Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Başörtüsü, bir zamanlar siyasi bir sembol olarak algılandı, doğru.

        Bunun için binlerce genç kız mağdur oldu. Büyük mücadeleler verildi. Haklarını elde ettiler. Sonunda hepsi geride kaldı.

        O günden bugüne çok şey değişti.

        Ve başörtüsüne yüklenen siyasi anlam değil sadece, birçok algı da köklü olarak değişti.

        Başörtüsü artık siyasi anlamı olan bir obje değildir.

        Başörtüsü takan ile takmayan arasında ahlaki bir ayrım da yapılamaz.

        Başörtüsü bir mağduriyet sembolü de değildir.

        Başörtülü kadınları parti saflarına katanlar, buradan siyasi bir kazanç elde edemezler artık.

        Bir siyasi parti, başörtülü kadınları üye yaptı diye eleştirilemeyeceği gibi, başörtülü kadınların yönetici olduğu siyasi partiler de artık bundan büyük kazançlar elde edemezler.

        Kimsenin yeniden başörtüsünü yasaklama, kazanılmış hakları geri alma niyetinin olduğu söylenemez. Bu yönde niyeti olan az sayıda insanın, aslında nasıl da toplumda, hatta kendi siyasi partilerinde eleştirildiği net bir şekilde anlaşıldı.

        Sanırım cümleyi şöyle duymak isteyenler olacaktır, onlara yardımcı olayım:

        Fikri Sağlar gibi başörtüsüne karşı hala ön yargıları olan insanların, CHP içinde bile sert şekilde eleştirildiği bir dönemde yaşıyoruz artık. Bu nedenle bu konunun üzerine yüklenmenin çok getirisi yoktur.

        Fikri Sağlar’a dava açılması da yanlış. Zira zaten vicdanlarda mahkum oldu.

        MAĞDURİYET SİYASETİ TÜKENDİ

        Siyasetin mağduriyetler üzerinden sürdürüldüğü bir ortamda, başörtüsüne yönelik eleştirilerden bir mağduriyet çıkarılması zor.

        İsterseniz başörtüsüne siyasi bir anlam yükleyip, Kemalist/laik kesime mesaj gönderin, isterseniz başörtüsüne dini bir anlam yükleyip dindar kesime mesaj gönderin, durum değişmez: Yani başörtüsünden siyaset çıkmaz artık.

        28 Şubat’ta yaşanan tüm mağduriyetler de tüketildi. O döneme ait yapılan tüm atıfların artık toplumda güçlü bir karşılığı olduğu söylenemez.

        Hatta bizzat 28 Şubat mağdurları bile artık bu söylemlerden etkilenmiyor.

        12 Eylül mağduriyetlerinin anlatılması nasıl ki bir kuşak üzerinde etki yaratmıyorsa, şimdi de 28 Şubat dönemindeki mağduriyetlerin gençler üzerinde bir etki yaratmadığını görmek gerekiyor.

        Bugün Türkiye’nin sorunları farklıdır. Seçmenin siyaset algısı da farklıdır.

        Eski dönem siyaset kalıplarını kullananlar, yeni döneme adapte olamazlar.

        Oysa ki siyasette yeni şeyler söyleyenler kazanacaktır.

        SMA hastaları kampanyasında iki yanlış

        SMA hastaları kampanyasında iki yanlış
        0:00 / 0:00

        Sosyal duyarlılık iyi bir şeydir. SMA hastaları için yardım kampanyası düzenlemek de bu nedenle iyi bir şeydir.

        Geçtiğimiz günlerde böyle bir kampanya yapıldı sosyal medyada.

        Bu kampanyadan iki yanlış çıktı.

        BİRİNCİ YANLIŞ

        Birçok sanatçı, yazar, gazeteci, siyasetçi ve kanaat önderinin katıldığı kampanyada, SMA hastalarına daha fazla yardım yapılması için çağrılar yapıldı.

        Ancak kampanya Milli Piyango ikramiyesinden arta kalan paranın Varlık Fonu’na değil de, SMA hastalarına verilmesi üzerine kurgulanınca, mesele bir anda politize oldu.

        Sebebi şu:

        Milli Piyango çekilişleri özelleştirildi, bu zaten siyasi bir tartışma konusuydu. Buradan artan paranın devredileceği Varlık Fonu da icraatları ve idaresi bakımından siyasi bir polemik malzemesiydi.

        Bu nedenle kampanyaya katılanların ‘Milli Piyango parasını Varlık Fonu’na değil SMA hastalarına verin’ diye ısrarı, aslında iktidarla siyasi bir tartışmaya girmek anlamı taşıdı.

        Neticede çalışma, SMA hastalarına yardım toplamaya odaklı değil, Milli Piyango parasının nereye verileceği siyasi bir kampanyaya dönüştü.

        Bunun yerine, sadece SMA hastaları için yardım çağrısı yapılsa ya da kampanyaya katılan çok sayıda sanatçı, gazeteci, siyasetçi ve iş adamı kendi aralarında kampanya düzenlese ve iktidarı da buna destek olmaya çağırsalardı daha anlamlı ve sonuç odaklı bir çalışma olurdu.

        Ancak bu yapılmadı. Mesele politize oldu ve SMA hastaları da bunun bir parçası haline getirildi. Bu yanlıştı. Ancak bu insanların küresel ilaç firmalarının oyunun bir parçası olduğunu şahsen düşünmüyorum.

        İKİNCİ YANLIŞ

        Bu kampanyaya katılanları, iktidar yanlısı olanlar ağır dille eleştirdi, dış güçlerin, kötü niyetli kesimlerin “ajanı” olmakla suçladılar.

        Bu yetmezmiş gibi, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bugüne kadar kendisinden hiç beklenmeyen bir sertlikte ve üslupta yaptığı açıklama geldi üzerine.

        Açıklamada kampanyanın küresel ilaç firmalarının bir oyunu olduğunu ima etmesi, SMA hastası çocuklar üzerinden yürütülen kirli bir kampanya olduğu vurguları oldukça sertti. Oysa ki binlerce insan sadece SMA’lı çocuklara olan duyarlılığından bu kampanyaya katılmıştı.

        Oysa Bakan Koca, daha önce basın toplantılarında kendisine yöneltilen absürt eleştirileri bile son derece sağduyulu ve sakin biçimde cevaplamıştı.

        Yapılan açıklamayı, “küresel ilaç firmalarının oyunu, kirli kampanya” gibi kavramlar üzerine oturtmak yerine şunu yapabilirdi:

        İktidarın SMA’lı hastalara yaptığı yardımları daha net ifade edebilirdi.

        Bu konuda yapılan bilimsel çalışmaları öne çıkartır, adı geçen ilaçla ilgili bilim kurulunun değerlendirmesini merkeze alabilirdi.

        Binlerce insanın katıldığı bu kampanyadaki duyarlılığı, özel sektör-devlet işbirliğine yönlendirmiş olsaydı, bu Sayın Koca’ya daha çok yakışırdı.

        Böyle bir açıklama ayrıca bu kampanyadan siyasi rant elde etmek isteyenleri, iktidarı sıkıştırmak isteyenlerin niyetlerini de boşa çıkartırdı.

        Şimdi birçok kişi siyasetçi, sanatçı, gazeteci, kanat önderi ve on binlerce insanı “kirli kampanya” ile maniple eden bu küresel ilaç firmalarının kimler olduğunu merak ediyor.

        Bu da ikinci yanlıştı.

        Diğer Yazılar