Erdogan's Way
Salon çok sessizdi. Kongre havası değil de, bir konferans ortamı vardı sanki. Herkes; oldukça sakin, ekonomi uzmanının düşük ses tonuyla yaptığı konuşmayı dinliyordu.
Gençlerin ara sıra organize şekilde attığı sloganlar olmasa (ellerindeki metinlerden okuyorlardı sloganları), burada bir kongre olduğunu düşünmeyecektik.
Ali Babacan’ın Kocaeli il kongresini ve ardından esnaf ziyaretini takip ederken, aldığım notlardan bir şuydu: Heyecansız mı dememiz gerekiyor, yoksa başka bir siyaset tarzı mı?
BABACAN’IN TARZI SİYASETİ KARŞILIK BULUR MU?
Genel başkan yardımcılarından biri, bu “heyecansız” ortamın Ali Babacan’ın tercihi olduğunu, bu siyasal dili bilinçli olarak kullandığını söyledi.
Peki bu tarz, seçmende karşılık bulur mu?
Evet, bir gazeteci olarak anlattıklarını ben iyi anladım ama benimle beraber bir köylünün, işçinin, çiftçinin, yani herkesin aynı şekilde anladığı söylenebilir mi?
Siyasal iletişimde bir kural vardır: Bir profesör, bir köylü, bir esnaf ve bir memuru yan yana oturtacaksınız. Siyasi liderin konuşmasını hepsi aynı düzeyde, netlikte anlayacak. Kural budur. Zira hepsinin oyunu almaya ihtiyacı var.
Babacan’ı kentli, eğitimli seçmen kitlesi iyi anlar ama diğer kesimlerin aynı netlikte anladığını pek sanmıyorum. Ayrıca başka bir sorun daha var.
ERDOĞAN’IN YARATTIĞI SİYASET TARZI
Bu gözlemleri yaparken şunu fark ettim, ülkede alışılmış olan bir siyaset tarzı, bir hitabet şekli ve söylemi var. Her siyasi partiyi, lideri buna kıyas ederek yorumluyoruz.
Bu siyaset tarzını ve söylemini kuşkusuz Recep Tayyip Erdoğan oluşturdu.
18 yıldır neredeyse her gün onlarca kanalda, onlarca gazetede, yüzlerce internet sitesinde ve on binlerce sosyal medya hesaplarında topluma ulaştı ve onu bir siyasi tarza alıştırdı.
Hitabeti, davranışları, yüksek perdeden ses tonu, yumruğunu masaya vurması, karizması, polemik tarzı insanların bilinç altına öylesine yerleşti ki, muhalif olanlar bile ona benzemeye çalıştıklarını fark etmiyor.
Asıl garip olan şudur ki, Erdoğan’a benzemeye çalışan herkes ölümcül bir hataya düşüyor ve halk tarafından tutulmuyor.
ÖLÜMCÜL PARADOKS
Burada şaşırtıcı bir paradoksa giriyoruz. İnsanlar Erdoğan’ın tarzını benimsedi ve her seçimde ona oy verdi. Lakin Erdoğan tarzı ile siyaset yapmak isteyenleri, davrananları benimsemedi ve oy vermiyor. Öte yandan Ali Babacan gibi farklı bir siyasal iletişim dili kullanan liderlerin mesajlarını da algılamıyor ve ilgi göstermiyor.
Bir diğer paradoks ise muhalefet cephesinde. AK Parti’ye rakip olan partileri ve liderlerini değerlendirirken, insanlar aslında bilinç altında oluşan Erdoğan kriterlerine göre eleştiri yapıyor.
Örneğin Kılıçdaroğlu’nun neden sakin olduğu, Akşener’in neden yumruğunu masaya vurmadığını, Babacan’ın neden yüksek ses tonuyla konuşmadığını, Davutoğlu’nun neden akademik cümleler kurduğunu, Karamollaoğlu’nun neden otoriter davranmadığını eleştiriyor çoğu kişi. Eleştiriyi yapanlar da kendi parti mensupları ve Erdoğan karşıtı insanlar.
Dilemma şudur ki, bu söylenenler Erdoğan’ın yarattığı kendi öznel kriterleri ama muhalefet taraftarları liderlerinin bu kriterlere benzemesini istiyor. Seçmen de benzeşme olduğu sürece, aslı varken taklidine oy vermiyor.
Bu ölümcül paradokstan muhalefet çıkamıyor bir türlü. Çıkamadığı için de alternatif iktidar adayı olamıyor.
ERDOĞAN’I HEM ELEŞTİRMEK HEM VAZGEÇMEMEK
Aslında seçmen de Erdoğan’ın yarattığı bu büyülü siyasi ortamdan çıkamıyor. Sokaktaki insanların çoğu ekonomiden, eğitimden, işsizlikten, kutuplaşmadan şikayetçi ama yine de Erdoğan’a oy vermeye devam ediyor.
Yaptığı tüm hatalara, yanlış icraatlara ve düştüğü çelişkilere rağmen, hala Erdoğan’a güveniyor ve onu tercih ediyor. Düşünün ki, en kötü siyasi dönemini yaşadığı iddia edilen Erdoğan, en yakın rakibinden 15 puan önde hala.
Şurası bir gerçek ki, Erdoğan siyasi tarihte çok özel olarak anılacak. Bugünden bile birçok açıdan tarihe geçti. Ancak muhalefeti dahi şekillendiren tarzı siyasetinin tam anlamıyla analiz edildiği kanaatinde değilim. Buna, aşırı dozdaki Erdoğan nefreti ve sevgisinin birlikte engel olduğu kanaatindeyim.
ERDOGAN’S WAY
Karşılaştığım tüm muhalefet partisi temsilcilerine şunu soruyorum: “Sizin söylediklerinize bakarsak ülke batmak üzere, millet perişan. Ancak bu "perişan millet" sizi değil, yine Erdoğan’ı tercih ediyor. Sebebi nedir?”
Şuana kadar tatmin edici bir cevap alamadım. Alacağımı da sanmıyorum. Zira o kadar kolay bir cevabı yok.
Bugün mevcut durumu anlamak için yapılan siyasi analizlerin, içinde bulunduğumuz atmosfer ve kendimizle birlikte taşıdığımız bagajdan bağımsız ve tarafsız yapılabildiği kanaatinde değilim.
Time Dergisi 2011 yılında Erdoğan’ı kapak yapmıştı. “Erdogan’s Way” diye başlık kullanmıştı. Bunu “Erdoğan’ın yolu” diye haberleştirdi Türk medyası. Aslında “Erdoğan tarzı” diye çevirmek gerek.
Bir süre sonra bu kavram siyasi literatüre girecek ve yıllar sonra neden Erdoğan’ın hep kazandığını belki de bu kavramla açıklayacaklar. Bugünden ve bizlerden daha iyi açıklayacaklarından eminim.