Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Depremin ilk günlerinde, olay yerinde bile olamayanlar, ölü sayılarını binli olarak verirken, “Ne yazık ki, kayıplarımız açıklananın çok çok üzerinde olabilir” diye yazdım.

        Cumhuriyet tarihinin en ağır deprem bilançosu ile karşı karşıya olabileceğimizi söyledim.

        Görüntülerden anlaşılan oydu.

        Sonrasında sayılar hızla arttı.

        Son açıklama 47 bin 975 kişinin hayatını kaybettiğini söylüyor.

        Bunun ne kadarı vatandaşımız, ne kadarı göçmen onu şimdilik bilmiyoruz.

        Ancak gerçek kaybın bununla sınırlı olmadığını net biliyoruz.

        Çünkü bir süredir kurtarma faaliyeti de arama faaliyeti de yapılmıyor.

        Molozlar, yıkıntılar kepçelerle kaldırılıp atılıyor, ne yazık ki, bu molozların içinde insan bedenleri de var ve bölgeden gelen ancak sorumlu yayıncılar tarafından yayınlanamayacak kadar kötü olan görüntüler bunu gösteriyor.

        1999 Gölcük depremi sonrasında da ölü sayısı 17 bin 480 kişi olarak açıklanmıştı.

        Ancak gerçek sayının 28 bin civarında olduğu tahmin ediliyordu.

        Bu kez yıkım daha büyük, göçen bina sayısı çok daha fazla, arama kurtarma faaliyeti çok daha yetersiz ve enkaz kaldırma çalışmaları inşaatlara bir an önce başlayabilmek için çok daha hızlı bir biçimde başlatıldığı için gerçekle açıklanan arasındaki farkın çok daha büyük olması muhtemel.

        Peki kaç!

        Muhtemelen hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.

        Ancak tahminler yürütülecek.

        Mesela GSM şirketlerinin artık kullanılmayan hatlarının sayısı bir fikir verebilecek. İlk haftanın ardından sadece tek bir operatörün 300 bini aşkın abonesinden sinyal alınamadığı söylenmişti ama bu sağlıklı bir veri değildi.

        Telefonlar enkaz altında kalmış, unutulmuş olabilirdi. Şarj edilemiyor olabilirdi. Bu şirketlerin bugün açıklayacakları veriler daha gerçekçi bir fikir sahibi olmamızı sağlayabilir.

        Ben ise başka bir yöntem denedim.

        Bir bankanın üst düzey bir yöneticisine “Deprem bölgesindeki vatandaşlardan kaçı depremden bugüne kredi kartını kullanmadı” diye sordum.

        “Yaklaşık 30 bin kredi kartımız depremden bu yana hiç kullanılmadı” yanıtını aldım.

        Elbette bu dönemde bazı kartları kullanma imkanı veya harcama yapılacak yer de bulunamamış olabilir. Dolayısıyla tahmini hesaplar farklılıklar gösterebilir.

        Söz konusu bankanın kredi kartı pazar payı dikkate alındığında yaklaşık 200 bin civarında kredi kartının artık aktif olmadığı sonucuna varabiliriz. Ancak Türkiye’de kredi kartı sahiplerinin ortalama 2,2 kredi kartı var. Demek ki, gerçek 200 bin civarı kart aslında 90 bin kişi demek.

        Ancak Türkiye’de nüfusun hemen hemen yüzde 49’unun kredi kartı sahibi olduğu biliniyor.

        Bu durumda 90 bin kart yaklaşık 183 bin kişiyi temsil ediyor.

        Bu elbette kaba bir hesap.

        Ama gerçeğe, açıklanan sayılardan çok daha yakın bir hesap.

        30 mümkünken niye 20

        30 mümkünken niye 20
        0:00 / 0:00

        Depremde evini barkını kaybeden vatandaşlarımıza evler devlet tarafından yapılacak ve bu evler yine devlet tarafından vatandaşa satılacak.

        Açıklama böyle.

        Konutlar ve ahırlar vatandaşa vadeli ve faizsiz olarak satılacak.

        Bu açıklanırken, sanki vatandaşa bir kıyak yapılıyormuş gibi hava da oluşturuluyor.

        Oysa zaten yasa böyle.

        7269 sayılı kanun, depremzedeler için yapılan konutların hak sahiplerine “vadeli ve faizsiz kredi” ile verilmesini düzenliyor.

        Yani ortada iktidar tarafından depremzedeye yapılmış bir ekstra “iyilik” yok.

        Yasa böyle emrediyor.

        Hatta tam aksine, yasa bu konutların en az 20, en fazla 30 yıl vade ile verilmesine imkan sağlarken, iktidar bu süreyi 20 yıl ile alt limitten belirlemiş. Oysa vatandaşa 10 yıl daha fazla süre verilebilirdi.

        Düşününce Türkiye’yi deprem riskinden korumak aslında ne kadar kolaymış değil mi!

        Yıkılan evleri yeniden yapmak yerine, bu evleri yıkılmadan yeniden yapmayı planlayacak bir aklın yönetmesi gerekiyormuş Türkiye’yi.

        Yani deprem riski taşıyan konutları yeniden yapmak isteyenlere faizsiz kredi verilseymiş.

        Televizyonlarda yapılan yardım kampanyasına sadece kamu bankaları ve kamu kurumları 91 milyar TL verdiler.

        Bu para deprem öncesi faizsiz kredi verilmesi için bir “faiz fonu” oluşturmak için kullanılsa, muhtemelen kentlerimizi büyük oranda yeniler, olası büyük depremleri, felaket olarak değil, az can kaybı verdiğimiz doğal afetler olarak atlatırdık.

        Böyle bir fonla Türkiye’nin bugün açıkladığı resmi faiz oranları ile yaklaşık 900 milyar TL’lik bir kaynağın finansman gideri karşılanır ve bu para ile riskli kentlerdeki riskli yapıların hemen hemen tamamı risksiz hale getirilmiş olurdu.

        Üstelik biliyoruz ki, bu maliyet KOİ projeleri için müteahhitlere ödenen paranın üçte birinden azdı.

        Seçim için iki koz

        Seçim için iki koz
        0:00 / 0:00

        AK Parti mahfillerinden gelen bilgileri göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim öncesi seçmenleri etkilemek için dış politikadaki gücünü kullanmak istiyor.

        Seçmene yönelik en fazla “dünya lideri” mesajı verilecek ve rakibinin bu alanda ona rakip olamayacağı vurgulanmaya çalışılacak.

        Bu amaçla öncelikle Orta Asya Cumhuriyetlerinin liderlerine yönelik bir çalışma yürütülüyor.

        Yakın bir zamanda bu liderlerin toplu halde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret etmeleri ve destek vermeleri sağlanacak.

        Bu liderlere “Şimdi değilse ne zaman” denilerek davetler iletildi.

        Olası bir iktidar değişikliği öncesi buna çok da gönüllü görünmeyen liderlere Putin aracılığı ile bir baskı kurulması öngörüldü ve muhtemelen önümüzdeki haftalarda Türk Cumhuriyetlerinin liderlerini Ankara’da ve İstanbul’da ve hatta belki deprem bölgesinde göreceğiz.

        Batılı liderler için de yoğun bir trafik yürütülüyor.

        Bir diğer plan ise ekonomide “rasyonel” döneme geçileceği işaretlerini vermek.

        Bunun için gündemde olan isim yine Mehmet Şimşek.

        4 yıldır Londra’yı mesken tutan ve asli işi olan bankacılığa dönen Şimşek’e giderek daha fazla baskı kuruldu ve çalıştığı kurumlar aracılığı ile de ikna edilmesi için bir süreç başlatıldı.

        Yine iktidar içinden gelen bilgilere göre Mehmet Şimşek sonunda ikna edilmiş.

        Şimşek’in seçimlerden önce yapılacak bir kabine değişikliği ile ekonomiden sorumlu bakanlık koltuğuna oturtulması ve bu yolla “Ekonomide artık saçmalamayacağız” mesajı verilmesi planlanıyor.

        Şimşek ise hala “Ben sizin yanınızda durayım ama şu bakanlık işini seçimden sonraya bıraksak” havasında.

        Anlayacağınız AK Parti liderliği seçim için bu kozları kullanmayı planlıyor.

        Bu kozlar sinek ikili mi maça as mı onu da görmüş olacağız.

        Bırakınız dönsünler

        Bırakınız dönsünler
        0:00 / 0:00

        AK Parti Türkiye’nin en güçlü partisi haline geldiği günden bu yana AK Parti ile yakınlaşan, AK Parti’nin neredeyse sözcülüğüne soyunan, parti politikalarını alabildiğine destekleyen, AK Parti ile birlikte Fettullahçı, AK Parti ile birlikte FETÖ karşıtı olan, mesleki ve ekonomik ikbalini AK Parti’ye bağlayan, AK Parti ile zenginleşen, AK Parti ile makam mevki kazanan bir grup “Gazeteci!”nin son günlerdeki hızlı dönüşlerine ve muhalefet saflarına geçişlerine, en azından şimdilik tarafsız bölgeye intikallerine ciddi bir tepki var.

        Ak-it gibi iktidar yanlısı mevkutelerin öfkesini anlamak elbette mümkün ama muhalif kesimin kızgınlığı bence pek de akıllıca değil.

        Niye kızıyorsunuz efendim.

        Bırakınız dönsünler.

        Onlar dönmese, bunlar dönmese herkes yerinde kalsa iktidarı nasıl değiştireceksiniz!

        İktidarları değiştirenler yerlerinde sabit kalanlar değil, duruma göre yerlerini değiştirenlerdir.

        Hem AK Parti’nin iktidardan düşmesini istiyorsunuz hem de iktidar yanlılarının yerinde kalmasını.

        O zaman nasıl olacak bu iş?

        AK Parti geçmişte yüzde 49 oy aldı.

        Kimse yerinden kıpırdamasa, sizin tabirinizle dönekler olmasa sonsuza kadar yüzde 49 alacak.

        İstediğiniz bu mu!

        O yüzden öfkelenmeyiniz lütfen.

        Bırakınız dönsünler.

        Biliniz ki, demokrasi aslında döneklerin rejimidir.

        Dikkat edilmesi gereken tek şey, çıkar için dönenlerin bu amaçlarına ulaşmalarını engellemektir.

        Dönmelerini değil.

        Yeşil sol

        Yeşil sol
        0:00 / 0:00

        Bu seçimin sürpriz partisi, Yeşil Sol Parti olabilir.

        Yeşil Sol'un çok geniş bir katılıma çatı olması söz konusu.

        Anayasa Mahkemesi'nin bir son dakika golüne karşı, kaleye geçmesi muhtemelen görünen Yeşil Sol Parti adını önümüzdeki günlerde çok duyabiliriz.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Halka hizmet etmesi gerekenler, halka sövmediği zaman.

        Diğer Yazılar