Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İktidar yanlısı medya, ağır biçimde saldırıyor.

        Depremin sorumlularına depremden sonra geciken müdahalenin sorumlularına, yapılması gerekenleri yapmayanlara, ilk anda askerin istihkam birliklerini devreye almayarak kurtarma operasyonlarında ölümcül zaman kaybına neden olanlara, yağmacılara, depremzede ile alay eder gibi davrananlara, konteyner fiyatlarını deprem nedeniyle bir günde yüzde 30, 40, 100 arttıranlara değil elbette.

        Haluk Levent’e ve bana.

        Amaç ne, dikkat dağıtmak.

        Hedef saptırmak.

        Çünkü Haluk depremzedelere destek oluyor.

        Ben de gerçekleri söylüyorum, hataları anlatıyorum.

        Öyle bir hale getirdiler ki işi, biz olmasak depreme şahane müdahale edilmiş olacak ama biz varız ve o yüzden olmamış gibi.

        Hadi bana kızgınsınız, algı operasyonlarınıza alet olmuyorum, kanmıyorum diye.

        Yahu Haluk Levent’ten ne istiyorsunuz.

        Adam canını dişine takmış koşturuyor.

        Üstelik de devletin kurumları ile işbirliği içinde olmaya da gayret ediyor, yardım organizasyonunu yavaşlatma pahasına.

        Bu kadar para ona emanet edilir miymiş!

        Denetleyin kardeşim. Adam hesap vermeye hazır.

        Tam da sizin aksinize.

        Ha bir de Oğuzhan Uğur’a saldırıyorsunuz.

        O ise paraya dokunmuyor bile.

        Sadece çevresindeki insan gücü ile organizasyon açıklarını kapatıyor.

        Sizler klavye başında trollük yaparken, o sahada lojistik destek veriyor.

        Onunla derdiniz ne!

        O yüzden bırakın çocukları, çalışsınlar, yaraları sarmaya yardım edip destek olsunlar.

        Rezaleti unutturmak için ille birine saldırmanız gerekiyorsa bana saldırın.

        Hiç sorun değil.

        Sovyet modelinde inat

        Sovyet modelinde inat
        0:00 / 0:00

        Belli ki, bir kez daha akıl ve izanı takan olmayacak.

        Yine ihale üzerinden üstelik de tam da sevdikleri gibi, davet usulü hızlı ihale üzerinden kadim kentleri yeniden yapacaklar.

        Tam da uyardığım ve sakın yapmayın dediğim şekliyle, Sovyet modeli ile.

        Peş peşe müteahhitleri arayıp, “Konuştuk. Birkaç ay içinde her birimiz 20, 30, 40 bin konut yapıp depremzedeleri yerleştireceğiz” diyerek övünmeye başlayınca oturup yazdım.

        “Bu şehirlerin hepsi Anadolu’nun kadim şehirleri. Bizden önce onlarca uygarlığa ev sahipliği yapmış ve gidişattan belli ki, bizden sonra da onlarcasına evsahipliği yapacak olan kentler bunlar. Bunları toplu konut mantığı ile yeniden imar etme hakkına sahip değiliz. Buralarda depremzedelerin geçici iskanını acilen sağlayıp, bu kentleri birkaç aylık bir planlama ile, tarihçilerle, arkeologlarla, sanat tarihçileri ile, sosyologlarla, jeologlarla, jeofizikçilerle, mimarlarla ve hatta belki hukukçularla birlikte oturup, yeniden planlamak gerekir. Yıkıntıyı kaldırıp, üzerine tek bir kişinin zevkine bağlı konutlar yaparak bu kadim kentleri yeniden yapamazsınız” diye.

        Bu sözlerim, özellikle de kentin neredeyse yüzde 80’inin yok olduğu Antakya içindi.

        Çünkü Antakya yeniden yapılmak zorundaydı.

        Benim bu yazımdan sonra tarihçi, dostum İlber Ortaylı da aynı mealde bir yazı kaleme aldı.

        Elbette ki, onun sözleri benimkilerden daha önemli ve değerli idi ama sonuç olarak o da aynı şeyi öneriyor, tavsiye ediyor hatta zaruret olarak gösteriyordu.

        Bu kentler alelacele değil, aklıselim ile yeniden inşa edilmeliydi.

        Özellikle de, Antakya, yani tarihi Antioche…

        Bu arada Türkiye’nin önde gelen mimarlarından üçü, Emre Arolat, Murat Tabanlıoğlu ve Ece Ceylan Baba tam bu amaçla bir inisiyatif başlattılar.

        Bu kentleri, özellikle de Antakya’yı geçmişinden koparmayacak biçimde yeniden nasıl yapabiliriz sorusuna yanıt aramak için.

        Emre Arolat, Antakya’da ayakta kalan bir binanın mimarı olarak kente özel ilgi duyuyordu.

        Onun yaptığı Müze Otel, önemli bir arkeolojik buluntunun üzerinde, bu buluntunun binanın altında sergilenebilmesine izin verecek biçimde yapılmış ve oldukça uzun kolon aralıklarına sahip olmasına rağmen depremde çizik bile almamıştı.

        Yani “Deprem değil, depreme hazırlıklı olamamak öldürür” sözünün canlı mimarıydı. Kasımpaşa futbol takımı, depreme o otelde yakalanmış ve çizik bile almamıştı.

        Bunun dışında onlarca önemli binada, bana göre Türkiye’nin en şık iki camisinden birinde imzası vardı.

        Keza Murat Tabanlıoğlu mimar bir babanın izinden yürüyor ve çok önemli eserlere imza atıyordu. Yenilenen Atatürk Kültür Merkezi de onun eseriydi.

        Ece Baba da, öğretim üyesi ve mimarlık fakültesi dekanı ama ondan öte mimari ve kent üzerine bir düşünür olarak ekibe dahildi.

        Zaten Elazığ depremi sonrası Emre Arolat ile birlikte Elazığ’da “Umut Elazığ Projesi"ni başlatmışlardı ve afetlere, salgınlara dayanıklı bir kent tasarlıyorlardı.

        Belediye ve valilik ile birlikte 600 bin metrekarelik bir alanda yepyeni bir şehir anlayışı geliştiriyorlardı.

        Dün bu ekip, Next Akademi’nin geleneksel Pazar toplantısında bir araya geldiler.

        Ve oldukça değerli bir gruba bir sunum yaptılar.

        Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’dan ricam bu sunumu izlemesidir.

        Kentlere ihanet etmek istemiyorsak, aklın ve bilimin peşinden gitmeliyiz.

        Bu arkadaşlar da hiçbir bedel istemeden akıl ve bilimi en azından kentlere sokmak istiyorlar.

        Ya aklı dinleyeceğiz.

        Ya da Sovyet komünist modelini.

        İkisi de hayat kurtarır, doğru.

        Ama geçmişe ve geleceğe borçlarımızı sadece tarihe saygı ile yapılacak olan öder.

        En organize belediyeler

        En organize belediyeler
        0:00 / 0:00

        Deprem bölgesinden gelen muhabir ve gazeteci arkadaşlarla konuşuyorum.

        Hepsinden aynı izlenimi alıyorum. Deprem bölgesinde en iyi, en organize, en etkili çalışanlar belediyelerin yardım ekipleri.

        İktidar veya muhalefet fark etmeksizin, belediyelerin yolladığı ekipler son derece başarılı.

        En başarılı ise üç büyük kentin belediyeleri.

        Ankara, İzmir ve İstanbul. Çünkü daha geniş kaynaklara sahipler.

        Bunlar arasında en öne çıkan ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi.

        Bunu ben söylemiyorum.

        Bölgeden gelen vicdanlı herkes söylüyor.

        İktidara yakın ama vicdanlı bir aydın olarak Faruk Aksoy’un söylediği de bu, genç muhabirin de.

        İktidarın buna kızıp öfkeleneceğine, müteşekkir olması gerekir.

        Tabii normal bir ülkede…

        Kilise İslamcılarına İslam tarihi dersi

        Kilise İslamcılarına İslam tarihi dersi
        0:00 / 0:00

        Yıllardır hezeyanları ile toplumu germiş bir siyasal İslamcı ve bir Cumhuriyet karşıtının bana yönelik sözleri olmuş.

        Okurlar “Yanıt ver” diyor.

        Vermem. Bu tartışmaların deprem felaketinin önüne geçmesini istemediğim için vermeyeceğim.

        Onu ve benzerlerini yargıya havale edeceğim.

        Ama onlara biraz ders vereceğim.

        Benim depremzede kızı evlatlık alabilir ama nüfusunuza geçiremez sonra da isterseniz evlatlık ile nikah kıyabilirsiniz diyen Diyanet’e tepkimden sonra bu küfürler başladı ve cehaletle donanmış olarak sürüyor.

        Şunu baştan söyleyeyim.

        Bu ülkede Batı etkisiyle, Kilise ve Yahudilik örfü ve anlayışını Türkiye’ye İslam diye yutturmaya çalışan emperyalist uşağı bir kitle var.

        Bunu Adnan Oktar olayında gördük, Fetullah Gülen felaketinde gördük.

        İsrail ilişkisi ve kilise ilişkisi kabak gibi ortaya çıktı.

        Bu etki çok yoğun ve yabancı istihbarat destekli.

        Bu ekibin henüz deşifre olmamış üyeleri sahte bir din algısı üzerinden toplumu yönlendiriyor ve cehalet üzerinde etkili oluyor.

        Benim Diyanet’e çıkışımdan sonra yüzlerce mail ve sosyal medya mesajı ile Hz Muhammed ile Zeyd örneği verildi.

        Bu cehaletin zirvesidir.

        Zeyd, Kuran’da adı geçen tek sahabedir.

        Hazreti Muhammed’in önce kölesi, sonra evlatlığıdır.

        Yemenli bir ailenin çocuğu olarak esir alınıp, köle pazarında Hz. Hatice’ye satılmış, Hz Hatice de onu eşi Hz. Muhammed’e hediye etmiştir.

        Daha sonra ailesi gelip bedelini ödeyerek Zeyd’i geri almak istemiş ancak Zeyd, Allah'ın resulü ile kalmak istemiştir.

        Hz. Muhammed de, Zeyd’i azad etmiş ve “evlatlık” olarak almıştır.

        Ve “Mirasına dahil etmiştir”(İslam Ansiklopedisi Zeyd b. Harise maddesi)

        Yani evlatlık mirasa dahil edilmez sözü Diyanet’in doğru olmayan sözüdür.

        Hz Muhammed’in sünnetinde evlatlığın mirasa dahil edilmesi vardır.

        Yine bu kilise etkisindeki sözde İslamcı güruhun sakladığı, Zeyd’in bizzat Hz. Muhammed tarafından halasının kızıyla evlendirildiğidir.

        Hz Muhammed bu evliliği Zeyd’in kölelikten gelmesi nedeniyle toplumda hor görülmesinden dolayı istediği ve onun aileden biri olduğunu göstermeyi amaçladığı bilinir.

        Ancak Zeyd ile Zeyneb’in evlilikleri iyi gitmeyince ve eşi Zeyd’i sürekli aşağılamaya kalkınca Hz. Muhammed bu evliliği Zeyd’in de kalbini kırmayacak bir şekilde bitirmek için devreye girmiştir. Kuzeni Zeyneb’i eş olarak almasının ise sadece ve sadece Zeyneb’in boşanmış bir kadın olarak toplumdaki yerinin zayıflamasını engellemek maksadıyla olduğu söylenir.

        Yani Diyanet’in ayıplı fetvasının bu olayla uzak yakın ilgisi yoktur.

        Sözde İslamcılara, İslam tarihi üzerine ders vermek zorunda kalmam ise benim değil, onların ayıbıdır.

        İslam’ı kilise kaynaklarından değil, İslam kaynaklarından öğrenmiş olsalardı, böyle bir şeyi yapmama gerek kalmazdı.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Eğriyi tehditle doğru yapamayacağımızı öğrendiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar