Siyaset için en büyük tehlike
Aslında siyaset için değil sadece, hepimiz için bu sıralar en büyük tehlike, popülizm.
Öyle çok akademik, bilimsel ve didaktik bir konu anlatmayacağım. Hepimizin günlük yaşadığı ve etkisi içine alan bir sorundan bahsedeceğim.
Bunu da bir tür virüs gibi düşünebilirsiniz.
Siyaseti başlığa çekmemin sebebi, popülizm virüsü siyaset geni ile birleştiğinde daha büyük tahribat yaratmasından.
ÖLÜMCÜL KISIR DÖNGÜ
Bilginin, imajın, algının, görselin ve haberin yayılma hızı ve etki alanı arttıkça (dijital yaşam), popülizmin bulaşıcılık hızı ve ölümcül etkisi de artıyor.
Korona nasıl kalabalık ortamlarda daha hızlı yayılıyorsa, popülizm de sosyal medyanın kalabalığında daha hızlı yayılıyor.
Birbirini besleyen ve sonunda ölümcül bir noktaya taşıyan bir mekanizma var.
Bir siyasetçi popülizm içeren bir sözünün, attığı bir tivitin çok ilgi gördüğünü fark edince benzer mesajları daha çok arttırıyor. Mesajlar arttıkça ilgi artıyor, ilgi arttıkça popülizm daha da artıyor.
Sonunda içi boş ama popülerliği fazla olan bu kısır döngü dalgası sahibini boğuyor.
Birkaç örnek vereyim.
MÜLTECİLER MİLLİ GÜVENLİK SORUNU MU?
İYİ Parti Grup Başkan Vekili Lütfü Türkkan, “İlk seçimde AK Parti ile birlikte, Türkiye’nin milli güvenlik sorunu haline gelen Suriyeliler de gidecek. Başka seçenekleri yok..!” diye bir paylaşımda bulundu.
Bu paylaşım benzer düşüncede olan insanlar tarafından alkışlandı. Aslında Suriyeli mültecilerin milli güvenlik sorunu olduğu, bunu AK Parti ile özdeşleştirmek çok zorlama bir yorum. Ancak aynı zamanda son derece popülist bir söylem.
Dolayısı ile AK Parti ve mülteci karşıtlarının desteğini aldığında, bunun gerçek bir tespit olduğunu zannediyor Türkkan.
Oysa milli güvenlik sorunu öyle basitçe kullanılacak bir tanımlama değil.
Eminim Türkkan, toplumda büyük bir kitle tarafından kabul gördüğünü düşünerek bu söylemini sürdürecek.
Oysa bu fikre karşı olan on binlerce insan var. Bunu ölçmek için sosyal medyaya değil, daha sağlıklı ölçme değerlendirme kriterlerine bakması gerekirdi.
Bunun da ötesinde, popülizmin şehveti nedeniyle Lütfü Türkkan, savaştan can güvenliği nedeniyle kaçmış insanları yeniden savaş ortamına göndermenin, insan hakları ve vicdan açısından yanlış olduğunu hiç düşünmeyecek.
MAGAZİN PROGRAMINDA MONTRÖ’YÜ TARTIŞMAK
Bir başka örnek, magazin dünyasından Hakan Ural gösterdi bize.
Sosyete dünyasında kim nerede yemek yedi, ne giydi, kiminle çıktı gibi ‘derin’ konuların tartışıldığı bir programda, Hakan Ural son günlerin en popüler konusu olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin analinizi yapmaya kalktı.
Uzmanlık alanı değil, konuya hakim değil, söyledikleri yanlış ama konu ilgi çekici olduğu için popülist bir tavırla hükümete güya destek çıkıyor.
Doğal olarak kendine benzeyen kesimler tarafından alkışlanıyor, söyledikleri paylaşılıyor.
Bunu gören Ural ise iyi bir şey yaptığını düşünerek, tutumunun doğru olduğunu zannediyor.
Oysa daha soğuk kanlı bakıldığında Hakan Ural’ın bu tutumunun, aslında iktidara zarar verdiği, kendisinin saygınlığını da fena halde zedelemiş olduğu anlaşılır.
Ancak popülizm şehveti nedeniyle bunun görülmesi, anlaşılması mümkün değil şu anda.
POPÜLİZM İNSANI TÜKETİR
Muhalefet çevresinde yıldırım düşse bunu AK Parti’nin hatası olarak gösterenler var. İktidar çevresinde ise yağmurun yağmamasını CHP’ye bağlayanlar oluyor...
Her geçen gün üslubunu sertleştiren, hatta hakaret cümleleriyle süsleyen siyasetçiler, bürokratlar ve medya mensupları revaçta.
Alkış aldıkça, ilgi gördükçe bunun dozajını arttırıyorlar. Oysa bir süre sonra popülizm onların bu tavrını tüketecek ve varlıklarını etkisiz hale getirecek.
Popülizm mantık örgüsünü ortadan kaldırdığı için, insanlar sözün doğruluğunu ve gerçeğin kendisini öldürse de, asıl odaklandıkları şey 'ilgi' oluyor. Bu yüzden çoğu insan doğru olup olmadığına bakmadan birçok şeyi paylaşırlar.
İletişim bilimi son yıllarını asılsız ve yalan haberin/paylaşımın nasıl bu kadar hızlı yayıldığını ve neden bu denli ilgi gördüğünü çözmeye odaklanmış durumda.
Sebebi popülizm virüsü. Onun da aşısı bulunursa sorunu çözeceğiz.