Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Onur, Gazi Üniversitesi İşletme mezunu.

        Ancak çocukluğundan beri içinde olduğu “gezgin balcı” ailesinin geleneğini sürdürmeye karar vermiş.

        Dedesi ve babası Ordu’da uzun yıllardır bal üreticiliği yapıyordu. Şimdi üçüncü kuşak olarak bayrağı o devralmış.

        Ordu'dan gelip, Ağrı'nın Eleşkirt ilçesinde Köse dağına bakan bir köyde kovanlarını kurmuş...

        “Bize gezgin balcı deniyor” dedi babası Nuri Bey.

        “Aslında biz Ordu’da babamla böyle gezmeden bal üretirdik. Ancak fındıklara, ağaçlara DDT ilacı attıklarından beri gezin olduk. Arılarımız zehirlendi ilaçtan. Biz de yılın belli aylarında Türkiye’nin dört bir yanını dolaşıyoruz. Ben babamdan öğrendim bu işi. Oğlum da benden. Şimdi onunla beraber yapıyoruz.”

        Onur 34 yaşında dünyadan kendini koparmış ve arılara adamış bir anlamda. Annesi ve babasıyla karavanda kalıyor ve olabildiğince doğal bal üretmeye çalışıyorlar.

        Sosyal medyadan, kalabalıktan, telefondan pek hoşlanmıyor. Bunaldığında ney üflüyor, saz çalıyor…

        “Bu işe aşığım. Daha iyi nasıl yapabiliriz onu bulmaya çalışıyorum. Yetkililerimiz bize pek yol göstermiyor. Konferanslar oluyor bazen ama pek işe yarar bir şey öğrenmiyoruz. Oysa burada biz arılarla yaşıyoruz, balın nasıl olduğunu gözlerimizle görüyoruz. Sorunları bizzat yaşıyoruz.

        REKLAM

        Arı ıslahı konularında babamdan ve dedem öğrendiğim bilgileri geliştirmeye çalışıyorum. Oysa ki bunu bakanlığın Arıcılık Enstitüsü yapması gerekir.”

        BU SENE BAL ÜRETİMİ AZ SAHTE BALA DİKKAT

        Bu sene bölgede yağmur yok. Mevsim çok kurak geçtiği için bitki örtüsü ve çiçekler yeterince canlanmadı. Bu yüzden arılar bal yapmakta zorlanıyor. Türkiye’nin bal üretilen tüm bölgelerinde neredeyse durum aynı. O nedenle bu yıl bal üretimi çok az olacak.

        Bu aynı zamanda bir tehlikeyi de beraberinde getirecek. İhtiyacı karşılamak için sahte bal üretimi artabilir.

        Sanırım sahtecilik konusunda bal ilk sırada geliyor Türkiye’de. Akılalmaz şeyler dinliyorum.

        Yine Eleşkirt’in Hayrangöl yaylasında Ordudan gelmiş Osman ve Rize’den gelmiş “Derviş Nazmi” ile oturuyoruz kovanların arasında.

        Günlerce ayıların, kurtların ve yaban hayvanların yaşadığı yaylalarda emek verip ürettikleri doğal balların, piyasada nasıl yok olduğunu, değersizleştiğini, sahte balların nasıl yaygın olduğunu anlatıyorlar bana.

        Devletin yetkililerini de göreve çağırıyorlar tabii.

        Bakanlık balın şeker, antibiyotik, glikoz ve diğer katkı maddeleriyle adeta zehre dönmesine karşı hassas ama yeterince mücadele edemiyor.

        Aslında dünyada bal üretiminde Çin’den sonra ikinci sırada geliyor Türkiye. Yıllık 100 Bin Ton bal üretiliyor.

        Ancak üretilmiş balın kalitesinin korunması tartışma konusu.

        ORGANİK BAL KOLAY ÜRETİLMİYOR

        “Organik” dediğimiz bal öyle çok kolay üretilen bir bal değil.

        Organik bal sertifikasını Tarım ve Orman Bakanlığı’nın izin verdiği şirketler sağlıyor. Bu sertifikayı almak için kovanlardan peteğe, arıların bal toplayacağı alandan, yakın çevresindeki yerleşim birimlerine, çiçeklerden kullanılan ilaçlara kadar her şey önemli hale geliyor.

        REKLAM

        Balın içinde hiçbir kimyasal madde, glikoz, antibiyotik ve şeker bulunmayacak. Hastalanan arılara kimyasal değil, doğal ilaçlar verilecek. Üretim, transfer ve satış süreçleri kontrol edilecek ve bal birçok aşamada analiz edilecek...

        Tüm bu süreçleri başarıyla tamamlayan arıcı ancak organik bal sertifikası alabiliyor.

        Bunun sayısı da Türkiye’de çok az. Buna bir de suiistimalleri, titiz çalışmayanları eklerseniz, durum organik bal açısından pek iç açıcı değil aslında.

        Peki bu konuda bakanlık ne yapıyor?

        BAKANLIĞIN ARICILIK ENSTİTÜSÜ YETERSİZ KALIYOR

        Aslında bu köşede sık sık çalışmalarından övgüyle bahsettiğim Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM), arıcılığın geliştirilmesi için Ordu’da bir enstitü kurmuş. Lakin enstitü istenilen düzeyde başarılı olamamış.

        Türkiye’ye özgü arı cinsleri yeterince geliştirilemedi. Yeterli damızlık arı üretimi, bunların üreticiye dağıtımı da istenilen düzeyde değil. Arıcılar için en büyük korku olan Voroa hastalığına karşı yerli ilaç geliştirme çalışmaları tamamlanamadı.

        Arıcıların desteklenmesi, bilinçlendirilmesi ve dünyada büyük pazar bulabilecek bal üretiminin arttırılması için tatmin edici çalışmalar ideal düzeyde yapılmamış.

        Bal satış pazarını üreticinin lehine geliştirmek, arıcıları desteklemek için Ordu’da bir birlik kurulmasına önayak olmuş bakanlık. O birlik de iç çekişmeler, rant kavgaları yüzünden cazibe yaratamamış ve verimli çalışamamış şimdiye kadar. Bu yıl toparlanıyor.

        Yine de 30-40 yıl öncesine göre bakanlığın çalışmaları sayesinde ülkedeki bal üretimi arttı ve dünyada ikinci sıraya yerleştik. Hakkını yemeyelim. Kovan, çıta, dağıtıyor, çok az da olsa üreticiye maddi destek veriyor. Arı ıslahı için de İzmir’de ve Adıyaman’da ar-ge çalışmaları yapılıyor. Ancak tüm bunların ideal düzeyde olmadığını kendileri de kabul ediyor.

        Kalitesiyle dünyada bir marka olabilecek balımızı daha iyi yapmak bizim elimizde kısacası...

        Ağrı’da dağların eteklerinde iki gün geçirdim gezgin arıcılarla.

        Bu kadar büyük emek verilen bir uğraşın sonucu böyle olmamalı. Bunu anlatmaya çalışıyorum...

        Bir mucize arıların çalışma biçimi.

        O yüzden de bir mucizeyi izler gibi izledim kovanlarda bal üretimini.

        Sanırım bir süre daha bu konuyu izlemeye ve yazmaya devam edeceğim.

        Diğer Yazılar