Depremin ardından iktidar en iyi bildiği işi bir kez daha yapmaya hazırlanıyor.
İhale.
Yıkılan kentleri hızla yeniden kurmak, kurtarma ve müdahaledeki gecikmeyi, konutları yeniden yapmayı öne çekerek unutturmak istiyor belki.
Ama daha geçici yerleşim, çadır, konteyner kent bile kurulmamış ve insanlar hala sokaklarda iken “Konut yapacağız” demeye başladılar.
Müteahhitler “1 yıl içinde her birimiz 20-30 bin konut yapabiliriz” diyorlar.
“Yeni teknolojilerle bu mümkün. Çin yapıyor. Bizde de aynı teknoloji var” diyerek nasıl yapacaklarını bile anlatıyorlar.
Hatta iktidarın açıklamalarına bakılırsa şimdiden bazı noktalarda konut inşaatına başlamış bile olabilirler.
Üstelik tam da istedikleri gibi yapılır bu ihaleler.
Aciliyetten davet usulü ile.
Kampanya ile aldıklarını davet usulü ihale ile geri verirler.
Ancak bu deprem öncesi ve sırası yanlışlarına deprem sonrası uzun vadeli yeni bir yanlış eklemekten başka bir işe yaramaz.
Elbette en acil şekilde, olabilecek en hızlı şekilde yeni konutlar üretmek hatta Hatay gibi toptan yok olmaya yaklaşmış yerlerde “Kenti yeniden var etmek” gibi bir görevimiz var.
Sadece iktidarın değil, hepimizin.
Ama bunu en sağlıklı şekilde yapmak lazım.
Yeni yapılacak kentlerin önce tüm zemin etütlerinin yapılması, geçmişin hatalarından ders alınarak yeni kentin yerinin belirlenmesi, elde edilecek bulgulara göre kentler için detaylı ve açgözlülükten uzak imar planlarının hazırlanması gerek.
Sonrasında kentlerin yıkılan tarihi dokusunu bir ölçüde de olsa yeniden yaratacak, kentin kültürünü geri getirecek, kaybolmasına neden olmayacak, o kenti o kent yapan özellikleri ortadan kaldırmayacak bir planlama yapılması gereken.
Sadece mimari bir planlamadan söz etmiyorum.
Sosyal planlamadan, kültürel planlamadan söz ediyorum.
Mimarların, tarihçilerin, sanat tarihçilerinin, o kentlerin kent konseylerinin, Ticaret ve Sanayi Odalarının katılımıyla yeni kenti planlamaktan bahsediyorum.
Bunların hiçbirini yapmadan, o kentleri ihale ile yeniden yapmak Sovyetler Birliği’nin bir baştan bir başa tüm Rusya’da, Sibirya’da yaptığı ruhsuz, kişiliksiz, karaktersiz beton kentlerden üretmekten başka hiçbir sonuç vermez.
Ama unutmayın ki, Anadolu Sibirya değildir. Tam aksine dünyanın en köklü medeniyetlerinin toplandığı bir yerdir. Ve bugün bu medeniyetlerin mirası hak edelim veya etmeyelim bizlere, sizlere emanettir.
Bu emanetin değerini bilmek, en azından izlerini ve kültürlerini sonraki kuşaklara taşımak ve anlatmak görevimizdir.
O yüzden şu an işimiz depremin yaralarını sarıp, geçici yerleşim yerlerini hızla oluşturduktan sonra belki birkaç ay gecikme ile başlamak ama doğru düzgün bir planlama yapmaktır.
Hızlı olmalıyız, çabuk yapmalıyız.
Ama acele etmemeliyiz.
Eyvallah.
Ama 20 yılın sonunda belki de önce yapıp sonra düşünmek yerine artık önce düşünüp sonra yapmanın zamanı gelmiş olabilir.