Sözün kâr etmediği zamanlar
Boğaziçi Üniversitesi’nde rektör atamasıyla başlayan olaylarda, sağduyuya, sükunete ve aklıselime çağıran var mı?
Varsa da göremedim.
Zaten böyle bir çağrı olduğunda ya “teröre” arka çıkmakla ya “baskıya” destek vermekle suçlanacaktır.
Makul insanların dinlenmediği zamanlar... Kavga başladı mı akıl değil, bilek gücü aranır.
Her şey o kadar birbirine karıştı ki… Bilgiler o kadar kirlendi, hakikat o kadar çarptırıldı ki, insan ne diyeceğini şaşırıyor.
Ortadaki tek gerçek, öfke… herkes öfkeyle konuşuyor, öfkeyle hareket ediyor, öfkeyle birbirini suçluyor…
Bu yetmezmiş gibi, bir de her iki tarafın hatalarını söyleyenleri, her iki taraf birden suçlu ilan ediyor.
Sözün kâr etmediği zamanlar… Öfke patlamaları arasında sağduyulu bir söz, bazılarına hakaretmiş gibi gelir.
Kimsenin hatasını söylemeden, bir tarafı tutup, haklılığından başka bir söz söylemeyeceksin! Siyah ve beyaz arasında tercih yapmaya itiyorlar. Başka rengin olmadığı zamanlar bunlar…
Sokaklarda kamu mallarına, kamu görevlilerine saldıranların, demokratik yolları tıkadığını, demokratik haklarını şiddete başvurmadan kullanmak isteyenlerin önün kestiğini söyleseniz, “iktidar yalakası” ilan ediliyorsunuz.
Polisin kaldırımlarda yürüyen gençlere gereğinden fazla sert davrandığını, protestolarda aşırı güçle müdahale ettiğini söyleseniz, “teröre destek vermekle” suçlanıyorsunuz.
Bizim için kutsal olan Kabe resmine yapılan LGBT müdahalesini kınadığınızda, özgürlüklere karşı “tahammülsüz” ilan ediliyorsunuz.
Boğaziçi’ndeki sorunun LGBT odaklı bir sorun olmadığını anlatmaya çalıştığınızda, hiç tasvip etmeseniz de “LGBT sevici” diye etiketleniyorsunuz.
Konuşmanın fayda etmediği zamanlar…
Ya bağıracaksınız, ya susacaksınız.