Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bir baba.

        Oğlunu depremde kaybetmiş, evladı enkaz altında kalmış.

        Enkaz kaldırıldıktan sonra oğlunun cenazesini toprağa verebilmiş.

        Ve evladından kalan birkaç hatırayı toplamaya çalışıyor.

        Ve tabii telefonunu.

        Büyük ihtimalle içinde oğlunun fotoğrafları, anıları var.

        Onları kurtarmak istiyor.

        Ancak telefon ortada yok.

        Sonra oğlunun bir arkadaşı, telefonun Sivas’ta birinde olduğu haberini veriyor.

        Baba adama ulaşıyor.

        Bir kepçe operatörü.

        Muhtemelen telefonu enkazda bulmuş ve almış.

        Ve herif, acılı babadan telefonu ve akıllı saati satmak için para istiyor.

        Utanmadan, sıkılmadan. En ufak bir ar, haya, insanlık belirtisi göstermeden.

        Baba yıkılıyor.

        Konu Sivas Emniyet Müdürlüğüne intikal ediyor.

        Emniyet Müdürü aynen benim gibi, bu satırları okuyan sizler gibi öfkeden deliriyor.

        Telefon hırsızı vicdansız yaratık yakalanıyor. Telefon elinden alınıp babaya iletiliyor. Telefon hırsızı vicdansız da tutuklanıyor.

        Şimdi bu doğurulmayıp, başka bir türlü dünyaya geldiği aşikar yaratık yargılanacak.

        Muhtemelen ilk celsede serbest kalacak.

        Peki sizce bu herif, depremde yağmacılık yaptıkları için yakalanıp, öldüresiye dövülenlerden daha mı az suçlu.

        Yoksa onlardın hepsinin toplamından daha mı aşağılık.

        Bu adamın adını bir türlü öğrenemedim.

        Ama bence bunu bir an önce bulup afişe etmek lazım.

        Böyle birinin kimliğini, tüm Türkiye öğrenmeli.

        Gençler kimin umurunda!

        Gençler kimin umurunda!
        0:00 / 0:00

        2020, 2021 yılları zaten pandemi nedeniyle gençlerin eğitim hayatından çalınmıştı.

        Hadi o evrensel bir gereklilikti, herkes şaşkındı, kimse ne yapacağını bilemiyordu.

        Her ne kadar “medeni” ülkeler ya da “medeni yönetimlere sahip” ülkeler pandemi kapanmalarında bile okulları olabildiğince açık tutmaya çalıştıysa da, o kapanmaların bir mantığı vardı.

        Ancak bugün “sözde” deprem gerekçesi ile üniversiteleri hala kapalı tutmanın hiç ama hiçbir mantığı, akılla bağdaşır tek bir yönü yok.

        Depremin hemen ardından yurtları depremzedelere açmak maksadıyla böyle zırva bir karar alındı.

        Bu iktidar tarafından düşünmeden alınmış pek çok karar gibi, bu da beklenen etkiyi yaratmadı, istenilen sonucu vermedi.

        Tam aksine, deprem geçirmiş kentlerden başka kentlere okumaya gitmiş gençlerin yıkılmış evlerine dönmek zorunda kalmaları gibi sonuç yarattı.

        Yanlışlığı çok ama çok kısa sürede anlaşıldı.

        Fakat yanlıştan hemen dönülmesi, iktidarın “Hata yaptık” itirafı anlamına geliyordu. “Bunlar yanlış kararlar alıyorlar” algısı oluşabilirdi.

        Bu yüzden de yanlışta, yanlış olduğu biline biline ısrar edildi.

        İktidarın yanıldığını göstermektense, gençleri sefil etmek, eğitimsiz bırakmak daha doğru bir tercihti.

        İktidarın yıpranmasındansa, gençlerin geleceğinin karartılması tercih edildi.

        Ve okullar 50 gündür kapalı.

        Öğrenciler eğitimden uzak ve başı boş bir.

        Ve hala hiçbir açıklama yok.

        YÖK Başkanlığına oturtulan zat, yapılanın büyük bir hata olduğunu bile bile sesini çıkarmadan bekliyor.

        Uzak veya yakın bir tarih bile veremiyor.

        “Merak etmeyin, okulları açmak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz” bile diyemiyor.

        Çünkü elinden bir şey gelmiyor.

        Gençlerin eğitimini düşünmüyor.

        Ülkenin yarınını düşünmüyor.

        Belli ki, tepeden emir gelmeden hiçbir şey yapması mümkün olmayan biri.

        Neredeyse tüm kurumların başına yerleştirilenler gibi.

        Ve seçimdi, diplomaydı, temel atmaydı derken, iktidarın gündemine okulların açılması, gençlerin perişan edilmemesi bir türlü giremez.

        Öğrenciler, üniversitelerin açılmasını daha çok bekler.

        Sonra siyasal İslam geleneğinden bir ailenin 18 yaşındaki çocuğu milletvekili adayı yapılır, seçime kısa süre kala arkaya bir Volkswagen minibüs park edilip, tanıdık gençlerle iki sohbet edilir.

        Gençleri biz düşünüyoruz mesajı verilir.

        Biter gider.

        Aynen gençlerin geleceği gibi.

        Hayal

        Hayal
        0:00 / 0:00

        17. Yüzyıl'ın sonlarında, kendi kendine gidebilen bir araç düşüncesi oluşmaya başlamışsa da, buhar gücü ile çalışan ilk otomobil benzeri araçlar 18. Yüzyıl'da ortaya çıkmaya başlamış.

        Ancak birkaç deneme dışında başarılı olamamıştı.

        Elektrik motoru ile hareket eden ilk elektrikli otomobil ise 1835 yılında, yani içten yanmalı motorlardan yaklaşık 41 yıl evvel ABD’de yapılmıştı.

        Bugün yaygın olarak kullanılan içten patlamalı motorlarla donatılmış araçlar ise 1876 yılında böyle bir motorun mümkün hale getiren Daimler’le başlayan bir dönemin, 137 yıl önce Alman Karl Benz tarafından ilk gerçek otomobil sayılan Benz Patent Motorwagen ile otomobile dönüşmesi ile sonuçlandı.

        Yani genel kabul, ilk otomobilin Karl Benz tarafından 1886 yılında icat edildiği ve ilk otomobil sürücüsünün de Karl Benz’in eşi Bertha Benz olduğu bilinir. Yani ilk şoför bir kadındır…

        Ancak şimdi öğreniyoruz ki, Türkler otomobili ilk hayal eden milletmiş.

        İlk otomobilin icadından 463 yıl, ilk otomobil fikrinden yaklaşık 300 yıl önce otomobili hayal etmeye başlamışlar.

        Ve 600 yıllık hayal şimdi gerçek olmuş.

        Son yüzyıllık gecikmeyi elbette anlıyoruz.

        Alfabenin değişmesi, dedelerimizin mezar taşlarını okuyamaz hale gelmemiz ve 1 gecede tüm kültürümüzü unutmamızdan dolayıdır.

        Ancak 600 yıl önce, daha kimsenin aklında otomobil diye bir şey yokken bunu hayal etmiş bir toplumun Osmanlı döneminde bunu niye yapamadığını anlamakta gerçekten zorluk çekiyorum.

        Daimler’in ilk içten patlamalı motorun çizimini yaptığı 1876 yılında tahta geçen, Benz ilk otomobili ürettiğinde 10 yıldır ülkeyi yöneten Sultan Abdülhamit döneminde niye bu hayali gerçekleştirememişiz?

        O sırada hem dedelerimizin mezar taşını okuyabiliyorduk hem de kültürümüz henüz bize unutturulmamıştı.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        İnsan şeklindeki her şeyi insan zannetmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar