Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        1978 yılında, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in BBC’ye verdiği röportajı izliyorum. Meslektaşım Kübra Par, röportajı Habertürk’te ekranlara taşıdığında, içimden şu cümleler geçti: “Tarih bu kadar bire bir tekerrür edemez…”

        O tarihlerde gündemde ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı yaptırımlar var yine. Türkiye bu kıskaçtan kurtulmak için doğu blokuna yaklaşıyor. BBC ise ‘batıdan kopup, komünist bloğuna mı katılacaksınız? NATO’dan çıkacak mısınız? Tehdit mi ediyorsunuz?’ şeklindeki sorularla bir de Ecevit’i sıkıştırmaya kalkıyor.

        Rahmetli Ecevit çok diplomatik dille, tüm soruları ustalıkla cevaplıyor. Ve sanki bugünü anlatan dramatik cümleler kuruyor: Bizi komünist ya da sosyalist ülkeler değil, müttefikimiz dediğimiz, NATO üyesi ülkeler tehdit ediyor, yaptırım uyguluyor… Kendi ayaklarımız üzerinde durmak zorundayız…

        KAÇINILMAZ BİR KADER Mİ BU YAŞADIKLARIMIZ?

        42 yıl önce yaşananlar, bugün yaşadıklarımızın aynısı. Bize yine “müttefikimiz” dediğimiz ABD yaptırım uyguluyor, NATO üyesi ülkeler gemilerimize hukuku çiğneyerek çıkıyor, “dost” dediğimiz ülkeler bizi tehdit ediyor.

        Ve biz yine NATO için “düşman” kabul edilen ülkelerden tehdit almıyoruz, onlara yanaşıp denge kurmaya çalışıyoruz…

        Bu nasıl bir tekerrürdür değil mi? Erdoğan bugün Ecevit'in kurduğu cümlelerin aynısını kuruyor...

        Burada, “müttefik” dediğimiz ülkelerin aslında "dost" olmadığını uzun uzun anlatmayacağım. Bunu ekranlarda birçok kişi yaptı.

        Burada, ‘Battı ittifakından çıkalım, doğu ittifakına girelim’ diyen uç tiplerin fikirlerine de katılmayacağım.

        Burada, kendimize yönelik konuşmaktan yanayım.

        DIŞ GÜÇLER DEĞİL, KENDİMİZ ZARAR VERİYORUZ ÜLKEYE

        Şu anlayışa bakınız: 'Biz küçük devletiz, onlar büyük devlet. Bunlardan biriyle ittifak kurmalıyız, yaptırım yaparlarsa diğerine yanaşırız…'

        Kaçınılmaz bir kader gibi, 50 yıldır sürekli aynı döngüyü neden kabullenmek zorundayız?

        Rahmetli Ecevit o krizi yaşadığında; savunma sanayinde, ekonomide, eğitimde, sanayide, üretimde topyekun bir mücadele başlatsaydı, tüm kesimleri içine alan bir kalkınma hamlesi yapsaydı ve ‘artık ayaklarımızın üzerinde dik duracağız, kimsenin yaptırımına boyun eğmeyeceğiz’ deseydi, ki dedi… 42 yılda Ecevit’ten sonra gelen siyasiler bunu devam ettirseydi, bugün ne durumda olurduk bir düşünün?

        Bazılarınız, ‘bunu bize yaptırmazlar’ diyor biliyorum.

        Hayır asla bu teslimiyetçi mantığı kabul etmiyorum!

        Bunları yapmamıza “dış güçler” değil, kendimiz engeliz. Her iktidar, her siyasi parti bir öncekinin yaptığını ya bozdu ya değiştirdi…

        BU ÜLKE SİSTEM KURAMIYOR

        Bu ülke sistem kurma sorunu yaşıyor. Yıllardır böyle...

        Bizi büyük devlet yapacak vizyonu gerçekleştirecek bir sisteme ihtiyacımıza var. Hiçbir siyasi partinin bozamayacağı bir sistem kurmak zorundayız. Bir devlet sistemi...

        Yozlaşmayı, çürümeyi, bozulmayı engelleyecek, kifayetsiz muhterislerin ülkeyi yönetmesine izin vermeyecek bir sisteme ihtiyacımız var…

        Böyle olsaydı, 42 yıl önce yaptırım yapan ABD, bugün aynı cesareti gösteremezdi.

        Şimdi ABD yaptırımları karşısında tepki gösteriyoruz. Rusya’ya yakınlaşmakla tehdit ediyoruz. Tıpkı Ecevit’in yaptığı gibi.

        Ne yani, 40 yıl sonra yine ABD ya da başka bir ülke bize yaptırım uygulayacak ve tarih yine tekerrür mü edecek?

        ‘Gücümüz bu kadar’ demeyin sakın.

        Hayır, ben teslimiyetçi kaderci anlayışı kabul edemeyiz, etmemeliyiz.

        Yapılacak şok şey var. Başaracak potansiyelimiz var...

        Sadece bu kısır döngüye isyan eden insanlar lazım bize...

        Diğer Yazılar