Fikri iktidar neden olunamadı?
2014 yılının sonuydu. İslam dünyasının içine girdiği kaotik ortam bizleri derinden sarsıyordu. Terörün, çatışmaların, işgalin, savaşların, zorunlu göçlerin pençesinde kıvranan onlarca İslam ülkesi vardı. Binlerce insan ölüyordu, on binlercesi yerlerini yurtlarını kaybediyordu.
Fakat biz bundan daha derin ve daha önemli bir sorunumuz olduğunu düşünüyorduk: Fikren tükenmişlik.
Aslında yaşadığımız sorunları, Müslüman dünyasının yeni bir fikir üretememesinin, düşünce kısırlığına yakalanmasının sonucu olarak görüyorduk.
Bir çıkış yolu arıyorduk bu yüzden.
MALEZYADA’DAN ALDIĞIM ÇARPICI CEVAP
Ankara’daki görevlerimden ayrılınca bu konuya daha çok kafa yormaya başladım. Kendi aramızda konuştuğumuz “İslam’ın Asya tecrübesi” diye bir konu vardı. Acaba aradığımız çıkış yolu o olabilir mi diye düşündüm ve 2014 yılının sonuna doğru Malezya’ya gittim. Malezya İslam Üniversitesi Türkiye’den çok sayıda akademisyen ve entelektüelin eğitim aldığı bir yerdi. Güçlü bir alt yapısı vardı.
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde bir profesörün karşısına oturdum.
“Bizim bir sorunumuz var. İslam dünyası kaotik bir döneme girdi. Asya tecrübesi belki buna çözüm olur diye düşündüm. Sizin buradan İslam dünyası için bir çıkış yolu öneriniz, bir fikriniz var mı?” diye sordum.
Hoca tebessüm etti. Hiç beklemeden şunu dedi: “Siz Payitaht İstanbul’dan geliyorsunuz. Yüzlerce yıldır İslam dünyasının ihtiyaç duyduğu fikir, düşünce ve siyaset sizin orada üretilirdi ve İslam dünyasına yayıldı. Biz yine sizden bekliyoruz bunu. Bu sizin işiniz”.
Aslına sorarsanız bu gerçeği gittiğim tüm İslam ülkelerinin aydınlarından duyardım. İslam dünyası Türkiye’den bir çıkış yolu bulmasını bekledi hep.
Türkiye’de AK Parti ve onun başlattığı hikaye, bu yüzden büyük bir heyecan ve umutla takip edildi.
AK PARTİ’NİN 'FİKRİ İKTİDARI' NEDİR?
Cumhurbaşkanı Erdoğan öyle bir kavram kullandı ve öyle bir özeleştiri yaptı ki, bir süredir unuttuğumuz bu tartışmayı yeniden başlattı. En azından bende.
Aslında güzel bir kitap ismi de olur: Fikri iktidar.
Daha önce dile getirdiği kavram da öyleydi: Kültürel iktidar.
AK Parti kuruluş felsefesi, aslında tam olarak yaşadığımız kaotik sorunu çözmek üzere kurgulanmaya çalışılmıştı. Türkiye’de iktidar olmak değil sadece, 200 yıldır içine düştüğümüz kısır döngüden, labirentten kurtulmak için bir çıkış yolu olabilir diye heyecanlandık.
Önce fikir üretilir. Sonra fikirden politika çıkar. Politikadan ilkeler ve prensipler doğar. İlke ve prensiplere uygun sahada çalışmalar yapılır.
AK Parti için kafa yoranlar, derin medeniyet köklerini yeniden keşfedip, kategorik olarak Batı düşmanlığı yapmadan, körü körüne Doğu aidiyeti yaşamadan, ikisinin buluşabileceği bir fikir üretmenin peşindeydi. 1990 yılların en iyi okuyan, fikir üreten ve zihin yoran muhafazakar entelektüelleri bu fikri üretmenin, sonra buradan bir politika doğurmanın derdiyle çalıştı.
Belki Batı medeniyeti karşısında yeni bir medeniyet önermesi yapamadı ama batının kapitalizm, emperyalizm ve modernizmle yoğrulmuş politikasıyla rekabet etmek için “muhafazakar demokrat” kavramını üretti. İslam ve demokrasiyi barıştırma çabasıydı bu.
Bu kavram etrafında politikalar oluşturdu. Bu politikalar sahaya uygulama olarak yansıtıldı. Bu kavramı ve oradan üretilen uygulamaları liberaller, sosyal demokratlar, seküler çevreler, muhafazakarlar, milliyetçiler, İslamcılar da benimsedi. Bu sayede, AK Parti ve Erdoğan kimseye nasip olmayacak düzeyde halk desteğine ve iktidar gücüne ulaştı.
Bana göre ilk on yılında tüm içsel vesayetlere rağmen başarılı oldu. Ama sonra bir gerileme başladı. Peki ne oldu?
İKTİDAR OLMAK NİCELİĞİ GÜÇLENDİRDİ, NİTELİĞİ ZAYIFLATI
Erdoğan’ın 19 Ekim 2020 tarihinde İbn-i Haldun Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada dile getirdiği, “fikri iktidarı tesis edemedik” sözü, AK Parti için hayati bir tartışmayı kendi içinde yapmasına dayanak olabilir belki.
Sorular sormaya başlamalılar mesela:
AK Parti’nin, Erdoğan’ın deyimi ile “Tek tek bireylerden başlayarak toplumun tamamına ve oradan da insanlığa uzanan şuandaki fikri” nedir?
Güzel okul binası, muhteşem köprüler, otobanlar ve inşaatlar yapıldı ama neden kültürde, sanatta, ilimde aynı derecede başarılar gösterilemedi?
“Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek için çıkılan yolun en sığından, en bayağısından, en çarpığından bir Batı taklitçiliğine dönüşmüş olması Cumhuriyetimizin en büyük kaybıdır” diyor Erdoğan. Şunu da sormak gerekiyor, Türkiye’den yola çıkıp, İslam dünyasının içine düştüğü kaotik ortama çıkış yolu bulma hayali taşıyan AK Parti neden içe kapandı ve gelecek için ütopyası belirsiz şimdi?
Büyük bir hayalden üretilmiş fikirlerden ve oradan çıkmış politikalardan ilk yıllarda kimse şikayet etmiyorken, bugün ülkede (bir kısmı yanlış olsa da) yoğun olarak AK Parti’nin eleştirilmesinin sebebi nedir?
Bu soruları cesurca tartışmak gerekiyor.
Aynı konuşmada bu fikri iktidar konusunu tartışmasını yapacak kesimi de işaret ediyor Erdoğan: “Fikri iktidarı siyasi kadrolar değil, ilim, sanat ve hikmet insanları inşa eder. Siyasi kadrolar ancak onlara ihtiyaçları olan zemini sağlar. Dolayısıyla, bu konudaki sorumluluğun bir kısmı bize aitse, önemli bir kısmı da ilim ve fikir adamlarımıza aittir.”
Peki fikir adamlarının, aydınların, yazarların, sanatçıların tartışabildiği zemin var mı şu anda? Kendi tecrübemden bile yola çıkarak söyleyecek olursam, gönül rahatlığıyla var diyemem.
Malezya’daki profesör değil sadece, hem batıda hem doğuda bir çok insanın çıkış yolunu Türkiye’den beklediğini unutmayın.
Bu yüzden fikri iktidar tartışması, sadece AK Parti için değil, ülke için, Müslüman dünyası ve Batı dünyası için de çok faydalı bir tartışma olabilir.
Bunu tabi ki ciddi çalıştaylarda, ilmi toplantılarda, her kesimden, her düşünceden insanın katıldığı ortamlarda yapmak gerekir.