Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dün milleti tehdit eden Hizbullahçı ile ilgili yazıma yayın yasağı getiren İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliğinden söz ettim.

        Sadece benim yazıma değil, HÜDA PAR ile ilgili yazılan her olumsuz şeye “erişim engeli” getiren hakimlikti 8. Sulh Ceza Hakimliği.

        İlginçtir bir bana mesaj atıp soran meraklı vatandaşlar dışında, meslek erbabından sadece bir kişi “Kim bu hakim” diye sordu.

        Söyleyeyim.

        HÜDA PAR ile ilgili tüm haberlere erişim yasağı getiren İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimi Yasin Karaca.

        Aslında bu isim kamuoyu açısından bilinmedik biri değil.

        İlk olarak Sezgin Baran Korkmaz’ın mal varlığı üzerindeki tedbiri kaldıran hakim olarak gündeme geldi.

        İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği tarafından Sezgin Baran Korkmaz’ın malvarlıklarına ihtiyati tedbir koyulmuştu. Bu tedbir Hakim Yasin Karaca tarafından kaldırıldı.

        Sezgin Baran Korkmaz buradaki varlıklarını hızla elden çıkardı ve bu karardan kısa süre sonra yurt dışına kaçtı.

        Yasin Karaca’nın kamuoyu tarafından tanınmasını sağlayan tek olay bu da değildi.

        TBMM’de SADAT’ın yasa dışı faaliyetleri hakkında verilen bir soru önergesinin haberleştirilmesine de yasak getiren hakim Yasin Karaca idi. İşin ilginci bu haberleri engellemek isteyen SADAT, özellikle Yasin Karaca’nın nöbetçi olduğu günü seçerek 5 gün gecikme ile başvuru yapmıştı.

        İktidara yakın bazı kişiler hakkındaki haberlere engel koyan da hakim Yasin Karaca oldu.

        Anlayacağınız hiçbir şey rastlantı değil.

        Her şey organize.

        Adalet bile.

        7 seçim 2 referandum 1 kanal

        7 seçim 2 referandum 1 kanal
        0:00 / 0:00

        Zannederim 2010 yılıydı.

        Rahmetli Erol Olçok AK Parti’nin seçim kampanyasını hazırlıyordu.

        Habertürk’te ziyaretime geldi. Çılgın Proje’nin ne olduğunu ilk o zaman, ondan öğrendim. Karadeniz ile Marmara’yı birbirine ikinci kez bağlayacak yapay bir kanaldı. Ve bence seçim için bulunmuş bir propaganda aracıydı.

        Proje açıklanır açıklanmaz tartışmalar başladı. Çevreye olumsuz etkileri, Marmara’nın daha hızlı kirlenmesine neden olacak olması, bir depremde yaratacağı riskler, İstanbul’a göçü arttıracağı, Trakya’yı ikiye bölerek ulusal güvenlik zafiyeti yaratacağı gibi pek çok konu tartışıldı.

        O günlerde konuştuğum dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, projenin maliyetinin 20 milyar dolar civarında olacağını söyledi.

        Uzmanlar ise bunun 50 milyar dolardan aşağı bir maliyeti olmayacağını iddia ediyorlardı. Bu da o gün 1.5 TL olan dolar kuru ile yaklaşık 75 milyar TL ediyordu. Çıkacak olan 1 milyar metreküpe yakın hafriyat ile o zaman henüz proje halinde bile olmayan 3. havalimanının dolgusu yapılacak diyenler de vardı, Karadeniz kıyısında yapay bir ada inşa edilecek diyen de!

        Murat Bardakçı ise böyle bir fikrin Osmanlı’dan beri var olduğunu ama Osmanlı’nın bunu Sakarya Nehri’ni Sapanca Gölü’ne, Sapanca Gölü’nü de İzmit Körfezi’ne bağlayarak yapmayı planladığını ama asla yapmadığını yazıyordu.

        Aradan geçmiş 13 koca sene, o gün doğan çocuklar bugün lisede.

        Bu arada 4 genel, 3 yerel seçim 2 de referandum görmüşüz.

        Her birinde Kanal İstanbul projesi gündeme gelmiş, tartışılmış.

        Şimdi 5. seçime gidiyoruz. Yine Kanal İstanbul hikayesi dinliyoruz.

        O gün 50 milyar dolar olan maliyet bugün inşaat maliyetlerindeki artış ve dolar enflasyonunun da etkisi ile en az 75 milyar dolar.

        Peki bu para ile neler yapılabilir?

        Mesela bir büyük depremde yerle yeksan olacak olan ve muhtemelen Türkiye’nin bağımsızlığına mal olacak kadar yüksek etkileri olması muhtemel bir İstanbul’u depreme hazırlıklı hale getirebilir, yüzbinlerce insanımızın hayatını kurtarabiliriz.

        Ekonomik maliyetinin yaklaşık 100 milyar doları bulacağı söylenen 6 Şubat depreminde yerle bir olan tüm kentleri baştan sona onarabilir, bu kentlerde yaşayan milyonlarca insanın derdine derman olabiliriz.

        Milyonlarca insana ekmek kapısı olabilecek binlerce üretim tesisi kurabiliriz.

        75 TOGG fabrikası, 375 tank fabrikası yapabiliriz.

        Ya da Kanal İstanbul’u bir grup müteahhide ihale edip, 75 milyar doları bunların cebine koyar ve dış borç hanemize 75 milyar dolar daha ve bunun faizlerini de ekleyebiliriz.

        Ya da 13 senedir yapılmamış bir işin aslında yapılmayacağını bilir ve bu konuda konuşmayı bile gereksiz bulabiliriz.

        Karar sizin.

        Uğraşmayın o fotoğraf beni acıtmaz

        Uğraşmayın o fotoğraf beni acıtmaz
        0:00 / 0:00

        İktidarın hoşuna gitmeyen bir şey yazıyorum.

        Hemen 25 yıllık bir fotoğrafı sosyal medyada yayınlıyorlar iktidar trolleri.

        Bir spor kulübünün taraftarlarının hoşuna gitmeyen bir şey yazıyorum.

        Hemen 25 yıllık bir fotoğrafı bulup yayınlıyor bu kulübün trolleri. (Bu bazen Galatasaray, bazen Fenerbahçe, bazen Beşiktaş, bazen Trabzonspor olabiliyor.)

        Birisi herhangi bir nedenden bana öfkeleniyor.

        Hemen 25 yıllık bir fotoğrafı bulup yayınlıyor.

        Hep aynı fotoğraf.

        Abdullah Öcalan ile masa başında 1998 yılında çekilmiş bir fotoğraf.

        Zannediyorlar ki, ben bu fotoğraftan rahatsız olacağım.

        Yahu kardeşim, Abdullah Öcalan ile röportaj yapan birkaç gazeteciden biriyim.

        Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar, yanılmıyorsam Hakan Aygün, ben ve benden hemen sonra dönemin İhlas haber Ajansı genel müdürü farklı zamanlarda Öcalan’la görüşen gazetecilerdik.

        Bu görüşmeler Öcalan’ın kontrolündeki yerlerde yapıldığı için de, haliyle oralarda hepimiz yemek de yedik.

        Bu görüşmelerin hepsinin kayıtları devlet arşivlerinde de mevcut.

        Hatta Öcalan ile yaptığım görüşmede, PKK lideri Başbakanlığı döneminde Erbakan’ın kendisine temsilci gönderdiğini, Türk devletinin kendisi ile aracılar vasıtasıyla zaman zaman temas kurduğunu da anlattı.

        Yani anlayacağınız o sürekli kullandığınız fotoğraf gizli bir şeyin ortaya çıkarılması değildir.

        Yayınlanmak üzere yapılmış bir röportajdır.

        Ayıp değildir, iyi gazeteciliktir.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Kul yapımı seccade için gösterdiğimiz hassasiyeti Allah kelamı ayetler için de gösterdiğimiz zaman.

        Paris'ten scooter yasağı

        Paris'ten scooter yasağı
        0:00 / 0:00

        Önce scooter olarak ortaya çıktılar.

        Kaldırımda, yolda, düz yönde, ters yönde her yerde. Birinin üzerinde iki kişi hatta bazen üç kişi.

        Kendileri için tehlike, yayalar için ölümcül tehlike saça saça kentleri ele geçirdiler.

        Trafikte oldukları halde ne bir ehliyet ne bir güvenlik önlemi ne kask.

        Yüz buldular.

        Motosikleti de eklediler.

        Yine ne bir ehliyet ne bir kask ne bir güvenlik önlemi.

        Yazdım durdum, "Canımız tehlikede, böyle bir başıboşluk olmaz" diye.

        Tınmadılar.

        Tınmamaya devam ediyorlar.

        Ama dünyanın dört bir yanında yasaklanıyorlar.

        Son yasak Paris'ten geldi.

        Paris halkı referandum ile scooter terörüne son verdi.

        Keşke bizde de bir referandum yapılsa.

        Diğer Yazılar