gittim.
Formula 1 pistine...
MERCEDES AMG NİYE İNGİLTERE'DE
Birkaç yıl önceydi, bir Formula 1 hafta sonu öncesi, paddock denilen alanda, Formula 1 takımları ve FiA yöneticilerine dört gün boyunca yemek veren restoranda oturuyoruz.
Kalabalık bir masa.
Farklı takımlardan yöneticiler, FiA temsilcileri var.
Masadaki takım yöneticilerinden birine epeydir merak ettiğim bir soruyu yöneltiyorum.
“Mercedes AMG F1 takımı niye Mercedes’in tüm imkanlarının elinin altında olduğu Almanya’da, Stuttgart’ta değil de, Londra yakınlarındaki Brackley adlı hala Ortaçağ esintileri taşıyan bir kasabada.
Yanıt çok basitti.
“Eğer F1 merkezimiz Almanya’da olsa idi, Formula 1’in hızına yetişmemiz mümkün olmazdı”
Benim şaşkınlığımı görünce şöyle açıkladı:
“Almanya çok sıkı kuralların ve aslında tutuculuğun ülkesidir. Her şey kitabına uygun yapılır. Kitapta olmayan bir yere geldiğiniz zaman bu sefer uzun uzun düşünüp, kitabın o bölümü yazılır. Sonra yapılması gereken o yeni yazılana göre yeniden yapılır. Eğer bir hata olmuşsa, tekrar başa dönülür. Formula 1 ise böyle bir şey değil. Siz FiA olarak sürekli yeni kural getiriyorsunuz ve bu kurallara uymamız için bize tanınan süreler bazen birkaç hafta, çok şanslı isek birkaç ay. Bizim bunu Almanya’da bu kadar kısa sürede yapmamız mümkün değil. Haklısın Mercedes’in Almanya’da büyük imkanları var ama onlar yıllar süren geliştirme çalışmaları için. Kusursuza yaklaşmak için. Biz ise zamanla yarışıyoruz ve zamanla yarışmak için Almanya hiç uygun bir ülke değil. Bunun için en uygun yer İngiltere. Hem altyapıları ve hem de esneklikleri.”
Zaten sadece Mercedes AMG F1’in değil, Red Bull Racing’in, Lotus’un, MC Laren’in, Williams’ın da merkezleri aynı bölgeye yakın Milton Keynes’te idi.
ALMAN TANKLARI VE EL KİTABI
Bu anlatıma katkı Formula 1’ın kıdemli stewardlarından bir Alman dostumuzdan geldi.
O da Mercedes’i desteklemek için kendi hikayesini anlattı:
“Almanya’da kurallardan dolayı iş yapmak çok zordur. Almanya’da yaratıcı olanlar kitap yazar, felsefe yapar, sanat yapar. Ama Almanya aslında kurallara sıkı sıkıya bağlı bir mühendislik ülkesidir.”
Ve bir askerlik anısını anlattı:
“1980’lerin sonuna doğru Sovyet bloğu çatırdıyor. Almanya bunun kendisine yönelik bir hamleye dönüşmesinden korkuyor. Ben de o sırada askerlik görevimi yapıyorum. Alman Genelkurmay’ı Rusya’nın olası bir saldırısına karşı ordunun gücünü denemek ve bir yandan da caydırıcılığını göstermek için büyük bir askeri manevra kararı aldı.
Yapılacak manevra aslında zırhlı birliklerin harekete geçmesiydi. Elde ne kadar tank, zırhlı araç, top var ise en hızlı biçimde savunma pozisyonundaki yerlerine gidecekti. Yanlış hatırlamıyorsam o sırada Almanya, Avrupa’nın büyük zırhlı gücüydü ve ben de askerliğimi tank sürücü olarak yapıyordum.
Görev günü geldiğinde elde ne kadar Leopard, Panzer, ne varsa yola çıktı ve tam bir felaket ya da rezalet yaşandı.
Görev yerine ulaşabilen tank sayısı iki elin parmakları kadardı.
Tankların yarısını birliklerinden dışarı bile çıkamadılar.
Hepsi yolda kaldı.
Çünkü kurallara uymak zorundaydık.
Uzun zamandır oldukları yerde çalıştırılmaktan başka bir şey yapmayan bu zırhlı araçlar çalışıp yola çıkınca pek çoğunun içinde arıza ışıkları yandı.
Büyük ihtimalle bir arızayı göstermeyen ama uzun süre kullanılmamaktan kaynaklanmış önemsiz arızalar.
Ama ışık yandığı anda el kitabı devreyle giriyordu.
Tank mürettebatı hemen durup el kitabını açmak zorunda idi.
El kitabı dediğim küçük bir ansiklopedi.
Şunu yap, bunu yap, bunu da yap gibi talimatlar. Işık yine sönmüyorsa motoru durdur ve servis bekle.
Normalde yola devam edebilecek tüm tanklar durup servis beklemeye başladı. Çünkü kitap öyle diyordu. Bir sigorta ile, bir tekme ya da yumruk ile çözülebilecek arızalar, kitaba uyma gerekliliği yüzünden tankların durmasına neden oldu. Bu kargaşayı temizlemek haftalar, belki aylar sürdü. Yani anlayacağın Almanya çok şey tekniktir, bilgidir, mühendisliktir, fikirdir ama pratiklik, hızlılık asla değildir.”
Tüm bunları duyup dinlemiş biri olarak Biontech’in Almanya’yı terk etme kararına şaşırmadım.
Ama bu durum yine de Almanlara olan saygımı etkilemiyor.
Kurallar, kurumlar ve kitaplar iyidir.
Kurallar ve kurumlar ortadan kaldırılınca neler olabileceğini Almanya, 1930’larda gördüğü için bunun önemini en iyi bilendir.
Üstelik de Almanya'nın katı kurallarına rağmen Biontech'in aşısı bu kadar sorunlu ise bunun bir de kuralsız halini düşünmek dahi istemiyorum.