Siyasette geçici bir durum mu, yoksa yeni bir dönem mi var?
Şunu en başta unutmayalım, her ülke gibi, Türkiye’de siyasetin gidişatı da dünyadaki rüzgarlardan ve değişimlerden etkilenir.
Avrupa ve Amerika, son on yıldır siyaset sosyolojisindeki değişimin etkisinde. Çoğu entelektüel bunu anlamaya çalışıyor.
Tartıştığımız konu şu:
Popülizmin, milliyetçiliğin ve sertlik yanlısı söylemin etkisinde kalan siyaset, geçici bir ara dönemi mi yaşıyor, yoksa yeni kalıcı bir döneme mi giriyor?
POPÜLİST MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ
Örneğin yeni tarz siyasetin bundan sonra sembol ismi olarak anılacak Trump’ın başkanlığı kazanması, geçici bir tepkisellik miydi, yoksa değişen ABD toplumu bundan sonra Trump benzeri yeni aktörleri tercih edecek mi?
İlkinde tepkiselliğin bir sonucu olarak seçildiği düşünülen Trump, ikinci seçimde yine herkesi şaşkına çevirecek kadar oy aldı.
Pandemi olmasaydı herkes Trump’ın seçimi kazanacağına kesin gözüyle bakıyordu. Trump ise oylar çalınmasıydı yine başkan seçilecektim diyor.
Tabanı ona o kadar inanmıştı ki, on binlerce insan “Amerika’yı koru” mitingine katıldı, sonra da Kongre binasını basıp, ortalığı yağmaladı.
Yani sorunun cevabı şu:
Popülist, milliyetçi, sertlik yanlısı yeni siyaset tarzı öyle sanıldığı gibi bir anlık tepki değil, ABD sosyolojisinin doğurduğu yeni bir döneme işaret ediyor.
Bu demektir ki, eğer şartlar aynı şekilde devam ederse, bir dahaki seçimde Trump benzeri bir siyasetçi yine çıkacak ve başkanlığa aday olacak. Halk da onu tercih edecek muhtemelen.
AVRUPA HANGİ YOLU TERCİH EDECEK?
Avrupa’da da durum çok farklı değil. Birçok ülkede iktidara gelen (İtalya, Avusturya, Macaristan gibi), birçok ülkede de (Fransa gibi) ikinci parti olan bu yeni tarz siyaset, konjonktürel olarak yükseliyor, iniyor ama hiçbir zaman sıfırlanmıyor.
Mülteci akını arttığında, Pandemiyle mücadelede başarısız olunduğunda, ekonomide bozulma yaşandığında seçmen hızlı bir şekilde popülist, milliyetçi, hatta aşırı sağ partilere kayıyor.
Örneğin İtalya’da popülist sağcı 5 Yıldız Hareketi iktidar ortağı olmasına rağmen, aşırı sağcı Lig Partisi Lideri Salvini yeniden yükselişe geçti.
Yine Almanya’da ırkçı parti AFD aynı gerekçelerle çok etkin hale geldi ve her an siyasi bir patlama yapabilir.
Bu durumda Avrupa’da da geçici bir ara dönemden değil, kalıcı yeni bir siyaset tarzından bahsedebilir miyiz? Benim kanaatim evet.
TÜRKİYE’DE SİYASETİN DOĞASI DEĞİŞİYOR MU?
Türkiye, dünyadaki bu gelişmelerden etkileniyor ister istemez. AK Parti’nin 20 yıllık siyaset tarzı, söylemi ve kendini konumlandırdığı yer, son 6-7 yıldır hızla değişiyor. Daha popülist, daha sağda ve daha güvenlikçi bir bakışla siyaset yapmaya başladı.
Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de sosyal demokrat ve liberal oylar artmıyor, bilakis düşüyor. Yeni kurulan partilerin büyük çoğunluğu yine sağ/muhafazakar kulvarda siyaset yapmayı tercih ediyor.
SİYASETİN DİLİ NEDEN SERTLEŞTİ?
Siyaset dilinin sertleşmesini, siyasilerin özel tercihine değil de, bunları dile getirdiğinde tabandan gördüğü ilgiye bağlamak gerek.
Seçmen nezaketli, yumuşak, sakin bir siyasi dili pasif ve başarısız olarak algılıyor ki, pek ilgi göstermiyor. Çünkü ülkenin içinde bulunduğu koşulların, etrafında cereyan eden olayların “sert ve yumruğunu masaya vuran” siyasiler tarafından çözüleceğine inanıyor.
Sosyal medyada sert, hatta hakarete varan, keskin cümleler kuran siyasetçilerin sözleri neredeyse paylaşım rekorları kırıyor. Bu bir arz talep meselesi. Siyasetçiler gördükleri ilgi karşısında popülist, milliyetçi, sert ve keskin bir üslubu tercih ediyor her geçen gün.
Aynı soruyu burada da sorabiliriz:
Bu siyaset dili Türkiye’de bir ara dönemin, geçici bir durumun yansıması mı, yoksa kalıcı yeni bir siyasi dönemin işareti mi? İnşallah kalıcı değildir.
Genel olarak şunu söyleyerek bitirelim yazıyı:
Dünyadaki kaotik ortamın, ekonomik bozulmanın, sert krizlerin, savaş, terör ve kargaşanın bitmediği bir ortamda, bu yeni siyaset tarzının ilgi görmeye devam edeceğini söylemek kehanet olmaz.
Bunu düşünelim, tartışalım.