Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Gara operasyonunu ve sonrasında yaşananları tartışmaya devam ediyoruz.

        Dün TBMM Genel Kurulu’nda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar operasyon hakkında bilgi verdi.

        Öncesinde de CHP Lideri Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti Lideri Meral Akşener ile görüştüler ve operasyon hakkındaki detayları aktardılar.

        Bu bilgilendirmelerin ve ziyaretlerin, siyasi olarak çok faydalı ve önemli olduğunun altını çizmeliyim. Ümit ederim ki her önemli olayda hükümet muhalefeti ziyaret eder, Meclis’e bilgi verir.

        Buradaki başarının, hükümete yakın medyada ve sosyal medya hesaplarında gösterildiğini söyleyemem. Kullanılan dil ve yöntemler doğru değildi.

        Yazının ana konusuna döneyim.

        BAKANLARIN KILIÇDAROĞLU’NU ZİYARETİNDE NE KONUŞULDU?

        Kılıçdaroğlu’nun grup konuşmasını çok dikkatlice izledim. Çok yüksek perdeden eleştirileri vardı.

        Merak ettiğim husus şu:

        Kılıçdaroğlu grup konuşmasına gelmeden önce bu operasyonun iki önemli ismi, Soylu ve Akar ile görüştü ve kendisine çok detaylı bilgiler verildi. Ancak grup konuşmasında sanki hiçbir bilgi almamış gibi, hükümet hiçbir şekilde şehit aileleriyle görüşmemiş gibi ve hiçbir çaba göstermemiş gibi çok sert eleştiriler yaptı.

        Sonunda da 5 soru sorarak bunların cevaplandırılmasını istedi.

        Peki Kılıçdaroğlu bu soruları iki bakana da sordu mu?

        Soylu ve Akar Genel Kurul konuşmasında buna değinmedi.

        Ben de Süleyman Soylu’yu arayıp doğrudan kendisine sordum.

        Bunun özel görüşme olduğu için konuşmalarla ilgili bilgi aktarmasının doğru olmadığını, ancak operasyon hakkında tüm bilgileri, süreçleri aktardıklarını söyledi.

        Ayrıca görüşmenin bitmesine yakın, Hulusi Akar, “başka bir sorunuz var mı?” diye Kılıçdaroğlu’na soruyor ve başka herhangi bir sorusu olmadığını söylüyor Kemal Kılıçdaroğlu. Hatta soruları olursa, CHP’den bir isim verilerek onun aracılığı ile kendilerine iletilmesini ve hemen cevaplanacağı da söyleniyor.

        Ancak Kılıçdaroğlu’nun grup konuşmasında nedense sormak istediği birçok soru olduğu anlaşılıyor.

        KILIÇDAROĞLU’NUN YAPTIĞI YANLIŞ

        Gara operasyonunun 4 önemli ismi var. Cumhurbaşkanı, Mili Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı ve MİT Başkanı.

        Bunlardan ikisi kendisini ziyaret ettiğinde Kılıçdaroğlu aklındaki tüm soruları ve eleştirileri yöneltmeliydi. Onlardan yeterli cevap alamadığında ya da “Trump’a söyleseydiniz” gibi sadece Cumhurbaşkanı’nı ilgilendiren soruları olursa, bunları grupta dillendirmesi daha doğru olurdu.

        Öte yandan Kılıçdaroğlu’nun, 13 şehit varken AK Parti’nin kongre yapmasını, kongrede şehit annesiyle Cumhurbaşkanı’nı görüştürülmeye çalışılmasını eleştirmesi haklı bir eleştiridir, ben de katılıyorum buna.

        Ancak cevabını aradığı soruları bakanlara sormaması, operasyon hakkında hiç bilgisi yokmuş gibi konuşması yanlıştı.

        Muhalefetin ve parlamentonun bilgilendirilmesini demokrasimiz açısından çok önemli buluyorum. İktidara çok sık şekilde bunu yapması gerektiğini yazmışımdır.

        Ancak muhalefetin bu bilgilendirmeye rağmen sanki hiçbir şey bilmiyor gibi davranmasını, bu diyaloğa zarar veren bir tutum olarak görüyorum. “Bize bilgi verilmiyor” diye şikayet ederken, böyle davranılması iletişim kanallarını tıkar.

        13 İNSANIMIZ NASIL KURTULABİLİRDİ?

        13 insanımızın kurtarılması için hükümetin çaba göstermediği eleştirilerine cevap verme konusu da biraz çetrefilli.

        Rehin alınan asker ve sivillerin kurtarılması için iki yöntem vardır. Biri doğrudan operasyon yapıp kurtarmak.

        İkincisi ise aracı kullanarak pazarlık yapmak. Bu pazarlığı istihbarat yapar ve gizli tutulur. Öğrenilirse de reddedilir. Dünyanın her yerinde böyledir.

        Bakan Soylu, İnsan Hakları Derneği’nin kaçırılan insanlarımızın kurtarılması için devreye girdiğini, buna müsaade edildiğini, ancak bir sonuç çıkmadığını söylüyor.

        PKK, bu rehineler için şimdiye kadar bir talep ya da istek göndermemiş deniyor.

        MİT’in bu konuda nasıl bir girişimde bulunduğunu öğrenemeyeceğiz, gizli tutulacaktır.

        Geriye kalan seçenek ise, operasyon yapılarak insanlarımızın kurtarılmasıdır ki hükümetin denediği de budur.

        Burada Kılıçdaroğlu operasyonun başarısızlığını, insanlarımızın öldüğünü, bunun sorumlusunun olması gerektiği ifadeleri daha tartışılabilir bir konudur. Bu çerçevede eleştirileri varsa bunu dile getirebilir. Hükmet de buna cevap vermelidir.

        Ancak “Trump’tan rica etseydin de insanlarımızı kurtarsaydı” ifadesi sağlıklı bir eleştiri değil. “Öcalan’dan isteseydiniz” de keza yine öyle. Devlet bunları yapmışsa bile açıklayamaz. Açıkladığı anda, ilk eleştirecek olan da Kılıçdaroğlu olur zaten.

        İKTİDARA VE MUHALEFETE DÜŞEN ŞEYLER

        Diyeceğim o ki şehitler üzerinden yaşanan siyasi tartışmada, muhalefetin biraz üzüm yemek değil de bağcıyı dövme tavrı içinde olduğu anlaşılıyor. Bunu yapmamalı. Aksi takdirde inandırıcılığı zedelenir.

        İktidar cephesi ise kamuoyunu tıpkı muhalefeti ve Meclis’i aydınlattığı gibi ilk ağızdan bilgilendirmeli. Gazeteciler ve sosyal medya araçlığı ile yapılan iletişim çalışmaları çok ters tepiyor, bilmiyorum farkındalar mı?

        Ayrıca operasyon sonrasında Cumhurbaşkanı’nın programı daha titizlikle düzenlenmeliydi. Pandemi ortamında kalabalık kongreler yapmakta neden ısrar ediyor AK Parti anlamış değilim. En azından 13 şehit varken iptal edilebilirdi.

        İçimizdeki çocuğu yitirdik

        İçimizdeki çocuğu yitirdik
        0:00 / 0:00

        Yirmi yaşındaydım. Ergenlikten gençliğe geçişin en fırtınalı zamanlarıydı. Kendini tanımaya, anlamaya çalışan bir gencin rutin bunalımlarını yaşıyordum yani.

        İşte ilk kez o yaşımda Doğan Cüceloğlu’nun “İçimizdeki Çocuk” kitabıyla tanıştım. Türkiye’deki herkes gibi kitaptan ben de çok etkilendim. İçimizde bir çocuğun olduğunu öğrenmek ve onu keşfedip büyütmek, şaşırtıcı ve sempatik geldi hepimize.

        Uzun yıllar yazdığı her kitabı okudum Doğan Cüceloğlu’nun. Sonra bir gün kendisini arayıp buldum. Artık bir gazeteci olmuştum. 20 yaşımda başlayan kendimi keşfetme serüvenimi anlattım. Kitaplarının ruh dünyamı keşifte ve yaralarını sarmada ne kadar büyük katkısı olduğunu söyledim. Mütebessim ve mütevazı haliyle teşekkür etti. Israrla çocukluk yıllarımdan gazeteciliğe geçen dönemi ve kendimi keşfediş sürecimi kitaplaştırmamı istedi. Kendimi o zaman kitap yazacak kadar ehil hissetmiyordum.

        Sonraki yıllarda birkaç kitabım yayınlandı. Ancak aklımda hep Doğan Bey'in bahsettiği dönemi yazmak vardı.

        “Ortak bir hayal kurmak” isimli son kitabımı çıkardığımda, kendisine hediye etmek ve onun bana öğütlediği gibi, kendimi keşif sürecimi de bir gün yazacağımı söylemek istiyordum. Amerika’daydı ve ulaşamadım bir türlü.

        Dün aniden vefat haberini öğrendiğimde tüm hikaye gözümün önünden geçti. Çok etkilendim.

        Bana yaptığı katkılar kadar, Doğan Cüceloğlu’nun son yıllarda farklı bir tarzla insan iletişimini ve psikolojisini yorumlaması da dikkatimi çekmiştir.

        Psikolojinin ve iletişimin temeli, Anglo Sakson kültüre dayanır. Bu branşlardaki tüm kuramlar, bu kültür yapısındaki toplum analiz edilerek üretilmiştir.

        Ben ise farklı kültürlere ve toplumlara, farklı kuramların üretilmesi gerektiğini savunan ekolü benimsemişimdir hep.

        Bu nedenle psikoloji, sosyoloji, iletişim gibi sosyal bilim alanındaki branşların bize özgü olarak yeniden bir süzgeçten geçmesi gerektiğini savunurum.

        İşte Doğan Cüceloğlu bu konuyu çok güzel formüle etti son yıllarında. Bütün eğitimi Amerika’da geçmesine rağmen, o fikirleri babasından, annesinden öğrendiği kültürün, Anadolu irfanının süzgecinden geçirdi, bize uyarladı, öyle sundu okuyucusuna.

        Sahip olduğumuz dini kültür, etnik gelenek, kültürel kodlarımız ve duygu dünyamızı içine alacak şekilde analizler yaptı. Bu açıdan kendisini ayrıca önemserdim.

        “İçimizdeki çocuk”, sadece ruh dünyamızla ilgili bir keşif kavramı değildir. Aynı zamanda Doğan Cüceloğlu gibi çocuk ruhlu birinin de içimizdeki halini de çok güzel tarif ediyordu. Aile ortamımızda, arkadaş çevremizde Doğan Cüceloğlu’nun kitabı, sözü, güler yüzü, tatlı dili çocuksu halleri hep vardı… Bizim bir parçamız olmuştu.

        İşte bu yüzden ‘içimizdeki çocuğu yitirdik’ diyorum.

        Mekanı cennet olsun inşallah.

        Diğer Yazılar