Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Amerika ile Türkiye ilişkilerinin önümüzdeki günlerde ilginç bir seyir içine gireceğini iddia etmek için elimizde epeyce malzeme olduğunu söyleyebilirim.

        Rusya-Türkiye ilişkilerinden rahatsız olan, ancak bunun için somut bir gerekçe ortaya koyamayan ABD, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği girişimiyle konuyu başka bir noktaya taşıdı. F-16 satış süreciyle NATO merkezli tartışmalar başladı. ABD yönetimi senatörler üzerinden Türkiye ile F-16 üzerinden NATO pazarlığını yapacağını iki hafta önce yazmıştım. Süreç bu şekilde ilerliyor. Şimdi buna yeni argümanlar eklenmek isteniyor.

        “Rusya’nın kullandığı Amerikan yapımı uçaklarla Türkiye’ye düzenlediği seferlerde yakıt ve yer hizmetleri desteği veriliyor” iddiasıyla Türk şirketlerine baskı yapılıyor. Hatta daha ileri giderek Türkiye’den çeşitli şirketlere ve kurumlara mektup yazılarak, 2022’de Rusya’dan gelen ABD yapımı uçaklara destek verildiğine işaret edilerek, acilen ABD’nin Rusya’ya uyguladığı kısıtlamalara uyulması isteniyor. Aksi halde ilgili Türk şirketleri için eylem planına geçileceği uyarısı yapılıyor.

        Dün Ulaştırma Bakanlığı’nda Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) ve Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) yetkilileri, Türk sivil havacılık sektörünün önemli şirketlerini Ankara’da toplayarak ABD’nin iddialarını masaya yatırdılar.

        ABD, açık bir şekilde Rusya’dan Amerikan üretimi Boeing uçaklarıyla Türkiye’ye seferler düzenlemesinin önünü kesecek taleplerde bulunuyor. Rusya’dan gelen uçaklara yakıt ve yer hizmetleri hizmeti verilmesini istemiyor. İstanbul Havalimanı ve TAV Havalimanları Holding’in işlettikleri meydanlarda iştirakleriyle kanalıyla uzun süredir ABD’nin talepleri doğrultusunda Rusya’dan gelen uçaklar yakıt ve yer hizmetleri vermiyor.

        Fakat farklı şirketler kanalıyla Rusya’dan gelen uçakların yakıt ve yer hizmetleri aldığı yönündeki tartışmalar sebebiyle ABD-Türkiye görüşmeleri yoğunlaşmış durumda. Eğer ABD’nin istediği şekilde Rusya’dan gelen Amerikan yapımı uçaklara bu hizmetler verilmezse Türkiye-Rusya arasındaki yolcu taşımacılığı ciddi anlamda etkilenecek gibi görünüyor.

        Özellikle dar gövdeli uçakların Rusya’dan Türkiye’ye dönüş yakıtıyla (tankering) gelmeleri imkansız gibi bir şey olduğundan Rusya’dan turist taşınması ciddi anlamda etkilenecektir.

        Diğer taraftan THY, Pegasus ve diğer Türk tescilli havayollarının Rusya’ya sefer düzenlemelerinin de bu süreçten etkilenme ihtimali göz ardı edilmelidir. ABD makamlarının THY’nin Rusya seferlerinin kurallara uygun yapıldığını ve rahatsız olmadıklarını ilettiklerini de öğrendim. Fakat ABD’nin bir süre sonra Amerikan yapımı uçaklarla Rus vatandaşı taşınmasına da engel koyacağı şeklinde haberler de söz konusu.

        Başka bir husus ise Rus ham petrolünün Yunan gemileriyle ABD baskısı olmadan sorunsuz taşınırken, kurallara uygun taşımacılık yapan Türk şirketlerine aynı kolaylığın tanınmadığı bilgisine de ulaştım. Şu an Türkiye havacılık yakıtının önemli bir kısmını Amerika’nın kısıtlamalarına uygun şekilde Rusya’dan alıyor. Fakat bu ay yaşanacak gelişmelerin ABD’nin Rusya ile her türlü ticari ilişkileri kapsayacak şekilde genişletilme ihtimali olduğu belirtiliyor.

        Şimdi bu gelişmeleri İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun son günlerde bazı Batılı ülkelerin konsolosluklarını bir strateji çerçevesinde kapattıkları uyarısıyla birlikte okursak ilginç bir döneme girdiğimizi söyleyebiliriz.

        Pahalı ithalat, ucuz ihracat!

        Pahalı ithalat, ucuz ihracat!
        0:00 / 0:00

        Türkiye’nin ithalatı yıllardır sahipsiz. Türkiye İthalatçılar Meclisi (TİM) gibi bir oluşumda yok. Dolayısıyla ithalatın önü açık olduğundan kimse kırdığı rekorla falan ilgilenmiyor. İthalattaki rekorlar genelde “dikkat çekici artış” olarak açıklanıyor. Rekor kelimesini ithalat için kullanmak kamu için yasak gibi bir şey, ama ihracatta kullanılırken de dikkat edilmesi gereken bir dönemdeyiz.

        Yurtiçinde vatandaşın alım gücüne destek olmak adına yapılan sübvansiyonlarla üretilen ürünlerin ihracatıyla yabancı ülke vatandaşlarını desteklediğimiz gibi bir gerçek var. Neyin, ne şekilde üretildiğine, maliyet detaylarına bakılmadan ihraç edilmesi ciddi bir sorun. İhracatın önemli oranda ithal ürünlerin katkısıyla yapılıyor. Bu durumda pahalı ithalat yapıp, ucuz ihracat gerçekleştirmenin mantığı nasıl izah edilemez.

        Mesela Enerji Bakanlığı, enerji fiyatlarının kamu tarafından yüzde 80 oranında sübvanse edildiğini defalarca açıkladı. Bu durumda Türkiye’de ucuz enerji maliyetiyle üretilen ürünler Türk vatandaşına satılır gibi neden yurtdışına aynı rakamlarla ihraç ediliyor? İhraç edilen ürünlere maliyet analizi gerekmez mi? Türk vatandaşının vergisiyle yabancı ülke tüketimlerinin sübvanse edilmesini “rekor ihracat” diye sunmanın nasıl bir faydası olabilir? Enerjinin dış ticaret açığındaki etkisi ortadayken bu tablo savunulabilir mi?

        Dün yeni yılın ilk dış ticaret rakamları açıklandı. İhracat yine rekor kırmış, ithalat ise dikkat “çekici artış” göstermiş. Salgın ve savaş sebebiyle enerji ve emtia fiyatları dış ticaret açığındaki rekor artışın en önemli nedeni olarak gösteriliyor. Halbuki enerji fiyatları aşağı gelmekle kalmadı, geçen yıla göre enerji ithalatımız da düştü. Petrol ve petrol ürünleri ithalatımız ülkenin alım gücü sebebiyle eksildi. İthalattaki “dikkat çekici artış” iyi analiz edilmezse çözüm de üretilemez.

        Yıllardır “ihracat rekorları” Türkiye’nin büyüme hızından, ekonomik gelişmelerden, dünyada olup bitenlerden bağımısız şekilde açıklanıyor. Mesela Ocak 2023’te tüm ocak aylarının en yüksek ihracat rakamına ulaşmışız. Geçen yılın ocak ayına göre “bir kuruşluk” ihracat artışı olsa bile rekor olarak görülüyor. Hiç artış olmadığı zaman da tüm ocak aylarının en fazla ihracatı yapılan ürünü aranıyor.

        Bakış açısının sürekli rekora göre kurgulanmış olması, sürekli iyi gösterme anlayışı dış ticaret verilerinin sağlık değerlendirilmesinin önüne geçiyor.

        Önceden ihracat rakamları açıklandıktan yaklaşık bir ay sonra ithalat rakamları açıklanır ve mukayese imkanı bile olmazdı. Türkiye İhracat Meclisi (TİM) bir dönem alışkanlık haline getirmiş ilgili bakanla, çeşitli illerde “ihracatta rekor kırıldı” törenleri yapardı. Başta bu köşede olmak üzere epeyce eleştiriler olunca ilgili bakanlar ithalat ve ihracatı birlikte açıklamaya başladı. Ancak sel gitti, kumu kaldı. Halen daha ilgili bakanlar ithalatın Türkiye ile ilgisi yokmuş gibi davranıp, ihracat tarafında durarak “rekor” açıklamaları yapıyor.

        Son rakamlara bakalım. İhracat, Ocak 2023’te 19 milyar 376 milyon dolar, ithalat da 33 milyar 742 milyon dolara olmuş. Geçen yılın aynı ayına göre ithalatın artış oranı yüzde 20, ihracatın ise yüzde 10 seviyesinde. Ama ilgimizi ihracatla sınırlı…

        Fazıl Say abartıyor mu?

        Fazıl Say abartıyor mu?
        0:00 / 0:00

        Ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say, sosyal medya hesabından İstanbul Havalimanı ve THY hakkında güzel şeyler söyleyince ilginç bir tartışma başladı. Bir müzisyenin kendi gözünden, bir yolcu gibi yaşadığı deneyimi paylaşmasını seçim atmosferinde yapmış olmasının tartışmaları ateşlediği ortada. Ancak normal zamanda da benzer tartışmaları yaşayan bir ülkeyiz.

        Fazıl Say’ın Instagram hesabından İstanbul Havalimanı hakkında yaptığı paylaşımların çok daha ileri seviye de değerlendirmeler havacılık sektörünün çok önemli derecelendirme kuruluşları tarafından yapıldı. Geçen yıl İstanbul Havalimanı ve Türk Hava Yolları açısından rekorlarla dolu bir yıl oldu. Ünlü bir müzisyenin değerlendirmeleri de bu başarıların ötesine geçen bir şey olmadığına göre neden bu kadar tartışılıyor anlam vermek zor. Netice itibariyle Fazıl Say yolcu gözüyle değerlendirmiş, bir başkası çıkıp farklı bir açıdan eleştirebilir. Bir müzisyenin iyi veya kötü demesiyle havalimanı veya havayolu iyi veya kötü olmaz. Bu kadar abartmaya/kabartmaya gerek yok…

        Diğer Yazılar