İmamın Ordusu ve ben
İMAMIN Ordusu adlı kitap için Radikal’e baskın yapılıp kopyalarının toplandığının ve yayınlanmamış kitabın imha edildiğinin ertesi günü yazdım.
“Yasaklanmış veya imha edilmiş hiçbir kitap yok olmamıştır. Bir kez yazıldı mı, ne yakarak, ne yasaklayarak bir kitabı yok edebilirsiniz. Er veya geç o kitap ortaya çıkar, yayınlanır, okunur” diye.
Bu süre bazen yıllar olur, bazen aylar, bazen günler.
Artık internet çağında olduğumuz için olsa gerek, günler içinde kitap internete düştü. Dün herkesin bilgisayarında, dilinde dolaşıyordu.
Bana da en az 100 yerden yolladılar İmamın Ordusu’nun internet edisyonunu.
Şöyle üstünkörü bir göz attım.
Yeni, bilinmedik hiçbir şey yok.
Ama çok güzel derlenip toparlanmış, mevcut bilgiler çok güzel bir sıraya sokulmuş ve mantık silsilesi halinde okuyucuya takdim edilmiş.
Kitabın bir bölümünde benim de adım geçiyor.
Şöyle: “Yabancı görevlinin verdiği bilgiye göre; Hüseyin Baybaşin, 1998’de Hollanda polisiyle işbirliği sonucu kendisini 105 kilo eroin ve 5 kilo esrar, ayrıca silahlarla yakalatan ve 18 yıl (sonradan müebbete çevrildi) hapis cezası almasına neden olan Emin Arslan’dan intikam almak istemektedir. Bu oyun başarılı olursa Baybaşin hakkında mahkûmiyet kararının düşeceği hesap edilmektedir!.. Yabancı görevli ayrıca Baybaşin’in hedef aldığı kişilerle (Emin Arslan ve İsmail Çalışkan) ilgili olarak medya, siyaset ve bürokrasi içinde ‘karalama’ kampanyası düzenlenebileceğini de aktarır.
.....
Gürültü koparacağı düşünülse de ne ertesi gün, ne de sonrasında kimse bu ‘Sabri Uzun’dan mektup’ başlıklı yazı ve içeriğinde anlatılanlar üzerine kalem oynatmadı. Haber yapmadı. Hükümete ve tüm hukuk ihlallerine ve yürütülüşündeki aksaklıklara rağmen Ergenekon soruşturmasına yandaş olanı ve olmayanıyla tüm medya sus pus olmuştu. Ya bu konuda konuşup yazmak istememişlerdi ya da mektupta anlatılanların önemini kavrayamamışlardı. Uzun’a mektup yazdırtan yazısında, ‘Size söyleyeyim, ortada ‘ihbarcı bir subay’ falan yok... Sadece savcılarda değil, devletin en üst kademelerinde de bu belgeler uzun zamandır var. Ama birileri toplum mühendisliği yapıyor ve bunları bize yavaş yavaş sızdırıyor, gündemde diri tutuyor. Ve bence bu çalışmalar 1 kişinin ürünü falan da değil. Bütün bunları toplayan, hazırlayan ve yazan geniş bir ekip var...’ diye yazan Altaylı bile basit bir gazetecilik refleksi göstererek ‘bu iddiaları araştırın’ diyebilmişti muhabirlerine.”
Okuyunca güldüm.
Sabri Uzun’un bana gönderdiği mektupta benim araştırtabileceğim bir şey yoktu.
Uzun zaten kendi sorularının yanıtlarını veriyordu.
Ama anladığım kadarıyla bazı gazeteciler, başka bazı gazetecilere ne yapacakları ya da ne yapmaları gerektiği konusunda “ders verecek” kadar kendilerini ehil görüyorlardı.
Oysa o mektubu yayınlayan bendim.
Keşke bendeki gazeteciliğin 10’da biri başkalarında da olabilseydi.
İşte o mektup
İMAMIN Ordusu internete düşünce, yüzlerce mail yağmur gibi geldi.
Hemen hepsi benim “Sabri Uzun’dan Mektup” başlıklı yazımı soruyor ve “Bu kadar önemli ne yazmıştınız” diyordu.
Aslına bakarsanız benim 20 Kasım 2009 tarihinde yayınlanan bu yazıma ulaşmak basit. Haberturk.com veya fatihaltayli.com.tr adreslerine girerek arşivden bu yazıya ulaşabilirsiniz. Ama ben yine de 20 Kasım 2009 günkü o yazıyı bir kez daha yayınlayayım da tembel okurları uğraştırmayayım. İşte o yazı: “Sayın ALTAYLI, önce kendimi tanıtayım: Sabri UZUN, Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Emniyet Müdürü’yüm. 22 ve 23 Mart 2006 tarihli ‘İlk kelle verildi’ başlıklı yazınıza konu olan ‘kelle’ benim.
Sayın ALTAYLI, 17 ve 18 Kasım 2009 tarihli yazılarınızda, ‘Bence bu çalışmalar 1 kişinin ürünü falan değil’, ‘Bütün bunları toplayan ve yazan geniş bir ekip var’, ‘Bence ihbarcı subay falan yok’ cümlelerini içeren yazılarınızdaki anafikirlere katılıyorum.
Bir oluşum var(!), bu oluşum, son günlerde ‘subay’ kimliğine bürünerek, Ergenekon Soruşturması’yla ilgili habire mektuplar yazıyor... Her nedense kendisi ortaya çıkmıyor... Çok da vatanperver görünüyor... Tüm Türkiye’yi peşinden koşturuyor!..
Sayın ALTAYLI, Türkiye’nin ‘Ergenekon’ adını taktığı şeyle (asla terör örgütü demedim, demiyorum, diyemeyeceğim), 14 Haziran 2001 günü tanıştım. 2006 yılı Ocak veya Şubat ayında tekrar karşıma çıktı.
Evet, o tarihlerde, ‘Bütün bunları toplayan, yazan geniş bir ekip var’ diye düşündüm, inceledim, gördüm...
Bu kişiler kim biliyor musunuz?
Hani, 23 Mart 2006 tarihinde, sizin yönetiminizdeki Sabah Gazetesi’nde ‘Uzun’u yakan bilgi notu’ başlıklı haberde konu edilen, Sabri UZUN tarafından hazırlandığı, hükümet makamlarına verildiği öne sürülen bilgi notu vardı ya, işte o notu hazırlayanlar, şimdi (subay kimliğine bürünerek) Genelkurmay Başkanlığı hakkında bilgiler veriyor.
İşte, bu yazı yayınlandığında, benim ciğerim yandı. Tüm ülkeye, Sabri UZUN kurumlar aleyhine düzmece raporlar hazırlayan, üstelik, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na değil de bir cemaate bağlı insan olarak tanıtıldı.
O bilgi notunu hazırlayan, size ulaştıran, yanıltan, kendi amaçları doğrultusunda kullanan kişiler, sonra başka bir ihbar mektubuyla (Trabzon’a gönderilen) Ergenekon (!) başlattılar...
Ben, 23 Mart 2006 günü, Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Sayın Aslı AYDINTAŞBAŞ’a gittim.
Bu Bilgi Notu denilen belgeyi, İstanbul’dan, Gazete’nin merkezinden temin etmesini istedim; kendisinde bir kopyasının bulunduğunu söyledi; verdi.
İşte o gün, benim hazırladığım öne sürülen belgeye ulaşmış oldum.
O Bilgi Notu, Sabri UZUN’un görevden alınması için (birileri tarafından) hazırlanmıştı. Aynı kişiler, o günlerde ‘Bir subayın dedesinin Yahudi olduğunu, mezarının İsrail’de bulunduğunu’ bir internet sitesinde yayınlamışlardı.
Sabah Gazetesi’nin haberi üzerine hiçbir makam sahibinin ortaya çıkıp, ‘Sabri UZUN böyle bir Bilgi Notu hazırlayıp bize vermedi’ diye açıklama yapmadığı gibi, Sabri UZUN hakkında idari soruşturma da yapmadılar... Allah Allah!..
Fatih Bey, siz, 20 sene içinde Türkiye bölünür diyorsunuz ya, o bölünmenin başlangıç tarihi, ‘Uzun’u yakan Bilgi Notu’ yazısının yayınlandığı gündür...
Başarılar dilerim.”
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Gazetecilik dersi verenler, ders vermeye kalktıkları kişi kadar gazetecilik yaptıkları zaman.