Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İktidar partisinin 21 yıllık icraatı içinde genel olarak bir “liyakat” tartışması yapılsa da, benim gördüğüm kadarı ile bir kurumda buna fazla ile dikkat ettiler.

        O kurumun adı TOKİ.

        AK Parti döneminde TOKİ başkanları, bu işi en iyi yapabilecek kişiler arasından seçildi.

        Tanıdığım 3 TOKİ Başkanı da işinin ehliydi.

        Erdoğan Bayraktar da, oradan bakanlığa atlayan Murat Kurum da, şimdi Fatih Belediye Başkanlığı yapan Ergün Turan da, mevcut TOKİ Başkanı Ömer Bulut da işlerini iyi yaptılar.

        Elbette ki, siyasetin yönlendirmesi doğrultusunda.

        TOKİ’nin asıl görevi olan dar gelirliyi konut sahibi yapma amacından çıkıp, yüksek gelirliye konut yapması elbette bu yöneticilerin belirlediği bir politika değildi.

        Onlar siyasetin gösterdiği yönde iş yaptılar ama kurumu iyi yönettiler.

        Özellikle Ergün Turan’ı başarılı buldum ve hakkında hiçbir olumsuz bir şey duyup işitmedim.

        Ve iyi yönetilmesine rağmen TOKİ, 21 yıllık AK Parti iktidarı döneminde toplamda 1 milyon 170 bin konut üretti.

        Bunu ilk yılı saymadan 20 yıllık AK Parti iktidarı süresine bölerseniz, yılda 58 bin 500 konut eder.

        Fena da bir sayı değildir.

        Şimdi de iktidar deprem bölgesinde TOKİ’nin bir yıl içinde 199 bin 489 konut yapacağını açıkladı.

        Bunun yanı sıra birkaç ay önce iktidar tarafından açıklanan ve satışına başlanan konutlar var. Onların da ilk 250 binlik etabı 2 yıl, sonraki 250 binlik etabı da 4 yıl içinde tamamlanacaktı. Yani dört yıl boyunca yılda ortalama 125 bin konut.

        Bu durumda TOKİ’nin önümüzdeki yıl 199 bin 489’u depremzedelere verilmek üzere toplam 324 bin konut üretmesi gerekiyor.

        TOKİ’nin 20 yıllık ortalamasının hemen hemen 6 katı.

        Bu ne kadar mümkün bilemiyorum.

        Böyle bir yapı hamlesinin zaten uçup gitmiş olan konut maliyetlerini, çimento, demir ve işçilik maliyetlerini nereye çekeceğini tahmin dahi edemiyorum. (Bu konuda iktidara çok yakın müteahhitler de çok tedirgin.)

        Bu sayıda inşaatı yapabilecek yetkin bir işgücü var mı, onu da bilmiyorum.

        Ama bildiğim bir şey var.

        İzmir depremi 2020 yılında oldu.

        58 bina göçtü. 2 bin civarında depremzede için 1 yıl içinde konut sözü verildi.

        Ancak hâlâ teslim edilemeyen pek çok konut olduğu yönünde iddialar var.

        Üstelik o gün bugündür konteyner kentlerde yaşayan depremzedelere bu hafta konteyner kentleri boşaltmaları söylenmiş.

        Yalnız havyarla yaşanmayacağını bir kitaptan öğrenmiştik.

        Yalnız hayalle yaşanmayacağını da bu yazıdan öğrenmiş olalım..

        TOKİ Başkanı: Rezerv alanlarda başladık

        TOKİ Başkanı: Rezerv alanlarda başladık
        0:00 / 0:00

        Geçtiğimiz günlerde TOKİ Başkanı Ömer Bulut ile konuştuk.

        Deprem bölgesinde çok hızlı biçimde yapılaşmaya gidilmesinin sakıncalarından bahsetmiştik, deprem mühendisleri ile birlikte.

        Zemin etütleri yapılmadan yer seçiminin yapılmasındaki sakıncaları ve artçı sarsıntılar sürerken beton dökülmesinin yaratacağı olumsuz etkileri anlatmıştık.

        TOKİ Başkanı da bu konuda bilgilendirmek istemişti.

        “İnşaatlara başlayacağımız yerlerin zemin etütleri daha önce zaten yapılmıştı. Bu yerler bizim daha önce açıkladığımız sosyal konut projesi için seçilmiş yerlerdi ve zemin incelemeleri zaten tamamlanmıştı. Şimdi deprem sonrasında da daha detaylı zemin etütleri yaptırıyoruz. Bunu şimdi mikro ölçeğe çektik ve yüz metre aralıklarla zemin inceletiyoruz” dedi.

        “Bizim inşaata başladığımız alanlar zaten belirlenmiş rezerv konut alanları. Kent ve ilçe merkezlerinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kentsel tasarım çalışması tamamlanmadan buralarda bir inşaat yapılmayacak. Bu kentsel tasarımlar Türkiye’de kabul görmüş çok değerli hoca ve projecilerin ortak çalışması ile ortaya çıkacak ve kamuoyu bu tasarımlarla ilgili bilgilendirilecek” bilgisini verdi.

        TOKİ Başkanı, yapılacak binaların tünel kalıp metodu ile yapılacağını ve bu yüzden de artçı sarsıntıların beton kalitesini etkilemeyeceğini de belirtti ve şunu da ekledi:

        “Fatih Bey, açıkçası bir mühendis olarak depreme karşı tünel kalıp dışında bir çözüm olmadığını söyleyemem. Doğru bir çözümleme ile mimarı farklılıklar da yaratabilecek çerçeve sistemi ile de çok sağlam binalar inşa edilebilir. Ama biz bu aşamada tünel kalıbı tercin ediyoruz.”

        *

        TOKİ'nin önceki projelerinden örnekler:

        Tipsiz olunca sorun yok mu!

        Tipsiz olunca sorun yok mu!
        0:00 / 0:00

        Bir AK Partili yönetici beni hedef almış.

        Dün akşam Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş ile yaptığım program üzerinden.

        Diyor ki: “Habertürk’te Teke Tek programını izlerken yayında bir moderatör, bir TİP’li var zannediyorduk. Meğer moderatör yokmuş, 2 TİP’li sohbet ediyormuş.”

        Söz konusu yönetici, belli ki kelimelerin anlamları üzerine bir yanılgı içinde.

        Eğer benim moderatör olduğumu düşünüyorsa, ki öyle demiş, moderatör zaten soru falan sormaz. Konuşmayı teşvik eder, genelde birden fazla katılımcının bulunduğu sohbetlerde katılımcıların konuşma süre ve sınırlarını belirler.

        İki kişinin karşılıklı konuştuğu bir yerde moderatör olmaz.

        Ama asıl önemlisi ben moderatör değilim.

        Bu zatı muhterem bilmez ama gazeteci diye bir şey vardır.

        Ben de gazeteciyim.

        Soru sorarım. Televizyon programlarında konuklarımın yaptığı ya da yapması gerektiği halde yapmadığı şeyler hakkında kendisinden bilgi almaya çalışırım.

        Bugüne kadar da konuğum kim olursa olsun bunu hakkıyla yaptığım konusunda büyük bir kitle hemfikirdir. Büyük ihtimalle de bu nedenle “bazı partilerin” yöneticileri ve yetkilileri benim programıma asla katılmazlar.

        Erkan Baş’ın üzerine fazlaca gitmediğim değil ama gidemediğim doğrudur.

        Çünkü hiçbir zaman yetkili konuma gelmemiş bir partinin yöneticisi.

        Bu yüzden de kendisine yaptıkları üzerinden ya da yetkisi olup da yapmadıkları üzerinden soracağım fazla bir şey yoktu.

        "Deprem sonrası kurtarma çalışmalarında niye geç kaldınız" mı diyecektim, "Milyonlarca Suriyeli mülteciyi niye kabul ettiniz mi!" diye soracaktım, "Hangi akla hizmetle aldığınız ekonomik kararlarla ile 2 yıl içinde enflasyonu nasıl uçurdunuz, kurları nasıl 2 katına çıkardınız" merakımı gidermelerini mi isteyecektim!

        Bu yüzden daha çok kendisini ve partisini tanımaya çalıştım.

        Üstelik, beni eleştiren bu beyefendinin, çanak soruların sorulduğu, yanıtların soruların içinde verildiği ve konuğun övgülere boğulduğu programlarla ilgili olarak bugüne dek hiçbir eleştirisini duymadım.

        Acaba burada sorun “Tip” mi!

        Böyle eleştirilere muhatap olmamak için tipsiz olmak mı gerekiyor.

        İltifatına teşekkür ederim ama emin olsun ki kendimi hiç de tipli bulmuyorum.

        Ölmüş eşek miyim!

        Ölmüş eşek miyim!
        0:00 / 0:00

        Gazeteci Barış Pehlivan aradı dün.

        "Ölmüş eşeğin tehditten korkmadığını anladığımız zaman" cümlesinin hedefini sordu.

        Kim olduğu bilmediğim birileri ona "Altaylı burada kendisini ve Erdoğan'ı kast ediyor" demiş.

        O da bunu teyit etmek istemiş.

        "İlk kez bir gazeteciye böyle bir soru sorulduğunu görüyorum. Orada yazılan ne ise ve siz ne anlıyorsanız odur" yanıtını verdim.

        Ve şunu söyledim, "Eğer dediğiniz gibi olsa idi, o zaman kendimi ölmüş eşek yerine koymam gerekirdi. Sizce ben ölmüş eşek miyim! Kendimi hiç de ölmüş bitmiş gibi görmüyorum. Kendi çapımda iyi gazetecilik yapmaya çalışan, sinmeden mesleğini sürdürmek çabasında olan biriyim. Benim ölmüş eşek olduğumu düşünüyorsanız o ayrı. Size böyle bir bilgi verenler beni ölmüş eşek gibi görüyorsa o zaman onlara inanın ama bilin ki, ben hiçbir gazeteci ile yazılarımın içeriği ve arka planını konuşmam. Hatta hiçbir gazeteci ile konuşmam. Konuştuğum tek gazeteci Habertürk.com Genel Yayın Yönetmeni Yavuz Barlas'tır. O benim hakkımda bir şey söylediyse size doğrudur. Bir tek ona güvenir ve onunla konuşurum" dedim.

        Barış Bey "Peki şöyle yazabilir miyim?" diye sorunca, "Sizin ne yazacağınıza ben karışamam. Canınız ne istiyorsa yazabilirsiniz. Niyetiniz beni zor duruma düşürmek, içinde olmak istemediğim polemiklere sokmak ise istediğinizi yazabilirsiniz" dedim.

        Anlamadığım şu.

        Bu genç gazeteci arkadaşlar, memlekette onca mesele, onca sorun var iken, üstelik bir de seçim atmosferine girilmişken, benden başka uğraşacak bir şey bulamıyorlar mı!

        İktidar gazetecileri zaten yeterince uğraşırken üstelik de!

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Dün kızdıklarımızdan bugün yardım istemediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar