Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bugün dünya Kadınlar günü, ya da kimine göre Dünya Çalışan Kadınlar Günü…

        Benim için fark etmez.

        Ben çalışmayan kadın görmedim. Her kadın emekçidir.

        Hepsinin günü kutlu olsun.

        Aslında bugünün amacı kadının sosyal, siyasal ve ekonomik haklarının elde edilmesi için kadınların örgütlenmeye başlamasını sağlamaktır. Bu süre Türkiye dışında hemen tüm ülkelerde kadınlar için zorlu ve kanlı olmuştur.

        Türk kadını ise muhtemelen Dünya’daki en şanslı kadındı.

        Bir büyük adam, Mustafa Kemal Atatürk, muhtemelen Dünya’da kadınla erkeği eşit gören, bunu yasa karşısında da eşit hale getiren, kadınlara sosyal ve siyasal haklar konusunda bugünkünden bile ileri görüşlere sahip olan bir lider olarak herhangi bir örgütlü arayışa bile gerek kalmadan her türlü hakla donatmıştır.

        Bugün ne yazık ki, Türk kadını Mustafa Kemal Atatürk döneminden yana bundan hemen hemen 100 yıl öncesinden daha sıkıntılı bir sürecin içindedir.

        Her gün öldürülmekte, her gün cinsel ve ekonomik olarak sömürülmekte ve giderek gerileyen bir sosyal konuma itilmeye alışılmaktadır.

        Bugün bile kadınlar bir araya gelemesin, kadınlar ellerinden alınan haklarını geri isteyemesin, seslerini duyuramasın diye metrolar kapatılıp, meydanlar kuşatılıyorsa Türk kadını 100 yıl geriye götürülmeye ve oraya hapsedilmeye alışılıyor demektir.

        Kadının gere gittiği bir toplumun, ileriye gittiği ise asla görülmemiştir.

        Kadını mutsuz olan bir toplumda mutluluk olmaz.

        Kadının acı çektiği bir toplum, külliyen acı içindedir.

        Akşener'den söz: Bir daha olmayacak

        Akşener'den söz: Bir daha olmayacak
        0:00 / 0:00

        Dün Meral Akşener’in konuk olduğu Teke Tek öncesi, bazı gazeteci arkadaşlarım “Meral Akşener akşam Teke Tek’te Cumhurbaşkanı yardımcılığını istemediğini açıklayacak” diye son derece kesin bir ifade ile bilgi paylaştılar.

        Öylesine kendilerinden emindiler ki, Meral Akşener ile konuştuklarını düşündüm. Ben kendi adımı söylerken bile bu kadar emin bir ifade kullanamıyordum doğrusu.

        Ve ne yalan söyleyeyim bu özgüvenleri karşısında ben de buna inandım.

        O kadar inandım ki, neredeyse program sırasında bunu sormayı unutacaktım. Allahtan hatırladım sordum.

        Meral Akşener çok net biçimde, “Evet, 5 genel başkan da milletvekili adayı olmayacak. Ve beşimiz de Cumhurbaşkanı yardımcısı olacağız” dedi.

        En az “Olmayacak” diye iddia edenler kadar kesin bir dille.

        Tabii bu durum hemen başka bir soruyu beraberinde getirdi.

        “Meral Akşener, Cumhurbaşkanı adayı olmayacağını çünkü sistem değişikliği sonrası Başbakan olacağını” söylüyordu.

        Ama milletvekili olmayınca Başbakan olması da mümkün değildi.

        Akşener’e bunu da sordum.

        “Abdullah Gül formülü” yanıtını verdi.

        Parlamenter sisteme dönülünce, eğer İYİ Parti seçimlerden birinci parti olarak çıkmayı başarmışsa Başbakanlığın İYİ Partili bir isme verileceğini ve seçime kadar o kişinin Başbakanlık koltuğunda oturacağını söyledi. Aynı 2002 yılında Erdoğan milletvekili olmadığı için Başbakanlık koltuğuna emaneten oturan Abdullah Gül gibi.

        Ve Meral Hanım program sırasında bir de söz verdi, “Bir daha masadan asla kalkmayacağım, bir daha asla böyle bir gerilim yaratmayacağım” dedi.

        Ve ekledi, “Söz veriyorum”

        Hani ilke!

        Hani ilke!
        0:00 / 0:00

        Meral Akşener ile yaptığım röportajda dün bu köşede sorduğum bir sorunun yanıtını da buldum ve ciddi bir hayal kırıklığına uğradım.

        CHP içinde Kılıçdaroğlu üzerinde etkili bir grubun Kemal Bey’e “Cumhurbaşkanı seçilirseniz parti genel başkanlığını bırakmayın. Bırakırsanız sıkıntı olur” dediği ve bu grubun çok etkili olduğunu biliyor, duyuyordum.

        Kemal Kılıçdaroğlu’ndan bu konuda yıllar önce açıkladığı ilkeye sadık kalıp kalmayacağını sordum dün Meral Akşener’e.

        Aldığım yanıt şu idi:

        “Bir süre genel başkanlığı da sürdürecek”

        Peki ne kadar bir süre?

        Masada alınan ve tüm liderlerin onayladığı bir karara göre, Kemal Kılıçdaroğlu yerel seçimlere kadar CHP genel başkanlığı koltuğunu da koruyacak.

        Sonra genel başkanlıktan istifa edecek.

        Yani yaklaşık 10 ay daha genel başkan kalacak.

        Belli ki, bu tüm genel başkanlar için geçerli olacak. Yani hepsinin işine gelmiş.

        Bunun “Bahanesi” de yerel seçim sürecinde partinin bir de genel başkanlık yarışı ile yıpranmaması.

        Tabii bu da tüm partiler için geçerli.

        Ben şahsen böyle bahanelerden çok hoşlanmam.

        Bahane bahaneyi doğurur diye düşünürüm.

        Yarın öbür gün “Parlamenter sistemi geçiş için de” bir bahane bulursa diye korkarım.

        Batının desteği hendeğe

        Batının desteği hendeğe
        0:00 / 0:00

        Avrupa Birliği, seçim döneminde muhtemelen mevcut iktidarı destekleyecek, mevcut iktidarın sürmesi için gereken hareket tarzı ne ise onu benimseyecek.

        Bunun en temel nedeni ise hiç kuşkunuz olmasın “Göçmenler meselesi” olacak.

        Bunun ilk işaretleri gelmeye başladı bile. AB ülkeleri, muhalefetin seçimleri kazanması halinde göçmen politikasının değişecek olmasından duyacakları rahatsızlığı şimdiden dillendirmeye başladılar.

        Anadolu’yu kim bir “Göçmen hendeği” olarak kullanmayı kabul ediyorsa, Batı’nın desteği ona olacak.

        Türk sanayicisi AB'den dışlanıyor

        Türk sanayicisi AB'den dışlanıyor
        0:00 / 0:00

        Avrupa Birliği ülkeleri, pandemi sırasında yaşadıkları sorunlar ve pandemi sonrası ekonomik koşulları nedeniyle fiili olarak giderek kapalı bir ekonomiye dönüşüyorlar.

        “Üretimi ve ticareti mümkün olduğunca kendi aramızda yapalım” dönüşümü.

        “Kendimiz üretelim, kendimiz tüketelim, artı değeri kendi aramızda paylaşalım. Dışarıya para kaptırmayalım” siyaseti.

        Bunu pek çok alanda görüyoruz ve belli ki giderek daha fazla alanda göreceğiz.

        Türkiye açısından bunun en önemli riski Türkiye’nin iki önemli sektöründe, tekstil ve otomotivde görülecek.

        Otomotivde Türkiye’nin üretim üssü olma özelliğini yavaş yavaş elinden alacaklar.

        Ve ne yazık ki, bu durum tekstilde çok daha hızlı bir biçimde gerçekleşecek.

        Pandemi sonrası Uzakdoğu’nun tekstil üretiminin riske girmesi nedeniyle Türkiye’ye doğru kayan AB talebi, şimdi giderek Türkiye’den uzaklaşıyor.

        Üretimi de kendi içlerinde yapmayı planlıyorlar.

        Ve bunun önemli işaretlerinden biri Avrupa’nın en önemli tekstil fuarlarından “Paris Premiere Vision” da görüldü bile.

        Premiere Vision bu yıl iki ayrı alanda yapılacak.

        Avrupalı üreticiler bir alanda yer alacak, Avrupa dışı üreticiler ise bambaşka bir alanda.

        Türk tekstilciler ise Türkiye AB’nin gümrük birliğine dahil olmalarına rağmen, Avrupa dışı alanda yer alacaklar.

        Bu ister istemez siparişleri ve Türk tekstilinin Avrupa’daki Pazar payını etkileyecek bir durum.

        Türkiye’nin gerek ticaret bakanlığı, gerekse Dışişleri Bakanlığı vasıtası ile bu duruma müdahil olması gerek.

        Gümrük Birliği üyesi bir ülkeye bu muamelenin hiçbir mantığı ve özrü olamaz.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Yıkanı değil yapanı alkışladığımız zaman

        Diğer Yazılar