Dün sabah Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ aradı.
“İstanbul’dayım birlikte bir kahve içecek vaktiniz var mı?” diyerek.
Öğleden sonra Habertürk’e geldi, ekibiyle beraber.
Ümit Özdağ’ı uzun yıllardır tanırım, ASAM Başkanlığından beri bilgisine, öngörülerine saygı duyar, değer veririm.
Günlerdir deprem bölgesinde idi.
İzlenimlerini aktardı.
Yıkımın büyük olduğunu, kamunun deprem sonrası çok yavaş hareket ettiğini, ilk günlerde hiçbir şey yapamadığını, ilk anda askeri birliklerin depremzedelerin kurtarılması ve hayatta kalanların ihtiyaçlarının giderilmesi için hiçbir şey yapmadığının aşikar olduğunu, gönüllü kuruluş ve kişilerin hızlı hareketi olmasa, durumun çok daha vahim olacağını anlattı ve iktidarın depremde sınıfta kaldığını söyledi.
Ümit Özdağ'a göre, deprem bölgedeki Suriyeli göçmen sorununu büyütmüştü.
“Yağmalar için Suriyelileri suçlamıyorum. Bizim kendi vatandaşlarımız ne kadar yağmacı ise Suriyeliler arasında da o kadar yağmacı vardır. Ben Türkiye’nin aklınıza gelmeyecek vilayetlerinden yağma için bölgeye gelenler gördüm” dedi.
Ancak Suriyeliler ile ilgili başka tespitleri vardı.
“Zaten yetersiz olan yardımların Suriyelilere gitmesi, Suriyeli göçmenlerin bu yardımlara ulaşmak için gösterdikleri kaba tavır ve zaman zaman Türklerin haklarını gasp edecek hareketleri bölgede gerilimi arttırdı. Çatışma noktasına gelindi. Bunu iktidar da gördü ve şimdi depremin orta yerinde 800 bin sığınmacıyı önce Mersin, sonra başta İstanbul olmak üzere büyük kentlere gönderiyorlar. Bu kentlerde ciddi sıkıntı olacak” dedi ve sığınmacı meselesinin Türkiye’nin geleceği açısından giderek daha büyük bir tehlike olmaya başladığını anlattı.
Sonra iç siyasete geçti.
“Sizce Zafer Partisi yüzde kaç oy alır?” diye sordu.
Ben de “Yüzde 2” dedim.
Güldü.
“Sadece gençlerden aldığımız oy sayısı, bizi yüzde 2’nin üzerine taşıyor” dedi.
“Anketler yanıltıcı çünkü insanlar bize oy vereceklerini saklıyor. Bize oy vereceklerini söylemekten utanıyorlar” dedi.
Bu durum AK Parti için de uzun süre geçerli olmuştu.
Sorduğunuz zaman kimse AK Partili değildi ama AK Parti yüzde 50’ye yakın oy alıyordu.
Yani mümkündü.
“Bunu kabul etsek bile barajı aşamazsınız” dedim.
“Tek başımıza aşamayız belki ama Memleket Partisi ile ittifak yapacağız” dedi.
“O zaman aşacağınızdan emin misiniz?” diye sordum.
"Kesinlikle ve çok rahat biçimde” yanıtını aldım.
Kuracakları ittifakın Cumhurbaşkanı adayı ise Muharrem İnce olacaktı.
“Mansur Yavaş’ı aday göstermekten vaz mı geçtiniz?” diye sordum.
“Onu biz aday gösteremeyiz ama CHP Mansur Bey’i aday yaparsa biz aday çıkarmayız ve onu destekleriz” dedi.
İYİ Parti’nin Altılı Masa’dan kalkma hesapları yaptığını iddia etti ve bunu İYİ Parti ile iktidar arasındaki ilişkiye bağladı. Bazı suçlamaları vardı.
“Yapmayın aynı suçlamaları sizin partinize yönelik olarak yapanlar da var. Ben bunlara inanmam” dedim.
Güldü. “Bir genel başkan partisini hiç çaktırmadan aşağı çekebilir” dedi.
Medyanın kendilerini görmezden gelmesinden şikayetçi idi.
Haklı idi ama bence medya kimseyi iktidar yapma gücüne eskiden beri zaten sahip değildi.
Medya kontrolü kimseyi iktidar yapamazdı ama iktidarların yıpranmasını geciktirebilirdi sadece. Tıpkı şimdi olduğu gibi.
Ümit Bey gittikten sonra oturup düşündüm.
Muharrem İnce ile ortak hareket etmeleri gerekten de bir sinerji yaratma potansiyeline sahipti. Tek hataları muhalefete fazla muhalefet etmek olabilirdi.