Yaklaşık 4 aydır kira fiyatlarındaki anormal artışlar gündemde. Ülke genelinde kiralarda bir artış var, ama özellikle İstanbul çeşitli sebeplerden bu meseleyi de açık ara önde yaşıyor.
Kentsel dönüşüm, İstanbul’un plansız büyümesi, yeni iş alanları oluşturulması, yabancılara ev satışının teşvik edilmesi, komşu ülkelerden gelen göçmenler, Anadolu’nun çeşitli illerinden olan akınlar hem konut açığına sebep oluyor hem kira fiyatlarını artırıyor hem de bu güzel şehri giderek daha yaşanmaz hale getiriyor.
Peki sorunun içinde çözümü avaz avaz bağırırken bu Avrupa modeli nereden çıktı? Sıkıntılı bu yaklaşımı kimler savunuyor? İstanbul’un sorunu aşırı yoğunluk, plansız, programsız büyüme. Yüksek kiralar, yoğun trafikler netice…
Dolayısıyla kira artışlarının durdurulması için uzun boylu araştırmaya gerek yok. Avrupa modelini çözüm olarak bulanlarda iyi niyetli olamaz. Bunun ümit olarak sunulması da çok yanlış, hatta aldatmaca.
Sebzenin, meyvenin pahalıya satıldığı tartışmaları ve sonrası bulunan çözümleri aklınıza getirin. Zincir mağazalara, süpermarketlere, manavlara, hallere, kabzımallara kızıp “üreticiden tüketiciye” törenlerle açılan o satış noktaları nerede? Peki o sorunlar ne kadar çözüldü? Hiç.
Avrupa modeli kiralama yöntemi için atılacak adımların da sebze/meyve meselesine bulunduğu sanılan çözümden farkı olmayacaktır. Hatta yeni inşaatlar, yapılaşmalar, şehrin hesapsız, plansız büyümesine sebep olacağı için tamiri mümkün olmayacak zararlar, izler bırakacaktır.
“Avrupa modeli” adı altında kiralık konutları yapacak olan özel şirketler bunları da yüksek bedellerden vatandaşa dayatır. Serbest piyasa değil mi? Bu modelle ancak müteahhitlere ve belli kesimlere fırsatlar sunulur. Kısa süreli de olsa inşaat sektörü ekonomiyi de hareketlendirir. Kazananı da konutları kiralayacak olan şirketler ve müteahhitlerden başkası olamaz. Vatandaş da bu süre zarfında bütçesine uygun konut kiralama hayalleri kurar. Kaybeden yine ülke olur.
Dolayısıyla hükümetin Avrupa modeline yönelip, yüksek kira sorununu çözme konusunda biraz daha düşünmesi lazım. Hazine ve Maliye Bakanlığı da Avrupa modeli üzerinde çalışmayı bırakıp, ülkenin endüstriyel haritasını çıkarmaya eğilsin. Ülkede nüfus yayılımına dikkat kesilsin. İç göçü, belli şehirlere yığılmayı engellenmenin yollarını arasın. Çünkü son 10 yılda müteahhitler eliyle İstanbul’a tamiri mümkün olmayan zararlar verildi. Şimdi yüksek kira bahane edilerek ve “Avrupa modeli” gibi süslü isimlerle yeni zararlar verilmesinin önüne geçilmeli.
İstanbul ve diğer büyük şehirlerden Anadolu’ya tersine göç için kafa yorulsun kiralar da hızla düşer, başka meseleler de çözülür!
Ama merak etmeyin Avrupa modeli olarak sunulan yapılaşma için bizde mebzul miktarda bulunan müteahhitler hemen kolları sıvar. Kiralama amacıyla yapılacak olan evlerin çare olacağını da en fazla onlar ve etrafları savunur.
Avrupa modeli diyerek şirin gösterilen bu yöntemle İstanbul’un bina yoğunluğu, nüfusu artar, şehir de daha fazla büyür. Kentsel dönüşüm bittiğinde ise şu günlerde yaşadığımız yüksek kira artışı belki olmaz, ama İstanbul’da yaşam daha pahalı, daha sıkıntılı, daha sorunlu ve çekilmez olacaktır. Bu kadar yoğunluk, yol, kanalizasyon, sağlık, gıda, eğitim, su, elektrik ve katmerli trafik sorunu olarak karşımıza çıkar. Bir depremde de yardıma bile gelenimiz olmaz, çünkü ulaşacak yol da kalmayacaktır.
Ve ilginçtir, Avrupa modeline ilk balıklama atlayanlardan birisi İstanbul Emlakçılar Odası Başkanı Nizamettin Aşa olmuş. Hatta hızını alamayıp yeni modelin 1 yıl içinde hızlı bir şekilde uygulamaya geçeceğini ve fiyatlardaki balonun bu sayede ineceğini söylemiş. Konut satarken bir de ümit dağıtmaya soyunmuş! Umarım yetkililerimiz İstanbul’da bu yola girmezler.
Çözüm belli; Şehrin yükünü azaltacaksınız. Ali’nin külahını Veli’ye giydirmeye çalışmayacaksınız. Ülkenin önemli endüstriyel ve bilimsel değerlerini, Türkiye ekonomisinin büyük çoğunluğunu tek merkeze toplamayacaksınız. Planlı, programlı ve bilimsel hareket edeceksiniz…