Masal ve gerçek
Öncelikle şunu belirtelim. Üst düzey kadrosu ile bu altın kupayı hak eden kazandı. Fransa bir gerçek, Hırvatistan ise bir kül kedisi masalıydı. Tabi ki üç maçın inanılmaz yorgunluğu müthiş etkiledi Hırvatistan’ı. Hele bir de finalde top iyi koşturan, iyi yayılan, genç ustalarla dolu ve çok koşan ama iyi üstelik bilinçli koşan bir Fransa ile karşılaşınca çaresiz kaldılar. Zaten yapabileceklerinin en iyisini yaptı Hırvatistan. Her dönem yıldız çıkaran ve bu dünya kupasında kendilerini oynadıkları müthiş inatçı futbolla bir üst düzeye atan Hırvatistan artık Dünya futbolunun liderleri arasında.
Tabi ki finalde her iki takım teknik direktörün müthiş yönetimleri vardı. Ancak Daliç’in keyfini kaçıran ve hatta finali kaybetmesinin nedeni olan birkaç önemli nokta vardı. Öncelikle Modriç dün hiç yoktu. Hem yorgundu hem de Fransızlar sazı eline hiç vermedi. Bana göre turnuvanın en önemli oyuncularından birisi olan Perisiç ikinci yarı sahadan kayboldu. Sağ ve sol bekler bir dünya kupası bekleri için çok yetersizdi. Örneğin bir Darijo Srna 10 yıl daha genç oysaydı inanın bugün görüntü çok başka olabilirdi. Rakitiç diğer maçlarda oyduğu gibi kaçak güreşti. Hiç sorumluluk almadı. Şimdi bu kadar aksayınca Fransa önünde pek şansın da kalmıyor.
Buna karşın Deschamp’ın bütün planları tuttu. Hırvatların kilit oyuncularını müthiş enerjik orta alanı ile öyle güzel durdurdu ki kalesinde ikinci yarıda neredeyse öyle net bir pozisyon yaşamadı. Belki göze hoş futbol oynatmıyor. Ama elindeki kadrodan müthiş bir turnuva takımı yaratmış. Şimdiden söyleyeyim bu kadro Hem katar’da yapılacak dünya kupasının hem de ilk Avrupa şampiyonası’nın banko favorisi.
Umarım bizim teknik direktörler bu maçları iyi izlemişlerdir. Artık dünya da yeni ekol bir teknik direktör tarzı var. Oyun içinde çok fazla taktik değiştiren, inatçı olmayan, hatalarını gören ve düzelten, asla hakemle ve rakiple kavga etmeyen, kendi oyuncularına ve rakibe saygı gösteren ve en önemlisi egosuz hocalar futbola damga vurdu. Umarım bize yansımaları pozitif olur.