Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        1999’da hiç hazırlıksız yakalandığımız depremden sonra demediğini bırakmayanlar, devlete, devleti yönetenlere ağızlarına geleni söyleyenler ve söyletenler bu kez gerçeği biraz olsun yansıtarak bu büyük felaketin boyutunu anlatmaya ve bir şeyler yapmaya çalışanları devlet düşmanı gibi gösterip tehdit etmeye başladılar bile.

        Şaşırdık mı!

        Asla.

        Üstelik de kendileri bir şey yapmadığı ya da yapamadığı gibi, başkalarının bir şeyler yapmaya çalışmasını da engelliyorlar.

        Kendini koordine etmekten aciz bir AFAD’a “AFAD her şeyi koordine edecek. AFAD dışında bir yardım organizasyonuna izin vermeyeceğiz” diyorlar.

        Deprem olduğundan beri düzenli olarak deprem bölgesindekilerle, ulaşabildiğim ölçüde konuşmaya çalışıyorum.

        Dün gece de depremzedelere yardım için depremin hemen ardından tüm imkanları ile oraya giden ve an itibarıyla Hatay’da bulunan bir işadamı ile konuştum.

        Anlattıklarını aynen naklediyorum.

        “Fatih Abi, şimdiye kadar onlarca afete koştum. Hiç görmediysem 5 deprem bölgesinde bulundum. Ben böyle bir şey görmedim. Gördüğüm en büyük depremi onla, yüzle çarpıyorum o bile yetmiyor.

        İnsanlar çaresiz.

        Herkes binasının önünde oturmuş, ayazda bekliyor 48 saattir. Enkaz altındaki yakınlarını çıkaracak biri gelir, bir yardım eli uzatılır diye.

        Ne gelen var ne giden.

        Artık umutlar da kalmıyor. Enkaz altlarından gelen sesler de yavaş yavaş kesiliyor.”

        AFAD’ın ne yaptığını soruyorum.

        Çünkü açıklamaya göre kadrosu 7 bin kişinin biraz üzerinde görünen AFAD'ın bölgede 24 bin elemanı var. Yine resmi sayılara göre 5 bin 300 kadar da yabancı kurtarma ekibi çalışanı var. Ancak görüntüler pek buna uymuyor.

        Anlattıkça bana fenalık geliyor.

        “Abi AFAD’dan kaç kişi var burada saymadım. Ama Deprem bölgesinde 5000 bina yıkıldı desek bina başına 4 AFAD personeli düşüyor. O da hepsi arama kurtarma ile ilgileniyorsa.Bir o kadar da gönüllüsü olduğu söyleniyor. Bina başına 8 kişi. O da hepsi buraya ulaşabildi ise. Üstelik AFAD ekiplerinin bir bölümü uçakla gelmiş. Gelenlerin hiçbirinin elinde ekipman yok. Uçaklara ekipman alınmamış ve gelenler ellerini kollarını sallaya sallaya gelmişler. Tornavida bile yok yanlarında. Ekipman olmayınca yapacak bir şey de olmuyor. Üstelik gönüllü AFAD’cıların doğru düzgün bir eğitimi, bir uzmanlığı da yok. Halbuki inşaat şirketleri ile yerel gönüllülük anlaşmaları yapsalar, her şirket büyüklüğüne göre 10, 20, 50 personelini AFAD’a gerekli hallerde tahsis etse ve bu personel AFAD tarafından eğitilmiş olsa bugün 30-40 bin uzman gönüllü olurdu. Yapılmamış. AFAD şu anda sadece açıkça yetersiz kalıyor. Dahası organizasyon görevi onlara verildiği için, yetişemiyorlar ve bu yüzden de yardımlara engel teşkil etmeye başlıyorlar. Son derece gerekli yardım araçlarının kentlere girişi engelleniyor. Onlar alacakmış, onlar organize edecekmiş. Edebilseler alsınlar ama edemezler. Kabahatleri var demiyorum. Ama durum çok karışık. Onların da sayıları yeterli değil. Yetişemiyorlar. Bu da büyük öfke yaratıyor. Çok fena abi çok.”

        Deprem bölgesinden bir gözün anlattıkları bunlar.

        AFAD çalışanlarına kızmıyoruz. Tam aksine minnettarız. Biliyoruz, görüyoruz bu imkanlarla ellerinden geleni yapıyorlar.

        Hata bugünün hatası, eksik bugünün eksiği değil.

        Baştan yanlış yapılmış.

        AFAD aslında bir lojistik kuruluşu. Başında UPS, DHL CEO'su tarzında biri olması gerek. Ne yazık ki, öyle bir durumda değil.

        Hal böyle olunca bugünkü duruma şaşırdık mı!

        Tabii ki hayır.

        Bunun böyle olacağı o saçma sapan sözde deprem tatbikatı yapıldığı gün belli olmamış mıydı!

        Şimdi o günlerin acısını çekiyor insanlarımız.

        Aklımız, canımız deprem bölgesinde, evimizde yediğimiz her lokmadan, sıcak odamızda oturduğumuz koltuktan, yatabildiğimiz yatağımızdan dolayı utanıyoruz.

        O yüzden de, tehdit de etseler, dövseler de, sövseler de, öldürseler de bunları yazacağız kardeşim.

        Yazacağız.

        Anlatacağız.

        Konuşacağız.

        Benden size tavsiye, kim olursanız olun doğruları yazana, söyleyene kızmayın, yıllardır size doğruları göstermeyene, gerçekleri saklayana kızın.

        Bugünkü çaresizliğiniz nedeni onlar.

        Biz değiliz.

        Köy Hizmetlerini arıyor musunuz şimdi!

        Köy Hizmetlerini arıyor musunuz şimdi!
        0:00 / 0:00

        Hatay Hatay diyoruz ama diğer illerde de durum farklı değil.

        Adıyaman’ın durumu iyi mi zannediyorsunuz.

        Ya da Maraş’ın.

        On binlerce insan enkaz altında.

        Korkunç bir insan kaybı ile karşı karşıya olma olasılığımız giderek artıyor.

        Üstelik şu anda kentlerin durumunu bir nebze olsun bilebiliyoruz ama kırsaldaki, köylerdeki durumla ilgili doğru düzgün bir bilgi de.

        Geçmişte, yani eski Türkiye diye küçümsenen dönemlerde çok önemli bir kurum vardı.

        Bir YSE yani “Yol Su Elektrik”

        Kırsal kesimin yol, su ve elektrik hizmetlerini sağlar, kırsal ile devlet hizmetlerinin sağlıklı ilişkisini kurar, köylünün en önemli dayanağı olurdu.

        Bu kurum daha sonra başka iki kurumla birlikte Köy Hizmetleri çatısı altında birleştirildi. Ve kırsal kalkınmanın en önemli araçlarından biri oldu.

        Aynı zamanda köylere ulaşan, köylerin altyapı sorunlarını çözen ve Anadolu’yu karış karış bilen bir organizasyon haline geldi.

        Ellerinde müthiş bir ekipman ve makine parkı vardı.

        Ulaşamadıkları köy, mezra yoktu.

        AK Parti iktidarı 2005 yılında Köy Hizmetleri’ni kapadı. Lağvetti.

        Bunun sıkıntılarını önce tarımsal nüfusun azalması, tarımsal üretimin düşmesi ile ödedik.

        Şimdi de depremde köylere ulaşamayarak, köylerdeki durumun ne olduğunu tespit edemeyerek ödüyoruz.

        Bu kurumları kuranlar boşa kurmamışlardı belli ki!

        Keşke bir şeyi yıkmadan önce. O yıkılan yok edilen şeyin amacının ve gerekliliğinin ne olduğunu hesap edebilselerdi.

        Unutmadım seni ben

        Unutmadım seni ben
        0:00 / 0:00

        İktidar kanadı yapılan eleştirilere çok kızıyor.

        Eleştirileri susturmaya çalışıyor.

        Eleştirenlere göz dağı veriyor.

        Ne da olsa 1999'u kimsenin hatırlamadığını düşünüyorlar.

        Bugünün iktidarı, 1999 yılının muhalefeti idi.

        Ve o gün muhalefet olarak iktidara neler neler demişlerdi.

        Bugünün iktidarı destekleyen gazeteleri ve yazarları, ki bugün bazıları iktidarınönemli isimleri, köşelerinde neler yazmış gazetelerinde iktidara ne eleştiriler, ne hakaretler etmişlerdi.

        Bugün kimse onların o gün olduğu kadar insafsızca eleştiri yapmıyor.

        Ama buna bile tahammül edemiyorlar.

        Eğer çok istiyorlarsa, o günün manşetlerini, o gün yazdıkları yazıları hatırlatırım kendilerine.

        Hafızayı beşer nisyan ile malül olabilir.

        Ama benimki iyidir.

        Hele hele arşivvar ya o arşiv.

        Asla unutmaz.

        Sakın ola ki, şimdi silmeye sildirmeye de kalkışmayın.

        Hepsi elimde mevcut.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Pisi pisine ölümü değil, yaşamayı yücelttiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar